Fıkıh | Konular

Islam hukukunda rüsvet'in durumu (ibn nüceym)

Bir müddet geçtikten sonra bile olsa HAK'kı zafere erdiren,
doğruluğu gâlip getiren, yalancıları rezil eden,
hakta adaleti yayan ve bâtıla götürenleri engelleyen Allah'a
hamdolsun. Peygamberlerin en şereflisine, onun ehl-i beytine,
ashabına, hepsine salât ve selâm olsun.Imdi bu; rüşvet ve
kısımları, bu meyanda kadı'nın (hâkimin) alması
câiz olan ve olmayan, helâl olan ve haram olan rüşvet
hakkında, rüşvetle hediye arasındaki fark ve rüşvet
olarak alınan bir şeye sahip olunup olunamayacağı,
ceza olarak uygulanan ta'zirin teşhir edilip edilemeyeceği
hususlarında kısa bir risâledir.Günümüzde bununla ilgili bir
fetvâ hadisesi olup ta Hanefilerden birisi kadıya (Hâkime) verilen
rüşvetin de emir'e (hükümet yöneticisine) verilen rüşvet
gibi olduğunu zannederek, nakledilegelen nasların hilafına
cevap vermesi üzerine, bizi sevenlerden bazılarının
teşviki, beni bunu yazmaya sevketti. Allah'tan, rızasına
muvafık kılmasını dilerim.Rüşvet'in lugat ve
istilahî olmak üzere iki mânâsı vardır. Lugattaki
manası, "cu'l", yani yerine savaşan gaziye, ya da
işçiye verilen şey demektir. Kâmus'ta: Rüşvet (sin ile)
cu'l demektir. Çoğulu "Rusan" ve "Risen" gelir.
"RASA" (Fiil olarak) cu'lu onaverdi. "IRTESA" onu
aldı ve "ISTERSA" istedi demektir, deniyor. El-Misbâh'ta
ise: "Rişvet" (kesre ile): Kendi lehine hükmetmesi, ya da
istediğine ulaştırması için kişinin hâkime, ya
da başkasına verdiği şeydir. Çoğulu
"Rişan" gelir. Tıpkı "Sidratün"ün çoğulu
"Sider" olduğu gibi. Dammeli olarak "Rüşvet"
şekli de kullanılır. O takdirde çoğulu
"Ruşan" gelir. (KA-TE-LE) babından olarak,
"Rasevtühü-Rasven", ona rüşvet verdim, demek olur.
"'Irtesâ" rüşvet aldı demektir. Aslı "Rasâ-el-Ferhu"
ifadesindendir ki, kuş annesinin kendisini yedirmesi için kafasını
uzattı manasınadır, deniyor. E1-Mu'rib'te de:
"Rişve" ve "rüşvet", Cemileri er-Rusa;
"Rasâhu" Yani ona rüşvet verdi. "Irtesâ" ondan
aldı, fiilindendir, denmekle iktifa ediliyor.Istilahta ise, el-Misbâh'taki
gibi tarif edilir.Sünnet'te ise rüşvetin haramlığı hükmüne
delâlet eden bir çok hadîs-i şerif vardır. Bu
meyanda:(Allah'ın lâneti rüşvet verenin ve alanın
üzerine olsun:) (Hükümde rüşvet verene ve alana Allah lânet
eylesin.) (Rüşvet verene de, alana da, aralarında rüşvet
için aracılık yapana da Allah lânet eylesin.) hadîs-i
şeriflerini zikredebiliriz.Rüşvetin kısımlarına,
haram olanına ve haram olmayanına gelince : Kâdî Hân,
fetvâlarının el-Kâdâ bahsinde der ki :"Rüşvet dört
türlüdür. Bir çesidi vardır ki, her iki taraf içinde haramdır.
Kadıyı (yani hâkimligi) rüşvet ile olsa, bu adam hâkim
olamaz. Bu durumda rüşvet, alana da, kadıya da haram olur. Bu
bir ikincisi, kendi lehine hüküm vermesi için hâkime rüşvet
verse, bu rüşvet de her iki taraf için haramdır. Hüküm ister
bi-hakkın verilmiş olsun, ister olmasın,
değişmez.Diğer bir şekli: Malının ya da
canının.telef olacağı korkusuyla rüşvet verse,
bu rüşvet alana haramdır ama, verenin vermesi haram
değildir. Yine malında gözü olana, malının bir
kısmını rüşvet olarak verip; kalanını
kurtaranın durumu da böyledir.Bir diğer şekli: Devlet
idarecilerinin nezdinde işini takip etmesi için rüşvet verse,
veren için vermesi helâldir ama, alan için alması haramdır.
Bu durumda verdiği rüşvetin alana da helâl olabilmesi için;
veren, alanı, rüşvet vermek istediği miktarla, bir gün
geceye kadar ücretle tutar. Çünkü bu nevi icâre sahîhtir. Sonra
müste'cir (ücretle tutan) dilerse onu yaptıracağı bu
işte, dilerse başka işte çalıştırır.
Bu, devlet idarecisi nezdinde işini takip etmesi için rüşveti
önceden verirse böyledir. Hiç rüşvet adı etmeden işini
takip etmesini istese ve işi olduktan sonra rüşvet verse durum
ne olur? Bunda ihtilâf vardır. Alanın alması helâl olmaz
diyenler varsa da, sahîh olan, helâl olur diyenlerin görüşüdür.
Zira, bu, bir nevi iyilik, mükâfaat ve ihsandır. Aynen imâma ya da
müezzine, şart koşmadan bir şey vermek gibidir. Hâkimin
rüşvet alması helâl olmadığı gibi, hâkim
olmazdan önce kendisine hediye vermek âdeti olmayan yabancıdan
hediye alması da câiz değildir. Borç ve iare de hediye
gibidir.Fıkıh kitaplarının vasiyyetler bölümünde
fukaha; kişinin canını ve malını zûlümden
kurtarmak için, kendi hakkında verdiğin rüşvet
olmayacağını, başkasında olan malını çıkarabilmek
için sarfettiğinin ise rüşvet olacağını söylerler.
elHulâsa adlı kitapta denir ki : Hâkim rüşvet alıp hüküm
verse, ya da hüküm verdikten sonra rüşvet istese ve hâkimin oğlu
veya onun için şehadeti kabul edilmeyecek birisi alsa, hüküm
nâfiz olmaz. Ancak tevbe eder ve aldığını geri
verirse, verdiği hüküm sahîh olur.el-Akdiye'de de şunlar
vardır: Hediyeler üç türlüdür: Verene de alana da helâl olan:
Mücerred sevgiden dolayı verilen hediyeler gibi. Ikincisi, her iki
tarafa da haram olan: Yaptığı zulümde, kendisine yardım
için verilen hediye gibi. Üçüncüsü, verene vermesi helâl olan :
Zalime, zûlmünü def etrnek için verilen hediye gibi. Bu alana haramdır.Bu
hususta çıkış yolu şöyle dir : Işini gördüreceği
adamı iki üç gün gibi bir zaman ücretle tutar. Sonra -eğer
yaptıracağı iş, meselâ bir mesaj götürmek gibi,
ücret vermenin câiz olduğu bir iş ise- onu bu işte çalıştırır.
Ama çalıştıracağı süreyi tayin etmezlerse,bu
câiz değil dir.Bütün bunlar şartlı olursa böyledir. Ama
hediye şartsız olarak verilse ve fakat alan, kendisine; devlet
dairelerinde ona yardım etmesi için hediye verdiğini kesinlikle
bilse, ulemâmız bunda bir beis olmadığı görüşündedirler.Her
hangi bir ön şart olursa böyledir. Ama hediye şartsız
olarak verilse ve fakat alan, kendisine devlet dairelerinde ona
yardım etmesi için hediye verdiği kesinlikle bilse, ulemâmiz
bunda bir beis olmadığı görüşündedirler.Herhangi
bir ön şart ve bekleyiş olmaksızın
ihtiyacını giderse ve ondan sonra hediye verse, bunu kabul
etmekte bir beis yoktur. Bu hususta almanın hoş
olmayacağına dair Ibn Mes'ûd'dan rivayet edilen haber, takvânın
ileri derecesini bildirir. Bu husus Bezzâziye'de de aynıdır.Hâkim
bir tutanak yazsa veya bir taksim işini üzerine alsa ve bunları
yaptığı için ecr-i misil istese hâkkıdır Ama küçük
bir kızın nikâhına veli olsa, herhangi bir şey
alması helâl değildir. Zira kendisine vacip olan bir şeyi
yapmıştır. Vâcip olan bir şeyi yapma
karşılığında ücret almak ise câiz değildir.
Yok eğer üzerine vacip olmayan bir şeyi yapsa ücret alması
câiz olur .


Fetevây-ı Kâdîhân'da el-Bakkâlî'den naklen şöyle bir
şey vardır: Birisi. bir bekâr kızın nikâhını
(velisi olarak) akdettiğimde bir dinar alırım. Dul ise
yarım dinar alırım dediğinde, kızın
başka velisi yoksa. onun bunu alması helâl olmaz. Ama bir başka
velîsi varsa biraz önce zikrettiğimiz hükme binaen aldığı
helâl olur.Yetimin malını satsa da bir şey alamaz.
Eğer alsa ve bey de de mezun olsa, alış verişi nâfiz
değildir. Fethu'1-Kadîr'deki ifadeye göre, rüşvet dört kısımdır.
Alana da verene de haram olanı vardır. Kazâ ve imâret makamlarını
elde etmek için verilen rüşvet bu kabildendir. Bu şekilde
iş başına gelen kadı olamaz. Ikincisi,
kadının hüküm vermek için rüşvet alması durumudur.
Bu da her iki taraf için haramdır. Rüşvet alarak hüküm verdiği
hâdisede hükmü nâfiz (geçerli) değildir. Ister bi-hakkın,
isterse bâtıl bir hüküm vermiş olsun, değişmez.
Eğer haklı bir hüküm vermişse o, zaten ona vâcipti.
Binaenaleyh, buna karşılık bir mal alması câiz
olamaz. Bâtıl bir hüküm verdiği takdirde ise, durum daha da açıktır.
Önceden rüşvet alıp hüküm vermesiyle, önce hüküm verip
sonra rüşvet alması arasında da bir fark yoktur.Üçüncüsü,
bir zararı def etmek, ya da bir menfaati celbetmek maksadıyla,
devlet dairesinde bir işi halletmek için rüşvet almak halidir.
Bu, alana haramdır ama, verene haram değildir.El-Akdiye'de
hediye kısımlara ayrılırken bu, hediyenin
kısımlarından olarak gösterilmiştir.Dördüncüsü,
malına ve canına karşı korkusu olduğu kimseye, bu
korkusundan kurtulmak için verdiği şeydir. Bu, veren için
helâldir ama alan için haramdır. Zira müslümandan zararı def
etmek vâciptir. Vâcibi yerine getirmek için mal almaksa câiz
degîldir. E1 Kunye'de mahzurlu olan şeyler babında şöyle
denir :Zalimler, halkın ormanlardan odun yapmasına, kendilerine
bir şeyler verilmeksizin müsaade etmiyorlarsa, o şeyi vermek
de,almak da haramdır. Zira verilen bu şey rüşvettir.Aynı
yerde, âşıkların rüşvet olarak verdiklerinin de mülk
edinilemeyeceği yazılıdır. Bu sağlam nakillerle
anlaşılmış oldu ki, kadı'ya (hâkime) verilen rüşvet,
her iki taraf için de haramdır. Ister hükümden önce olsun, ister
sonra olsun, ister haklı bir hüküm vermesi istensin, ister bâtıl
ile hükmetmesi istensin, hepsi eşittir. Yine
anlaşılmış oldu ki, hakime verilen hediye de rüşvet
gibidir; dolayısıyla her iki taraf için de haramdır. Meselâ
bir adam, hâkime gelip bir miktar mal vererek, kendi lehine hükmettiği
için verse, veren bir haram irtikâp etmiş olur. Binaenaleyh, hâkim
bunu kabul etmese ve onu tâzir ile cezalandırmak istese bu, şu
fıkhî kaideden dolayı onun hakkıdır: "Belli bir
had cezası olmayan bir masiyeti işleyene ta'zir vâcip
olur." El-Bedâye'de kaydedildiğine göre, ta'zirin vâcip olmasının
sebebi, şeriatte tayin edilmiş bir haddi bulunmayan bir cinayeti
irtikâp etmesidir. Bu cinayet ister Allah'ın hukukuna, isterse kul
hukukuna karşı yapılmış olsun. Vücûbunun
şartı ise, sadece akıldır. Binaenaleyh, belirli bir
had cezası olmayan bir cinayeti irtikâp eden her akıllıya
ta'zir uygulama salâhiyeti var mıdır? denirse, Câmi'ul-Fusûleyn
ve daha başka yerlerdeki ifadeye dayanarak, evet vardır, deriz.
Aleyhine hüküm veren kadı'ya, "Rüşvet aldın!"
derse, kadı'nın ona ta'zir uygulama yetkisi vardır.Ta'zir
cezasıni teşhir ederek uygulamak da câizdir. Çünkü bu da bir
nevi ta'zirdir. Imâm Eba Hanife'nin, yalancı şahidlik yapan için,
"Sokaklarda, toplulukların huzurunda teşhir edilerek ta'zir
edilir. Başka cezası yoktur." sözü bunu gösterir.
Imâmeyn ise acıtacak şekilde dövülüp hapsedileceğini söylerler.
Fethu'l-Kadîr'de: "Imâm Azam'ın (Tâzir uygulamam) sözü,
(Dövmem) manasında olmuş oluyor. Neticede ta'zirinde ittifak
vardır. Şu kadar var ki, Imam ta'zir edilenin bu durumunu,
sokaklarda teşhir ettirmekle iktifa etmiştir. Bu da bazan
gizlice dövülmesinden daha ağır bir ceza olur. Imâmeyn ise,
buna dövmeyi de ilâve etmişlerdir:" deniyor: Mesele, el-Inâye
de ve başka kitaplarda da böylece izah edilmiştir.
Teşhirin bir nevi ta'zir olduğunu ifade etmişlerdir.
Binaenaleyh, kadı (hâkim), yalancı şahidi
cezalandırmakta başkası için bir maslahat murad etse,
bozguncuları men için ona ta'zir uygulama yetkisi vardı;.
Çünkü ta'zir, kadı'nın görüşüne bırakılmıştır.Şöyle
bir soru akla gelse: Acaba kadı'nın, ta'zirde yüzü karartma,
ya da sakalının bir tarafını traş etme yetkisi
var mıdır ? Çünkü bunlar "Müsle" (Uzvu keserek
cezalandırma) kabilindendir. Bu ise yasaklanan bir şeydir. Evet
yapabilir deriz. Zira bunlar müsle cinsinden değildir. Bunun ne
olduğuna verilecek cevap, Hz. Ömer'in şu fiiline verilecek
cevabın tâ kendisidir: Ibnu Ebî Şeybe'nin kendi senediyle
rivayet ettiğine göre, Hz. Ömer (radıyallâhü anh) Şam
diyarındaki valilerine, yalancı şahide kırk sopa
vurulmasını, yüzünün karartılmasını,
sarığının boynuna atılmasını,
kafasının traş edilmesini ve hapsinin uzun
tutulmasını yazmıştır. Abdurrezzak da
Musannefinde: Hz. Ömer (radıyallâhü anh) yalancı şahidin
yüzünün karartılmasını, sarığının
boynuna atılmasını ve kabîleler arasında
dolaştırılmasını emretti, diye rivayet eder. Fethül-Kadîr'de
bunun "müsle" olup olmadığı görüşü
cevaplandırılırken deniliyor ki: "Müsle" ancak
uzuvları, ya da bedendeki uzuv gibi şeyleri kesmekle olur ve
devam eder. Yıkamakla kaybolacak arazî şeyler "müsle"
değildir. Ulemadan bazıları da Hz. Ömer'in bu yaptığı
bir siyaset idi. Binaenaleyh, hâkim bir maslahat görürse, bunu yapma
yetkisine sahiptir, diye cevap vermişlerdir. Fethul-Kadîr'de ise,
buna karşı, "Hz. Ömerin Şam diyarındaki
valilerine yazması, bu görüşü reddeder." den-miştir.
Vurulacak sopanın kırka vardırılması, bunun
siyaset olduğunun delilidir. Zira ta'zir, hadler derecesine
vardırılamaz, denmesinin de bir manası yoktur. Zira bu,
ihtilaflı bir meseledir. Alimlerden bunu câiz görenler vardır.
Buna göre Hz.Ömer'in görüşünün de böyle olması câizdir.
Buradan anlaşılıyor ki, siyaset, şer'î bir nas vârid
olmaksızın hâkimin, umumun maslahati için yaptığı
şeydir. Binaenaleyh, şayet hâkim, rüşvetin bu zamanda
yaygın olduğunu göz önünde bulundurarak, bunu azaltmak maksadıyla,
başın bu şekilde teşhir edilmesini umumun
maslahatına uygun görürse, bunun için sevabı gerektiren bir
iş yapmış olur. Isterse şer'î bir nas bulunmasın.
Kaldı ki, yalan yere şahidlik yapanın durumu, buna
asıl teskil eder. Her türlü noksan sıfatlardan münezzeh olan
Allah en iyisini bilir.


Konular

Isçi ücretlerinin miktari
Ishad (sahit tutma)
Iskat ve devir
Iskat-i salat ve devir
Islam dini, kadina aile ve toplum içinde nasil bir yer tayin etmistir? erkegin yaninda yeri nedir?
Islam dini kar için bir sinir getirmis midir
Islam dinine aykiri, küfr ve dinsizligi medh eden kitaplari alip satmak caiz midir?
Islam dinine göre isçinin ücreti hükümdar veya vekili tarafindan tesbit edilebilir mi?
Islam dininin varlik gayesi
Islam dışı kızı islama kazandırmak için evlenilebilir mi
Islam hukuku açisindan avrupa toplulugu
Islam hukukuna göre kefil olan kimse kefaleti karsiliginda ücret isteyebilir mi
Islam hukukuna göre paranin degismesi ve bununla ilgili hükümler
Islam hukukuna göre vakif olan seyi herhangi bir suretle satmak veya satin almak caiz midir
Islam hukukunda borçlular üç kisima ayrilir
Islam hukukunda rüsvet'in durumu (ibn nüceym)
Islam ve avrupa toplulugu
Islama hücum eden bazi gazeteler kuponla kitap vb. seyler veriyorlar. bunlari almamizda bir mahzur var midir?
Islam'a hizmet etmek gayesiyle okudugunu söyleyen bir bayan basörtüsünü çikartarak okuya bilir mi?
Islam'a göre karaborsanin hükmü nedir?
Islama has bir aile tipi var midir? islami ailenin özellikleri nelerdir?
Islamda ahir zaman
Islamda
Islamda evlenmenin hükmü nedir
Islam'da isçi kapsami, beseri hukuktakinden daha genistir.
Islam'da mürtedin öldürülmesinin hikmeti
Islam'da senet ve çek alip vermek caiz midir?
Islami bir elbise sekli teklif edilebilir mi?
Islami bir elbise sekli teklif edilebilir mii
Islami yilbasi