Fıkıh | Konular

Islam'da isçi kapsami, beseri hukuktakinden daha genistir.

Ücret karşılığı işçi çalıştırmanın
meşrûluğu kitap, Sünnet ve icmâ delillerine dayanır.
Islâm'dan önceki semavî dinlerde de ücretle işçi çalıştırma
uygulaması vardır. Bunlardan birisi Hz. Musa ile ilgilidir.
Hz. Musa, peygamber olmadan önce Mısır'dan ayrılarak,
şuayb peygamberin bulunduğu Medyen yöresine gider. Kasabanın
kenarında, koyunlarını sulamaya çalışan
Şuayb (a.s) iki kızına yardımcı olur.
Olayın devamı Kur'an'da şöyle anlatılır:


"Derken o iki kadından biri utana utana yürüyerek
Musa'nın yanına geldi ve şöyle dedi; Babam (koyunlarımızı)
sulama ücretini vermek üzere seni çağırıyor"


"O iki kızdan biri dedi: Babacığım onu
ücretle çoban tut. Şüphesiz çalıştırdığın
işçilerin en hayırlısı bu güçlü ve güvenilir
adamdır" (el-Kasas, 28/25, 26).


"Şuayb (a.s) dedi: Bu iki kızımdan birini -sen
bana sekizyıl işçilik yapmak üzere- sana nikâhlamak
istiyorum" (el-Kasas, 28/27). Islâm'dan önceki ümmetlere ait
hükümler, neshedildiği sabit olmadıkça geçerliliğini
korur. Özellikle bunlar tenkit ve kötüleme için zikredilmemişse,
yararlanılması amaçlanmış olur (Ali Haydar,
a.g.e., I, 673).


Diğer bazı ayetlerde de isçilikten söz edilir:
"Insan için ancak çalıştığının
karşılığı vardır" (en-Necm, 53/39);


"Insanlara mal ve ücretlerini eksik vermeyin "
(el-A'râf, 7/85); "Eğer
boşadığınız kadınlar, sizden olan
çocuklarınızı emzirirlerse, onlara ücretlerini
veriniz" (et-Talâk, 65/6); "Musa (a.s) ile Hızır,
yolculuk yaparken yolları bir köye uğrar. Hızır
(a.s) orada yıkılmak üzere bulunan bir binayı
sağlamlaştırır ve buna karşılık
herhangi bir ücret talep etmez. Yiyecek sıkıntısı
içinde olduklarından, Musa (a.s) ona şöyle der: "'Eğer
sen isteseydin, bu işe karşılık ücret alırdın
" (el-Kehf, 18/77).


Yukarıdaki ayetler, bir insanın, diğer bir insan
tarafından ücret karşılığında çalıştırılmasının
meşrû olduğunu gösterir. Diğer yandan geçmiş
toplumlarda da uygulamanın böyle olduğuna işaret eder.


Hz. Peygamber'in işçi konusunda çeşitli hadisleri
vardır: "Işçiye ücretini teri kurumadan veriniz"
(ez-Zeylaî, Nasbu'r-Râye, Kahire 1973, IV, 129; eş-Şevkânî,
Neylü'l-Evtâr, Mısır, tş IV, 292); "Bir işçi
çalıştıran kimse, ona vereceği ücreti
bildirsin" (Nesaî, Eymân ve'n-Nuzûr, 44). Kudsî bir hadiste
de şöyle buyurulur: "Üç kimse, kıyamet gününde
beni karşılarında bulacaktır: Benim
adımı verip haksızlık eden; hür bir insanı
satıp parasını yiyen; bir kimseyi çalıştırıp
da, ona ücretini vermeyen" (Buhârî Büyû', 106, Icâre, 12,
15; Ibn Mâce, Rehin, 4; Ahmed b. Hanbel, II, 292, 358, III, 143)


Hz. Peygamber, eski toplumlarda işçilerin haklarının
gözetildığını belirtirken özet olarak şöyle
demiştir: "Geçmiş kavimlerden üç kişi bir yere
gitmekte iken, yolda fırtınaya yakalanarak bir mağaraya
sığınırlar. Fırtınanın
getirdiği büyük bir kaya parçası mağaranın
ağzını kapattığı için, içeride mahsur
kalırlar. Kendi aralarında konuşarak, Allah
katında, en değerli olması muhtemel amellerini öne
sürüp, kurtuluş için dua etmeye karar verirler. Ilk ikisinin
duasıyla kaya parçası biraz aralanır. Bir işveren
olan üçüncüsü şöyle dua eder: Ey Rabbim, ben birtakım
işçiler çalıştırdım. Ücretlerini ödedim.
Ancak işçilerden birisi ücretini almadan gitti. Onun hakkını
ticaretle işletip arttırdım. Bir çok malı oldu.
Bir süre sonra gelerek ücretini istedi. Ben, gördüğün
şu deve, sığır, koyun ve hizmetçiler senin
ücretinden meydana geldi, dedim. Benimle alay etme, diye cevap verdi.
Seninle alay etmiyorum, dedim. Bunun üzerine bütün malınıalıp
gitti, hiç bir şey bırakmadı. Ey Rabbim; bunu
sırf senin rızanı kazanabilmek için yapmışsam,
bizi bu mağaradan kurtar!" Bu duanın arkasından
mağaranın ağzını kapatan taş
yuvarlanır ve oradan kurtulurlar" (Buhârı, Icâre, 12;
Kâmil Miras, Sahîh-i Buhârî Muhtaşarı Tecrid-i
Sarıh Tercemesi ve Şerhi, Ankara 1957-1972, VII, 37-41).


Bir ücret karşılığı işçi çalıştırmanın
caiz olduğu konusunda görüş birliği (icmâ') vardır.


Çok az sayıda bilgin, iş akdinde yararlanma, akit
sırasında elde edilemediği için, bu akdin caiz olmadığını
öne sürmüşse de, bu görüş zayıf kalmış
ve yüzyıllar içinde taraftar bulamamıştır. Ibn Rüşd
(ö. 520/1126) bu konuda şöyle der: Yararlanma her ne kadar akit
sırasında mevcut değilse de, süre geçtikçe elde
edilir ve genel olarak meydana gelir. Islâm hukuku, bu şekilde,
çoğunlukla ifası mümkün veya ifa edilme şansı
yarıdan fazla olan yararlanmalar üzerinde icare akdini kabul
etmektedir (ibn Rüşd, Bidâyetü'l-Müctehid, Mısır,
ts., II, 218; ez-Zühaylî, a.g.e., I, 544 vd.). Diğer yandan Islâm
hukukunda kira ve iş akdi kıyasa aykırı
sayılmıştır. Çünkü bu akitlerde konu
yararlanmadır. Yararlanma ise, akdin
yapıldığı tarihte henüz meydana gelmemiştir.
Ma'dûm mevcut olmayan bir şeyin satımı
sayıldığı için, bu akitlerin geçersiz olması
gerekırken, insanların ihtiyacı nedeniyle,
yukarıda zikrettiğimiz ayet ve hadis delilleriyle meşrû
kılınmıştır. Çünkü, zenginin işçiye,
yoksulun ise paraya ihtiyacı sardır. Iş akdi, birbirine
muhtaç olan bu iki unsuru bir araya getirir. Akıl da bunun böyle
olması gerektiğini kabul eder (es-Serahsî, el-Mebsût, XV,
74, 75; el-Kâsânı, Bedâyîu's-Sanâyi', IV, 173, 174;
Ibnü'l-Hümâm, Fethu'l Kadir, Bulak 1316/1898, VII, 147).


Islâm'da, emeğinin geliriyle geçimini sağlayan işçi
ve memurlar bir sınıf oluşturmaz. Çünkü bu gün emeğiyle
geçinen kimsenin yarın emek-sermaye (mudarabe*) ve ziraat ortakçılığı
(müzâraa*) gibi ortaklıklar içinde işveren
sıfatını kazanması mümkündür.


Iş sözleşmeşinin önemli unsurlarından birisi
de ücrettir. Işçi, çalışması
karşılığında ücrete hak kazanır. Böylece
hak ve görev birlikte bulunur. Hatta görev, ücretten de öde gelir.
Hz. Peygamber'in is akdinde, ücretin miktarının
belirlenmesini (Nesâî, Eymân ve'n-Nuzûr, 44)ve bunun işçiye
teri kurumadan verilmesini istemesi (Ibn Mâce, Rehin, 4) bu hakkın
önemini ortaya koymaktadır. Işveren genel olarak ekonomik
bakımdan daha güçlü olduğu için, işçiyi korumak
amacıyla, çeşitli toplumlarda düzenleyici bazı hükümler
getirilmiştir.


Avrupa ülkelerinde işçilerin haklarını koruyucu
tedbir ve düzenlemeler ancak 18. yüzyıldan itibaren
alınmaya başlanmıştır. Büyük sanayı
inkılâbı ile işçi kitleleri bazı
teşkılatlar kurarak haklarını korumak veya yeni
haklar istemek ihtiyacını duymuşlardır. Işçi
hakları konusunda ilk sosyal politika tedbiri, Ingiltere'de 1802
tarihinde, dokuma sanayıinde çalıştırılan
çocukların çalışma şartlarım düzenleyen
kanunla başlar. 1819, 1844 ve 1867'de çıkarılan
kanunlar bunu izledi. Daha sonra kadınlar ve yetişkin
işçiler için koruyucu hükümler getirildi. Aynı
tarihlerde, Fransa ve Isviçre'de de benzer sosyal politika tedbirleri
alındı (Central Office of Infor-mation: Main-D'oeuvre et
Conditions de Travail en Crande- Bretagne, Londres 1965, s. 1'den
naklen, Cahit Talaş Sosyal Politika, Ankara 1967, s. 117- 129;
Antony Babel, Le'gislation du Travail en Suisse, Geneve 1925, s.
112'den naklen, Cahit Talas a.g.e., s. 113, 136, 137).


Islâm'da, bu konulardaki düzenleyici hükümlerin VI. yüzyılda
getirildiği ne Hulefâ-i râşidin devrinde ilk onemli
uygulamaların yapıldığı düşünülürse,
Batı toplumlarından çok daha önce aynı konulara
çözümler getirildiği anlaşılır.


Aynı şekilde Osmanlı döneminde görülen aşağıdaki
uygulama örneği işçilerin hak arama ve isteme bakımından
Avrupa'dan çok önce teşkılatlandıklarını göstermektedir.
Uygulama şöyledir: XVIII. yüzyılda Kütahya yöresi
çinicilik sanatının merkezi olmuştu. Çini
atölyelerinde çalışan çok sayıda işçi hayat
pahalılığı nedeniyle geçinemez duruma düşmüştü.
Atölye sahipleri ücretleri kendiliğinden yükseltmeyince, işçi
temsilcileri mahkemeye başvurmuş ve Kütahya Eyalet Divanı'nda
13 Temmuz 1766 Miladî tarihinde aşağıdaki "Toplu
Iş Sözleşmesi" hüküm altına
alınmıştır: l) Kütahya'da 24 iş yeri (çini
ve fincan atölyesi)nden başka atölye açılmayacaktır.
2) Bu is yerlerinde kalfalar 100; has (değerli) fincan işçileri
de 40 akçe alacaktır. 3) Çıraklara, 100 âdi fincan ve 250
normal fincan imal ederlerse, günde 60 akçe verilecektir. 4) Hatıfeler
(yaldızcı) 150 has fincan işlerse kendilerine 60 akçe
ödenecektir. 5) Çıraklar usta oldukları zaman ücretleri
orantılı olarak artacaktır. 6) Fincanın tanesi 4
kuruşa perdahlanacaktır. 7) Günde azamî 160 fincan işlenecektir.
8) Bu sözleşmeden işçi ve işveren hoşnuttur. 9)
Bu sözleşme üstat ve zennîler önünde yapılmıştır.
10) Bu sözleşmeye aykırı hareket edenler şer'iyye
Mahkemesi tarafından cezalandırılacaktır. 11)
Taraflar bir zarara uğrarsa bu ortalama olarak ödenecektir. 12)
Bu sözleşme Şer'iyye Mahkemesi'nin himayesindedir. 13)
Kalfa ve ustalar bir hastalığa yakalanırsa, yardım
olunacaktır. 14) Çıraklar, belirli bir süre sonunda usta
olabilirler 15) Bu sözleşme, Şer'iyye Mahkemesi
sicilının 57. sayfasındadır.


Bu sözleşmenin, işçi ve işveren münasebetlerini
düzenleyici hüküm ve tedbirler getirmekte kaynak sayıları
Ingiltere'deki ilk "Toplu Iş Sözleşmesi"nden 51
yıl önce yapıldığı ortaya çıkmıştır.
Diğer yandan belge; şer'iyye sicillerinin, sosyal, hukukî,
malî ve ekonomik alanlarda ne kadar zengin bilgileri kapsadığını
göstermektedir.


Konular