Fıkıh | Konular

Vakif

Islâm hukukunda vakıf muamelesi için "Vakıf",
"Habs veya Hums" ve "Sadaka" olmak üzere üç terim
kullanılmıştır. Vakf veya vakıf (va-ka-fe) kökünden
arapça bir mastar olup; sözlükte; hapsetmek ve alıkoymak demektir.
Kök anlamın kapsamı ederek genişlemiş ve bir
malı; mülkiyetin naklı sonucunu doğuran tasarruflardan
menedip, gelirini sürekli olarak yoksullara tahsis etmek anlamını
kazanmıştır. Çoğulu "evkâf" ve
"vukûf ?tur. Vakıf kelimesi bir isim olarak, edilgen kök,
yani "vakfedilen mal" anlamını ifade eder.
Osmanlı Devleti uygulamasında "evkif ? tabiri, bu anlamda
vakfın çoğuludur (Ibn Mahzur, Lisanu'l-Arab, Beyrut, t.y., III,
969-970).


Islâm Peygamber'i Hz. Muhammed bazı hadislerinde vakıf
yerine eş anlamlısı olan "habs" kelimesini
kullanmıştır (Buharî, Vesaya, 22, 28; Eyman, 33; Müslim
Vasiyye, 15, 16).


Imam Şafiî (ö. 204/819) ile Mâliki hukukçular ve bunları
izleyenler, Hz. Muhammed'in ifadesine sadık kalarak, vakıf için
"habs" veya "hubs" ile çoğulu olan "ahbâs"
terimini kullanmaya devam etmişlerdir (Şafiî, el-Ümm, Beyrut
1973, IV, 51, 58; Malık, el-Müdevvene, Beyrut 1323, IV, 98-111).


Vakıf yerine "sadaka" kelimesinin
kullanıldığı da olmuştur. Sadaka; yoksullara
Allah rızası için verilen şey, sevap kazanmak
amacıyla hibe edilen mal, demektir (Şafiî, IV, 51; Ali Haydar,
Tertibu's-Sünuf,101 vd.) Bu kelimeye muharreme (dokunulmaz hâle gelen),
müebbede (ebedî kılan) veya câriye (devam eden) gibi sıfatlar
eklenerek vakıf anlamı kazandırılmıştır
(Şafii aynı yer). Hanefilerin büyük çoğunluğu,
işin başından itibaren vakıf terimi kullanmayı
tercih etmekle birlikte, bazı Hanefî hukukçuları, konu
başlığı olarak "Vakıf ve Sadaka"yı
birlikte kullanmışlardır (el-Kâsânî, Bedayıu's-Sanâyi,
Beyrut, 1974, IV, 217).


Vakıf, bir hukukî müessese olarak şöyle tarif edilmiştir:
Vakıf; kendisinden yararlanmak mümkün ve caiz olan bir malı,
devamlı olarak Allah'ın mülkü olmak üzere temlik ve
temellükten menetmek ve menfaatını (gelirini), Allah
rızası için bir hayır cihetine tasudduk etmektir. Burada
mal, vakfedenin mülkiyetinden çıkar ve Allah'ın (toplumun) mülkü
haline gelir. Böyle bir malın yönetimi artık
vakıfnamedeki şartlara ve genel esaslara göre olur
(Ibnü'l-Hümâm, a.g.e., V, 40; el-Kubeysî, Ahkâmü'l-Vakf, Bağdat,
1977, I, 75-78).


Ebû Hanife'nin (ö. 150/767) tarifi şöyledir: Vakıf, mülk
olan bir ayn'ı, vakfedenin mülkiyetinde alıkoymak ve gelirini
yoksullara veya başka hayır yollarına tasadduk etmekten
ibarettir (es-Serahsî, a.g.e., XII, 27; Ibnül Hümâm, a.g.e., 37-40;
Kübeysi, a.g.e., I, 69 vd). Malıkiler, vakıfta ebediliği
(te'bid) şart koşmazlar ve kısa süreli vakfı da geçerli
sayarlar. Bir ev, dükkân veya araziyi belli süre için kiraya verip,
kira bedelini hayır yoluna sarfetmek gibi (Mâlik, el-Müdevvene, VI,
98 vd.; Kübeysî, a.g.e., 78-80).


Konular