Fıkıh | Konular

Kiraat-i asere


"On tâne birin okunması" veyâ "On tâne biri
okuma işi", "Kırâat ilminden on tânesini okuma; on
tâneşinin ilmini ve pratiğini yapma."


Arapça bir kelime olarak"Kırâat" kelimesi,
(Ka-ra-e/yak-ra-u) aslından çekimi yapılan, semâ'î (yâni
kâide dışı) bir mastardır. Türkçesi:
"Okumak" demektir. "Kırâât" olarak çoğul
yapılır ve bundan da "okumalar" anlamı çıkarılır.


Kelimenin, İslâmî anlamdaki ıstılâhî mânâsı
ise; özellikle "Kur'an okumak, Kur'an tilâvet etmek,
şeklinde özetlenebilir.


"Aşere" kelimesi de, birincisi gibi Arapça'dır.
Fakat, arapçadaki telaffuzu: "aşera" şeklindedir.
Bu şekliyle, kelimenin türkçedeki sözlük mânâsı:
"On tâne bir" veya, yalnızca "On " demektir. Görüldüğü
gibi, kelime bir sayı bildirmektedir.


Kırâat İlmi, "Kur'ân-ı Kerîm'in kelimelerinin
okunuş şekillerini, râvîlerine isnâd ederek bildiren bir
ilimdir" (İbnü'l-Cezîrî, Muncidu'l-Mukrîîn, 3).


Kırâat İlmi'nin kayna bazı hususlara dayanır:


Hz. Peygamber (s.a.s)'in; "Kur'an yedi harf üzerine nâzil olmuştur.
Bunlardan kolayınıza geleni okuyunuz!.." mânâsıyla
açıklanan sözleri kıraatin çeşitlerini ifade eder.
Hadis; Hişâm b. Hakîm'in namazda Furkân sûresini, kendi bildiğinden
başka bir okuyuşla okuduğuna şâhid olan Hz.
Ömer'in, Hişâm'ı yakapaça ederek Peygamber'in huzûruna çıkarması
üzerine söylenmiştir (Fedâîlu'l-Kur'ân, 5).


Hadisteki "Yedi Harf"den maksat: Kur'ân-ı Kerîm'in
okunuş tarzları olarak, Allah tarafından nâzil olan
farklı ve birden fazla olan kırâatlardır. Bunlardan her
hangi birisini okumak, nâzil olan Kur'ân'dan bir kısmını
okumak demektir. İşte bu farklı okunuşların,
Kur'an'da yediye kadar çıktığı, İbn Kuteybe
(276/889), Ebu'l-Fadl er-Râzî (454/1062) ve İbnu'l-Cezerî
(833/1429) gibi büyük âlimler tarafından, ayrı ayrı
örnekler verilmek suretiyle ortaya konulmuştur. Özel olarak da,
Kur'ân'ın bâzı kelimelerinde aynı durum mevcuttur.
Ancak bu farklı durumun, Kur'ân-ı Kerîm'in her kelimesinde
olması ve aranması da gerekli değildir (Abdulazîz b.
Abdulfettâh el-Kârî, Hadisu'l-Ahrufi's-Seb'a, 60, 72, 78-79;
Mecelletu Kulliyyeti'l Kur'ani'l-Kerîm, el-Aded: I, 1402-1403).


Asr-ı Sa'âdet'te sahâbeler arasında kırâatlarda bazı
farklılıklar görülüyordu. Bunlar, Kırâat ilminin
ikinci kaynağı olarak belirlenmiştir. Bu
farklılıkların çözümü için, Hz. Peygamber (s.a.s)
sahâbeler arasında hakemlik yapmış ve her iki tarafin da
okuduğunu: "Böyle de nâzil oldu" meâlindeki
sözleriyle onaylamıştır.


Hişam b Hakîm ile Ömer b. Hattâb arasında, Furkân
sûresiyle ilgili olarak geçen ihtilaf, bunun en çarpıcı
örneğidir (Buhârî, fedâilu'l-Kur'an, 5).


Hz. Osman zamânında, yine kırâatlar konusunda ve yine
sahâbeler arasında çıkan farklı okuyuşlar Hz.
Osman'ı İmam mushafları toplamaya yöneltmiştir.


Hz. Osman'ın çoğalttırarak Mekke, Medîne, Kûfe,
Basra ve Şam gibi şehir merkezlerine gönderdiği
mushaflarda mukayyed bulunan yazım (yâni resmi hat) farklılıkları
da, Kırâat ilmi kaynakları arasında görülür.


Sahâbe ve Tabiîn ile Tebe-i Tâbiîn'den olarak, sika, yâni
güvenilirlik özelliğine sâhib olan âlimler tarafından
nakledilen ve hiç bir itirâza da uğramaksızın, İslâm
ümmetince kabul gören Kırâat ihtilafları da bu kaynaklardan
sayılmaktadır (el-Hâc Muhyiddîn Abdulkâdir el-Hatîb,
Kifâyetu'l-Mustefid fî Fenni't-Tecvid, 88)


Kırâatların Kısımları


Kırâat ilminin ileri gelen âlimlerinden İbnu'l-Cezerî,
Kur'ân-ı Kerîm'in kırâatlarını Mütevâtir kırâatlar;
Sahîh kırâatlar; Şâz kırâatlar diye üç kısıma
ayırarak hükümlere bağlamıştır:


Mütevâtir kırâatları belirlemek için şu üç
özelliği tesbit etmiştir.


1) "Kur'an" diye okunacak kırâat vechinin, bir tek
îrab yönüyle de olsa, arapçaya uygun olması.


2) Halîfe Hz. Osman (r.a) tarafından çoğaltılarak
Mekke, Medîne, Kûfe, Basra ve Şam'a gönderilen imam mushaflardan
birinin yazı şekline, takdîren de olsa uygun düşmesi.


3) O okuma şeklinin yani vechin bizlere kadar tevâtür yoluyla
gelip ulaşmış olması (İbnu'l-Cezerî,
Takrîbu'n-Nesr, 25; Muncidu'l-Mukriîn, 15).


"Bir tek îrâb yönüyle de olsa, arapçaya uygun olması"
ifâdesi: "Sened zinciri bakımından tevâtür derecesine
varan, yazı şekli bakımından da Hz. Osman (r.a)
mushaflarındaki şekle uygun olan bir telaffuz
olayının, lugat âlimlerince bilinmemiş olsa bike, Arab
edebiyâtında bir kullanımının kesinlikle var
olması" şeklinde anlaşılmalıdır
(Abdulazîz b. Abdulfettâh el-Kârî, a.g.e., 114).


İkinci maddedeki "takdîren"den maksat ise, Kur'ân'a
mahsus olan bir yazı şeklinin, birden fazla okunabilme özelliği
taşıması demektir. Meselâ: Bu maddede söz konusu edilen
mushafların hepsinde de, aynı şekilde yazıları
bâzı kelimelerin, bulundukları farklı sûrelerde farklı
ve müteaddid okunuşu, işte bu "takdîren" lafzının
anlamıdır. Fâtiha, Âlu İmrân ve Nâs sûrelerindeki
(S) şeklinde yazılmış bulunan bu kelimenin,
şekli değiştirilmeden Fâtiha"da "Meliki"
ve "Mâliki", Âlu İmran'da "Mâliki" ve
Nâs'da da "Meliki" telaffuzlarıyla okunması,
durumun en çarpıcı örneğidir.


Buradaki "tevâtür"den maksat, "yalan üzerinde birleşmeleri
aklen ve âdeten câiz ve mümkün görülmeyen, sayı
bakımından da çok olan bir cemâatın, görülmüş yâhut
ta işitilmiş bir şeye dâir verdiği haberdir ki,
işitenler üzerinde-haber verilen şey hakkında kesin
bilgi ifâde eder." (Nevevî, Riyâzu's-Sâlihîyn, Trc. Kıyâmuddîn
Burslan/Hasan Hüsnü Erdem, I. Mukaddime).


İşte, günümüzde bu üç özelliği (bu üç rüknü)
kendisinde taşıyan kırâatlar, "Kırâat-ı
aşere"den başkası değildir. Bu kırâatlar
yani "On Kırâat", bütün İslâm dünyâsınca
itirazsız kabul gören, okunan ve okutulan kırâatlardır.
Bunlara: "On İmamın Kırâatı" yâni:
"On İmamın Okuyuşu" veya: -orijinal
adıyla-: Kıraatu'l-E'immeti'l-Aşera" denilmektedir.
(İbnu'l-Cezerî, Takrîbu'n-Neşr Fi'l-Kırââti'l-Aşr,
26.)


Bu terimler arasında geçen"İmam" kelimesinden
maksad: Öncelikle Kur'ân-ı Kerîm'in hafızı olan;
ikinci olarak da, kırâat ve i'rab vecihlerinin detaylarını
bilen; üçüncüsü, kelimelerin lugat ve ıstılah mânalarını
anlayan; dördüncüsü, kırâatlardaki kusurları çok iyi
gören ve kaynakları iyice tarayabilen âlimlerdir. Bir diğer
ifâdeyle: İslâm dünyâsının her tarafından,
Kur'an'la ilgili bilgileri almak isteyen herkesin, kendilerine
başvuracağı kudretli âlim ve fâzıl kimselerdir
(İbnu Mucâhid, Kitâbu's-Seb'a, 45).


Mütevâtir kırâatları, bu vasıflara sâhib olan
imamlar, nesilden nesile ve kuşaktan kuşağa gerçek anlamıyla
ve hakkını vererek aktarmak suretiyle, günümüze ulaştırmışlardır.
Bu mütevâtir "On Kırâat"ın her biri, kesinlik ve
makbûliyet bakımından, diğerinden farksızdır.
Çünkü bunlar, sahîh kırâatlardır. Reddedilmesi câiz
olmadığı gibi, inkâr edilmeleri de helal değildir.
İşte bu özelliklerinden dolayı da, bu kırâatları
insanlığın kabûl etmeleri ve bunlarla amel etmeleri
vâcibtir (İbnu'l-Cezerî, Müncidu'l-Mukriîn, 16; en-Neşr,
I, 53).


Kırâat âlimleri, naklettikleri kırâat vecihlerinde,
yukarıda zikrettiğimiz üç rüknün tamâmının
bulunmasını ve ancak bu takdirde o vechin, Kur'an'dan kabûl
edilebileceğini, namaz ve namaz dışında Kur'an
olarak okunabileceğini benimsediklerinden; bu üç rüknün bir
tânesinden bile yoksun bulunan kırâat vecihlerinin, Kur'an olarak
okunmasına ve okutulmasına da asla müsaade etmemişlerdir.


Bu noktada, bilinmesi gereken bir önemli husus da şudur:
İlk devir âlimlerinin örf ve literatüründe; kırâatları
nâkil ve râvîlerine isnâd ve mal etmek diye bir şey yoktu.
Onların nazarında böyle bir durum çirkin görülüyordu.
Bundan dolayı da onlar: "Kırâatü'l-A'meş"
veya "Kırâatu Ebî Abdirrahmân es-Sülemî" gibi
sözlerle iki sebebten dolayı kırâatları
şahıslara atıfta bulunmamışlardır:


1) Bildirilen vecihlerin, sâdece o râvînin kendisine âit olduğu
ve bir başka râvîsinin bulunmadığı şeklinde
anlaşılmasından korkulduğu için;


2) Kırâat vecihlerinde, ictihad ve şahsî görüşün
de etkisi varmış gibi bir yanlış kanâate yer
verilmemesi için.


Nihâyet, zamanın Asr-ı Seâdet'le arası açıldıkça;
kırâatlarla ilgili titizlikler de, o nisbette zayıfladı.
Rivâyet ortamı ise, oldukça genişledi. İsnadlar çeşitlendi
ve râvîler de çoğaldı. Bunun üzerine âlimler kaygıya
düştüler ve bu durumun, müslümanlara yansıyarak,
aralarında kargaşalar çıkmasını önlemek
maksadıyla, kırâatları yeniden tetkîk edip tam bir
kontrol altına almak üzere çalışmalara
başladılar. Böylece kırâatlarla ilgili rivâyet, tarik
ve isnadlar, birer araştırma konusu olarak ele
alındı. Bu araştırmalar tamamlanınca, Kırâatlarla
ciddî anlamda ilgilenen, onları hakkıyla okuyup-okutan,
onlara zaman ve emeğinin pek çoğunu ayıran, belli
sayıda âlimler olduğu anlaşıldı. Bunlar, belli
beldelerde, kırâat işleriyle devamlılığa
yakın veyâ devamlı olarak meşgûl olan, kısacası
sırf bu işle ün yapan sayılı kişilerdi. Bu zevât
üzerinde, zabt, itkân, dikkat, sened ve icâzet silsilesine riâyet
gibi noktalarda da, ayrı ayrı gözlem ve araştırmalar
yapılıyordu.


Yapıları bu araştırmaların sonuçlarına
göre; bunlardan bâzılarına imam bâzılarına Râvî,
bâzılarına da Tarık unvanları verilerek,
bunların diğer âlimlerden ayrı ve özel bir statüye
sâhib oldukları kabul ve ilân edildi. İslâm diyarının
neresinde bulunurlarsa bulunsunlar, bunların bulundukları
belde insanlarının, Kur'an adına onlar tarafından
yapılacak rivâyet ve haberleri kabul etmeleri ve onların, bu
konuda söylediklerine rıza gösterip itirazda bulunmamaları için
bildiriler yayımlandı. Böylece bu âlimlerden her biri,
bulundukları beldelerde kırâat ilminin sözcüsü ve özel adıyla
da imamları olarak târihteki yerlerini aldılar ve bütün
müslümanlarca da kabul gördüler (İbnu'l-Cezerî, en-Nesr,
1/50-53; Takrîbu'n-Nesr, 21-22).


Şimdi, mütevâtir "Kırâat-ı Aşere" =
(On Kırâat)'ın İmam, Râvî ve Tariklarının,
hangi isimlerden olduğunu kısaca ve sıra ile
belirtmeğe çalışalım:


l) Nâfi b. Ebî Nü'aym (Ebû Rüveym) el-Leysî (169/785). Medîne
Kırâ'at İmamı'dır. Sembolü yâni remzi elif
(x)dir. Râvî'leri, meşhur olarak ikidir:


A) Kalûn (220/835), birinci Râvî olup işâreti Be'dir.


B) Verş (197/812), ikinci Râvî olup işâreti Cîm'dir.


Tarikler'ı:


Kalûn'a bağlı olarak:


1) Ebû Neşît (285/898), 2) Hulvânî (250/864).


Ebû Neşît'a bağlı olarak:


3) İbnu Bûyâ (344/955), 4) el-Kazzâz (x)


Hulvanî'ye bağlı olarak:


5) İbnu Ebî Mihrân (289/901), 6) Ca'fer el-Bağdâdî
(290/902).


Verş'e bağlı olarak:


1) Ezrak (240/854), 2)İsbehânî (296/908).


Ezrak'a bağlı olarak:


3) en-Nahhâs (280/893),


4) İbn Seyf (307/919)


Isbehânı'ye bağlı olarak:


5) Hibetullâh (350/961),


6) Muttavvi'î (371/981)


II) Abdullah b. Kesir b. el-Muttalib Ebû Mabed (120/737).
Tabiîn'den olup Mekke Kırâat İmamı'dır. Sembolü
Dal'dir. Meşhur Ravî'leri ikidir:


A) Bezzî (250/864), birinci Râvî olup işâreti He'dir.


B) Kunbul (291/903), ikinci Râvî olup işâreti Ze'dir.


Tarikleri:


el-Bezzi'ye bağlı olarak:


1) Ebû Rabî'a (294/906), 2) İbnu'l


Habbâb (301/913).


Ebû Rabı'a'ya bağlı olarak:


3) en-Nakkâş (351/961),


4) İbnu Bennân (374/984).


İbnu'l-Habbâb'a bağlı olarak:


5) Ahmed b. Sâlih (350/961),


6) Abdulvâhıd (349/960).


Kunbül'e bağlı olarak:


l) İbnu Mucâhid (324/935),


2) İbnu Şen(e)bûz (328/939).


İbnu Mücâhid'e bağlı olarak:


3) Şâmirî (386/996), 4) Sâlih h. Muhammed (380/990).


İbnu Şen(e)bûz'e bağlı olarak:


5) el-Kâdî Ebu'l-Ferec (390/999),


6) eş-badvî (388/997).


Ebu'l-Ferec'e bağlı olarak:


7) Ebû Tağleb(x),


8) el-Habbâz(î) (398/ 1007).


III) Zibbân b. el-'Alâ'i Ebû Amr et-Temımî el-Mâzinî
(154/770). Basra kırâ'at İmamı'dır. Sembolu Hâ'dır.
Meşhur iki Râvî'sinden:


A) Dûrî (246/860), birinci Râvî olup isâreti Tı'dır.


B) Sûsî (261/874), ikinci Râvı'si olup işâreti Ye'dir.


Tarikleri:


Dûri'ye bağlı olarak:


1) Ebu'z-Zârâ' (280/893,


2), İbnulliel-ah (303/915)


Ebu'z-Zarâ'i'ye bağlı olarak:


3) İbnu Mucâhid (324/935),


4) Muhammed b. Yâkûb (320/932).


İbnu'l-Ferah'a bağlı olarak:


5) İbnu Ebî Bilâl (358/968),


6) Muttavvi'î (371/981).


Sûsi'ye bağlı olarak:


1) İbnu Cerîr (316/928), 2) İbnu Cumhûr (300/912).


İbnu Cerîr'e bağlı olarak:


3) Sâmirî (386/996), 4) İbnu Habs, ed-Dîneverî (373/983).


İbnu Cumhûr'a bağlı olarak:


5) Şezzâ'î (370/980), 6) Şen(e)bûzı , 388/998).


IV) Abdullah b. 'Âmir b. Yezîd el-Yahsabî Ebû İmrân
(118/736). Şam kırâat İmamı'dır. Tâbi'indendir.
Sembolü Kef'dır. Meşhur iki Râvî'si vardır:


A) Hişâm (245/859), birinci Râvı'si olup işâreti
Lâ'dır.


B) İbnu Zekvân (242/856), İkinci Râvı'si olup
işâreti Mîm (h)dir.


Tarikleri:


Hişam'a bağlı olarak:


l) Hulvânî (250/864), 2) Dâcûnî 324/935)


Hulvânî'ye bağlı olarak:


3) İbnu Abdân (300/912), 4) el-Cemâlu'l-Ezrak (300/9'2).


Dâcûnî'ye bağlı olarak:


5) Zeyd Ebî Bilâl (358/968), 6) eş-Şezzâ'î (370/980).


İbnu Zekvân'a bağlı olarak:


1, ) Ahfeş (292/904), 2) Sûrî (307/919). Ahfeş'e
bağlı olarak:


3) Nakkâş (351/962), 4) İbnu'l Ahrum (341/952).


Sûrî'ye bağlı olarak:


5) er-Ramlî (324/935), 6) Muttavvi'î (371/981)


V) Âsım b. Behdele Ebi'n-Necûd Ebû Bekr el-Esedî el-Kâhilî
(127/744). Tebe-i Tâbi'îndendir, Kûfe kırâat
İmamı'dır. Sembolü Nûn (a)dur, Meşhur iki Ravi'si
vardır.


A) Ebû Bekr Şu'be (193/805), birinci Râvî'si olup işâreti
Sâd'dır.


B) Hafs b. Süleymân (180/ 796), ikinci Râvî'si olup işâreti
Ayn'dır,


Tarik'leri:


Ebû-Bekr'e bağlı olarak:


1) Yahyâ b. Âdem (203/818), 2) Uleymî (243/857).


Yahyâ b. Âdem'e bağlı olarak:


3) Şuâyb (261/874), 4) İbnu Hamdûn (240/854).


'Uleymî'ye bağlı olarak:


5) İbnu Huley' (356/966), 6) er-Razzâz (360/970).


Hafs'a bağlı olarak:


1) Ubeyd b. es-Sabbâh (235/849), 2) Amr b. es-Sabbâh (221/835).


Ubeyd b. es-Sabbâh'a bağlı olarak:


3) Hâşimî (368/978), 4) Ebû Tâhir b. Hâşim (349/960).


Âmr b. es-Sabbâh'a bağlı olarak:


5) el-Fîl (289/901), 6) ez-Zer'ân (290/902).


VI) Hamvva b. Habîb b. Ammâra b. İsmâîl Ebû
Ammâratu'l-Kûfi et-Teymî (157/773). Tebe-i Tâbi'îndendir. Kûfe Kırâat
imamı'dır. Sembolü Fe'dir. Meşhur iki Râvî'si vardır:


A) Halef el-Bezzâr (229/843), birinci Râvî'si olup işâreti
Dâd'dır.


B) Haliâci (220/835), ikinci Râsî'si olup işâreti Kaf'dır.


Tarikleri:


Halef'e bağlı olarak:


1) İdrîs el-Haddad (292/904), İdrîs el-işaddâd'a bağlı
olarak: 2) Ahmed b. Usmân (334/945), 3) ibnu Miksem (354/965),


4) Ahmed b. Sâlih (340/951), 5) Muttavvi'î (371/981).


Hallâd'a bağlı olarak:


l) İbnu Şâzan (286/899), 2) İbnu'l Heysem (249/864).


3) el-Vezzân (250/864), 4) et-Tulehî (252/866).


VII) Ali b. Hamza el-Kasâ'î (189/804). Fars asıllıdır.
Kırâat ve lugatta İmam'dır. Hamza'dan sonra, Kûfe Kırâat
imamı olmuştur. Sembolü Râ (u)dır. Meşhur iki Râvî'si
vardır:


A) Ebu'l-Hâris (240/854), birinci Râvî'si olup işâreti SEn(aş)dir.


B) Dûrı (246/860), ikinci Râvî'si olup işâreti Te'dir.
Aynı zamanda da, yukarıda geçen III. İmamın I.râvîsidir.


Tarikleri:


Ebu'l-Hâris'e bağlı olarak:


1) Muhammed b, Yahyâ (300/912), 2) Seleme b. Âsım (270/8833).


Muhammed b. Yahyâ'ya bağlı olarak:


3) el-Betı (300/912), 4) el-Kantarî (310/922).


Seleme b. Asım'a bağlı olarak:


5) Ebu'l-Abbâs Seâleb (291/903), 6) Muhammed b. el-Ferec (300/912)


Dûrî'ye bağlı olarak:


1) Câfer en-Nusaybı (307/919), 2) Ebû Usmân ed-Darîr
(310/922) Câfer en-Nusaybıaye bağlı olarak:


3) İbnu'l-Celendâ (340/951), 4) İbnu Deyzûye (330/941).


Ebû Usmân ed-Darîr'e bağlı olarak:


5) ibnu Ebî llâsim (349/960), 6) eş-Şezzâ'î (370/980),


VIII) Ebu Câ'feri'ezıd b. el-Ka'ka el-Mahzûmî el-Medenî
(130/747). Tâbiînin meşhurlarındandır. Medîne Kırâat
İmamı'dır. Sembolü, İbnulCezelı'ye göre
peltek; Sef _), diğerlerine göre "Câfer isminin ilk hecesi
Ca'dır. Meşhûr iki Râvîsi vardır:


A) İbn Verdân (160/776), birinci Râvî'si olup, ibnu'l-Cezerı'ye
göre işâreti noktalı Ha'dır, diğerlerine göre de,
isminin ilk hecesi olan "î"dir.


B) İbn Cemmaz (170/786)'dan sonra, ikinci Râvî'si olup
İbnu'l-Cezerî'ye göre işâreti peltek Zâl'dir. Diğerlerine
göre de, "Cemmâz" sıfatının ilk
hecesi"Cem "dir.


Tarikleri


İbn Yerdân'a bağlı:


1) Fadı b. Şâzân liibetullâh b. Câ'fer (350/961)


Fadı b. Şâzân'a bağlı olarak:


3) İbnu Sebîb (312/9'4). 4)ibnül Harûn (330/941).


Hibetullâh b. Câ'fere bağlı olarak:


5) el-Hanbelî (350/999),


6) el-Hammâmı (417/1026).


İbn Cemmaz'a bağlı olarak:


l) Ebû Eyyûb el-Hâsimî (216, '831), 2) ed-Dûrî (245/860).


el-Hâşimî'ye bağlı olarak:


3) İbnu Rezyen (253/867), 4) el-Ezraku' l-Cemâl.


Dûrî'ye bağlı olarak:


5) İbnu'n-Neffâh (314/926), 6) İbnu Nehşel (294/906).


IX) Yâkûb b. İshâk b. Zeyd b. Abdullâh b. Ebî İshâk
el-Hadramı el-Basrî (205/820). Basra Kırâat
İmamı'dır. İbnu'l-Cezerî'ye göre remzi peltek Zı
harfidir. Diğerlerine göre de "Yâkûb" isminin ilk
hecesi olan"Ya" dır. Meşhur iki Râvîsi vardır:


A) Rüveys (238/852), birinci Râvîsi olup işâreti
İbnu'l-Cezerî'ye göre Gayın harfidir. Diğerlerine göre
ise"Ya" hecesidir.


B) Ravh (235/849), ikinci Râvîsi olup, sembolü İbnu'l-Cezerî'ye
göre Şin harfidir. Diğerlerine göre "Hah"
hecesidir.


Tarikleri:


Rüveys'e bağlı olarak ve hepsi Temmâr (366/976) tarîkından:


1) en-Nehhâs (368/978), 2) Ebi'tTayyib (350/961),


3) İbnu Miksem (354/965), 4) Cevherî (İ.Habşân)
(340/951)


Ravh'a bağlı olarak:


1) İbn Vehb (270/883), 2) ez-Zübeyrî (300/912)


bn Vehb'e bağlı olarak:


3) el-Muaddil (320/932), 4) Hamza b. Ali (320/932).


ez-Zübeyrî'ye bağlı olarak:


5) Gulâm b. Şen(e)bûz (328/939), 6) İbnu Habşân
(340/951).


X) Halef b. Hişâm b. Sa'leb b. Halef el-Esedı el-Bağdâdî
el-Bezzâr (229/843). Altıncı İmam Hamza'nın birinci
Râvısi olan bu zât, "Kırâat-ı Aşere"nin
sonuncusudur. İşâreti ittifakla Hal dir. Kûfe Kırâat
İmamı'dır. İki meşhur Râvîsi vardır:


A) İshdk el- Verrak (286/899), birinci Râvîsi olup işâreti
Sah (ve)dir.


B) İdris el-Haddâd (292/904), ikinci râvîsî olup işâreti
Seh(z)dir.


Tarikleri:


İshak el- Verrak'a bağlı olarak:


1) İbnu Ebî Ömer (352/963), 2) el-Bursâtî (360/970), 3)
Muhammed b. ishâk (290/902).


İbn Ebî Ömer'e bağlı olarak:


4) es-Sûsencerdî (402/1011), 5) Bekr b. Şâzân (405/1014).


İdris el-Haddâd'a bağlı olarak:


1) eş-Şetiî (370/980), 2) Muttavvi'i (371/981)


3) İbnu Bûyân (344/955), 4) Ebû Bekr el-Kutay'î (368/978).


İşte Kırâat-ı Aşere, yani On Kırâat;
beşinci hicrî asra kadar, İmam, Râvî ve Tariklarıyla
beraber, kısaca yukarıya derc ettiklerimizden ibârettir.
Okunan bir vecih, râvîlerin ittifâ kıyla İmam'a
atfedilince"Kırâat", Râvîlerden birine atfedilince
"Rivâyet"; Râvîlerden daha sonraki halkalardan birine
isnâd edilince de"Tarik" adını alıyor. Bu
"Tarik'lardan:


1) Nâfi' için 144;


2) İbnu Kesîr için 73;


3) Ebû Amr için 154;


4) İbnu Âmir için 130;


5) Asım için 128;


6) Hamza için 121;


7) Kisâ'î için 64;


8) Ebû Câfer için 52;


9) Yâkûb için 85; ve


10) Halef el-Bezzâr için de 31 olmak üzere, toplam 982 kadarı,
büyük âlim İbnu'l-Cezefi tarafından,
başlangıcından kaynağına kadar tesbit edilerek,
Kırâat-i Aşare'nin ne denli bir tevâtür derecesinde olduğu
ortaya konulmuştur. Bu On Kırâattan Kisâ'î'ye kadar olanlarına:
"Kırâat-ı Seb'a" yâni "Yedi Kırâat";
kalan üçüne de: "Kırâat-ı Selâse"
yani"Üç Kırâat" denilmektedir. İkisinin
toplamı da, mütevâtir olarak "On Kırâat"ı
oluşturmaktadır.


Bu "On Kırâat'ın dışında kalan
kırâatlara da: "Şâz Kırâatlar"="el-Kırââtu'ş-Şâzze"
denilmektedir. Bunun mânâsı, kendisinde yukarıda
sayıları üç rükünden bir kısmının
bulunmaması demektir. Bu tür kırâatların, namazın
içinde de dışında da, Kur'an niyetiyle okunması câiz
değildir. Kırâat İlmi târihinde İbnu Muhaysın
(123/740), Yahyâ el-Yezıdî (110/728), el-Hasen el-Basrî
(110/728) ve Ebû Muhammed Süleymân b. Mihrân el-Ames el-Kûfi
(148/765) gibi zevâta atfedilen kırâatlar, ittifakla Şâz kırâ'atlardır.
Ancak, İbnu'l-Bennâ (1117/1705) "İthâfu Fudalâ'i'l-Beşer
Fi'l-Kırââti'l-Erbeâti'l-Aşer" diğer bir
adıyla: "Muntehe'l-Emânî Ve'l-Meserrât fi Ulûmi'l-Kırâât"
adlı kitabında, bu zevâta atfedilen kırâat
vecihlerinden, mütevâtir kırâatlara uygun düşenlerini,
Kırâat-ı Aşere'ye ilâve ederek işlemiştir.
Bundan dolayı da, kitabının adına: "Ondört Kırâat"
anlamına gelen yukarıdaki ilk adı koymuştur.




Konular