Namaz - namazin önemi
Eğer Islâm'i tek kelime ile anlatmamız istense,
"Namaz" diyebiliriz. Bu yüzden Allah Rasülü namazı,
"dinin orta direği" diye nitelemiştir.(el-Hindî age.
I/278 (1372), Ebu Naîm'den.)
İnsanlar Allah'ı tanımak için yaratılmışlardır.
(K. ez-Zâriyat (51 ) 56: Ayrıca bk, Aclûn[M1]î[M2], Kesfu'I-hafâ
N/173.) Allah'ı iyi tanımışlığın en güzel
göstergesi namazdır.
Namazın toplayıcılık niteliği vardır.
Onda her türlü ibadetten bir parça bulunur. (Imam Rabbani Mektubat'ında
bunu güzel izah eder.)
Namazı Yaratıcımız (c.c.) imana denk tutmus ve
kıble değiştiginde, "geçmiş
namazlarımız boşa mi gitti?" diye soranlara,
"Allah sizin imanınızı zayi etmez" buyurarak,
namazdan "iman" diye söz etmiştir. (K. Bakara (2) 143.)
Bu yüzden sevgili Peygamberimiz (s.a.s.)'in arkadaşları da:
"Biz namazdan başka hiçbir ibadeti terketmeyi küfre yani.
kâfir olmaya denk saymazdık" demişlerdir.
Dünyada en üst makamdan en aşağı görülenine kadar
herkesi aynı safta toplayıp, Allah'ın
karşısında hepsinin insan olarak eşit
olduklarını namaz kadar vurgulayan bir başka eylem yoktur.
İnsanın bedeninin gıdaya ve çeşitli vitaminlere
ihtiyacı olduğu gibi, ruhunun da gıdaya ve vitaminlere
ihtiyacı vardır. Ruhun temel gıdası namazdır. Ve
insanın bedeni çeşitli kirlerle kirlendigi gibi ruhu da
kirlenir. Namaz bu her iki kiri de temizler.
Namaz insanı yalnızlık duygusundan kurtarır. Günde
en az beş defa tekbir alırken dünyayı ve içinde
bulunanları arkasına atan, bu hareketiyle en azından
şunları demek ister:
Bütün dünya bir yana olsa bana Allah'ım yeter. Ben ondan
başka boyun eğecek kimse tanımıyorum.
Allah-u Ekber = En büyük Allah'tir, diyorum ve benim namazıma
O'nun ihtiyacı olmadığını da böylelikle itiraf
ediyorum.
Namaz sevgili Peygamberimiz aracılığıyla bizzat Yüce
Allah'ımızın bize gönderdiği bir hediyedir; onu
nasıl reddederiz?
Namaz Miraç hediyesi olmakla mü'minlerin Miracı
sayılmıştır. Yani namaz insanı manâ âleminde
alabildiğine yükselten bir asansördür. Ona tutunmayanlar aşağıların
aşağısında kalacaklardır.
Namaza belki de en az muhtaç olan insan, Allah'ın Rasûlü
Muhammed'dir. Ama o, aynı zamanda namazı en iyi anlayan
insandır. Bu yüzden onun, ayakları şişecek kadar
namaz kıldığıolurdu. Aişe annemiz ona bir
seferinde acıyarak: "Ey Allah'ın Rasûlü, Allah senin
geçmiş gelecek bütün günahlarını
bağışladığını söylüyor, öyleyse
kendini bunca yormak niçin?" diye sorduğunda O da:
"Sükreden bir kul olmayayım mi?" buyurmuştur.
(Buharî tefsir 48, teheccüd 6; Müslim, münafikûn 79, 81.) Demek ki
namaz, Allah'ımızın verdiği sayısız
nimetlere karşı da bir şükür, yani tesekkürdür.
Artık kalp temizliğinin nasıl olduğunu daha iyi
anlıyor olmalıyız. Demek ki, kalp temizliği namaz
kılmamayı değil, daha çok kılmayı gerektirir.
Ancak namazın bütün bu iyi etkileri için bir şart
vardır: Onu Allah'la yüzyüzeymis gibi kılmak. Yani
"huşû" ya da "ihsan". Kendisini Allah'la konuşuyor
sayarak o şekilde namaz kılmak. Onun için namaz kılanın
önünden geçilmez. Konuşanlar, arasından geçmek
terbiyesizliktir.
Bu yüzden Allah, kurtuluşa erecekler içerisinde öncelikle
namazlarını "huşû" içinde kılanları
sayar. ("Mû'minler elbette kurtulacaktır: Onlar ki,
namazlarında huşuludurlar, boş şeylerden yüzçevirirler,
zekâtlarını verirler, ırzlarını korurlar..:' K.
Müminûn (23) 1-9.)
Bu yüzden Allah (c.c.) "Beni anmak için namaz kıl." (Tâ-hâ
(20) 14.) buyurur. Demek ki namaz Allah'ı anmak yani zikretmek ve
hatırlamak için kılınır.
Bu yüzden Allah (c.c.): "dosdoğru kılınan namaz
insanları her kötülükten alıkoyar." (Akebût (29) 45.)
buyurur. Bunu herkes, kırk gün değil, sadece bir hafta, hattâ
bir gün huşû'lu namaz kılmakla açık seçik görür. Ama
olabildiğince düşünerek, olabildiğince kontaktta.
Bu yüzden Allah Rasûlü dünya meşgaleleriyle yorulduğu ve
sıkıldığızamanlarda: "Ey Bilal, kalk da bizi
ferahlat!" (Ebû Dâvûd, edep 78; Müsned V/364, 371.) yani, ezan
oku da namaz kılalım, buyururlardı.
Onun arkadaşlarından bazıları da namaza
durduklarında Allah'tan başka her şeyi unuturlardı.
Hattâ birisinin sırtına ok saplanmışti.
Acısına dayanamadığı için çıkaramıyorlardı.
Bu yüzden o namaza durduğunda çıkardılar.
Duymamıştı bile. (Benzer bir olay için bk. Kandıhlevî,
Hayâtu's-sahabe NI/605.)
Bir başkası, namazda hatırına gelip kendisini
Allah'ı anmaktan alıkoyduğu için, çok değerli hurma
bahçesini Allah Rasûlü'ne bağışladı. (bk.
Kandıhlevî age NI/544; Ibnü'I-münzir, et-Tergib I/316. )
Artık nasıl namaz kılmayız? Nasıl AlIah'a
kulluğu kabullenmeyiz? Nasıl çocuğumuza namaz
kıldırmamakla ona acıdığımızı
zannederiz? Namazın yaşınıda, onu emreden belirliyor
ve elçisine: "Çocuklarınız yedi yaşına gelince
onlara namaz kılmayı öğretin ve onları namaza
başlatin, on yaşına geldiklerinde de, eğer namaz
kılmadıkları olursa, dövün, yataklarını da
ayırın." 24 dedirtiyor. Gerçekten de çocukken başlanılmayan
şeylere sonradan alışmak çok zordur.