Fıkıh | Konular

Kadin ve spor

Dinen kadın spor yapabilir mi yapamaz mı? Ya da yapmalı
mıdır, yapmamalı mıdır? Görüyorsunuz epeyce
mesafe aldık ve işi buraya kadar getirdik. Önce spor niçin çıkmıştır,
niye yapılır? Bir ihtiyaç mıdır? Bedensel bir ihtiyaç
mıdır, ruhi bir ihtiyaç mıdır? Yoksa insanın
kendi idaresi i1e kullandığı bir avuntu, bir yalancı
emzik midir? Ya da bir din midir? Kitleleri uyuşturan bir afyon
mudur? Veya bunların hepsi midir?


Herhalde yerine ve zamanına göre spor bunlardan herbiri olabilir.
Meselâ: Vücudu hantallaşan birisi, yaşaması için gerekli
eylemleri yapamaz. Kazanamaz, koşturamaz, getiremez, işini takip
edemez. Hattâ ibadet yapamaz. Eğilemez, kalkamaz, namaza uyanamaz,
camiye gidemez, nihayet cihada çıkamaz. Bunların hepsi beden
sihhatini ve cevvallığı, dinçliği gerektirir. Bunun
kazanılmasının yollarından biri de vücudun
hareketliliğidir, ya da -eksik bir ifade de olsa- spordur. Demek spor
bedenî bir ihtiyaç olabilir.Hareketsiz ve hantal insan sağlıklı
değildir. Vücûdundaki zararlı salgıları
atamadığından sinir sistemi düzgün çalışamaz.
Morâlman güçlü değildir. Karamsardır, ümitsizdir:
Istikbalin güzel dünyasını kurmaya talip değildir.
Moralsizlik inançsızlığı güçlendirir. Inançsızlık
ise Cehennemdir. Demek spor ruhî bir ihtiyaç da olabilir.


Ihtiyaçlar sadece maddi değildir. Tıpkı insan sadece
madde olmadığı gibi... Onun maddî olmayan yönünün de en
az maddî yönü kadar ihtiyacı vardır. Ruh Allah'ın birçok
vasfının tecelli ettiği sahadır.Nice ilâhi vasfın
kokusunu ve rengini taşır. Bu yüzden ihtiyaçları da manevîdir.
Allah'la(c.c.) irtibat kurmayan, ihtiyaçları manevî gıdalarla
giderilmeyen ruh avuntulara bile muhtaç olur, tatmin arar.Onda da
bedendeki acıkma ve susama hissi gibi bir his doğar. Insan bir
takım hoplama ve zıplamalarla bu hissi doyurmaya
uğraşabilir. Tıpkı yemek bulamayan bir insanın
çakıl taşlarıyla karnını doldurması ve bir
anlık doyum hissi duyması gibi. Spor bu amaçla yapılırsa
bir avuntu ve bir yalancı emzik olmuş olur. Sporun böyle
sürekli avuntu olarak kullanılması, bir yerde
bağışıklık yapar, vazgeçilmez olur ve artık
bir din halini alır.Vatandaşların manevî tatminlerini
gidermeyi düşünmeyen rejimler ve onların,
iktidarlarını sürdürmek isteyen hakim kadroları, zaman
zaman sporu halklarına cazip ambalajlarla sunarlar, sporu teşvik
ederler, onu bir uyuşturucu olarak kullanırlar ve bu yolla
iktidarlarını sürdürmeye çalışırlar.
Tıpkı Franko gibi... Bu durumda da spor bir afyon olur,
uyuşturucu görevi yapar.Şimdi tekrar başa dönersek,
müslüman kadının bunların hangisi için spor yapacağı
önemlidir. Kadının spor yapmasının dini hükmünü,
niçin ve nasıl spor yapıyor? sorusuna verilecek cevaba göre
düşünebiliriz.Ama ondan da önce ilginç bir durumu tespit edelim:
Ne âyet ve hadîslerde, ne de fıkıh kitaplarımızda,
spordan spor olarak söz edilmemektedir.Kur'ân'da: "Onlara karşı
gücünüz yettiği kadar kuvvet hazırlayın..." (8/60)
denmekte ve sebep olarak da "Bununla Allah'ın düşmanını
ve sizin düşmanınızı ve daha Allah'ın bilip te
sizin bilmediklerinizi korkutup caydırasınız" diye
belirtilmektedir. Beden kuvveti birinci derecede bir kuvvettir.


Hadîslerde dolaylı ifadeler vardır: "Güçlü mü'min
zayıf mü'minden hayırlıdır"(Müslim- Kader)
"Eğlence ancak üç şeyde olur:Adamın atını
eğitmesi, ehliyle oynaşması, oku ve yayı ile
atış yapması. Bunlar gerçektir ler"."Yarışa
ücret ancak çift tırnaklı hayvanlarla; tek tırnaklı
hayvanlarla ve okla olan yarışmada olur." Rasûlullah
Efendimiz Rukâne adında birisi ile güreşmiş ve onu
yenmişlerdir.


Gaye Rukâne gibi bir pehlivana iman gücünü göstermek ve onun
müslüman olmasını sağlamaktır.


Âişe vâlidemizin anlattığına göre: "Bir
defasında Rasûlullah'la koşu yarısı yaptık ve
ben onu geçtim. Aradan zaman geçti, ben şişmanladım:
Tekrar yarış yaptığımızda o beni geçti ve
bu öncekinin rövanşıdır, buyurdu." Rasûlullah'ın
Aişe validemizle ilk yarışını kadına
değer verme ve gönül alma olarak yaptığına ve orada
yenilmeyi tercih ettiğine, şişmanladığında
da onu geçtiğine göre, onun şişmanlamasını
hoş karşılamamış demektir.Bütün bu haberlerde
dikkati çeken en önemli nokta, sporun -erkek için olsun kadın için
olsun- bir gaye olarak değil, vasıta olarak
yapılmasının istenmiş olmasıdır. Yani spor
yapma diye bir meşguliyet yoktur. Ama maddî ve manevî düşmanlara
karşı her an güçlü ve caydırıcı olmak gerekir:
"Bir vacibin yerine getirilebilmesi için gerekli olan şey de
vaciptir." Işte spor anlamı taşıyan oyunlar
"düşmana karşı hazırlık
sayıldığı için mübah olmuş, hattâ mescidlerde
bile oynanması tecviz buyurulmuştur."


"Kuş yarışı, güvercin uçurma ve bunlara
benzeyip, savaşa hazırlık ve cihad eğitimi özelliği
olmayan şeylerle yarış, yani spor olmaz,
mahzurludur."Görüldüğü gibi spor sadece bir araçtır,
şartların dışında yapılması malâyâni
ya da haramla meşgul olmak olacağından uygun görülmemiştir.
Gaye olmadığı için de bu konuda kadınla erkeği
birbirinden ayıran sadece avret ve mahremiyet
sınırları olabilir.Fetâvâ-yı Hindiyye'de:
"Kadının kocası için beslenip semirmesinde mahzur
yoktur" denir. Buna göre zayıflamak için rejim ya da,spor
yapmanın da sakıncası olmamalıdır. Demek ki
kadının spor aracını kullanmasını
gerektirecek gayelerden birisi budur.Bir hadîste, Allah'ın göbekli
ve şişman insanları sevmediğinden söz edilir. Buna
göre, her nasılsa göbek ve yağ bağlamış bir
erkek ya da kadının bu sevimsiz halden kurtulmak için spor
yapması belki sevap bile olabilir. Ancak diğer yönden de
elbette şişmanlayacak biçimde aşırı ve
yasaklanan ölçüde yemek yememesi gerekir. Bunlara dikkat eden, sabah
namazlarına hattâ teheccüde kalkan; pazartesi ve perşembeleri
oruç tutan bir kadın (ve de erkek) daha az eforla (gayretle) hem en
güzel ibâdetleri yapmış olur; hem de şişmanlamaktan
kurtulur,Yukarıdaki Âişe hadîsi ile ilgili olarak Sevkânî
şöyle der:"Bu hadîste kadınlarla, onların mahremi
olan erkekler arasında yarışma yapılabileceğine,
bunun vakar, şeref, yaş, ilim ve fazîletle çatışmayacağına
işâret vardır." Buradan da kadının kocası
ile helâl tarzda eğlenebileceğini, bu amaçla spor yapabileceğini
söyleyebiliriz.


Diğer yönden kadının mahremi olan ve olmayan erkeklere,
hattâ kadınlara karşı gösteremeyeceği yerlerinin,
elbise biçiminin, hattâ yapamayacağı hareketlerin
olduğunu da bilmemiz gerekir. Onun dikkat çekme gayesi ile ayağını
yere vurmasının dahî yasaklandığını
hatırlamalıyız.Ayrıca vücudunu güçlendirmeye, eşinin
gönlünü almaya yaramayan, böyle olsa dahî bir meslek gibi sürekli
hale getirilip başka işlerin yapılmasına engel olan
her türlü sportif faaliyetlerin de câiz olamayacağın söylemeliyiz.Ama
bütün bunlar meselenin fıkıhla karışık bir açıklaması
sayılabilir. Işin pratiğine
baktığımızda, müslüman bir kadın için spordan
hasıl olacak meşru gayeleri dahi yakalamayı düşünecek
kadar ileri seviyelerde olan bir kadının, spor yapmasına
zaten gerek kalmayacağı rahatlıkla söylenebilir. Öyle ya,
şehirli ise ev temizliği, mutfak işi, çamaşır ve
benzeri işler, köylü ise bunların yanında bağ-bahçe,
tarla hayvan işleri aynı zamanda sporun gayesini de gerçekleştirmiş
olurlar. Elbette kadın hukuken (fıkha göre) bunları yapmak
zorunda değildir. Ama silicinin günlügü için kocasına 30-40
bin lira verdirip, televizyonun karşısına geçerek orada
gösterilen hareketleri tekrarlamak, ya da tıka basa yiyerek yüzlerce
bin liraya satın alınan kondisyon aletlerinde ter dökmek,
İslam'ın, oh ne iyi yapıyorsun, diyeceği
davranışlar olamaz. Sporu gaye olarak değil de, meşru
gayelere vasıta olarak yapıyorsa, yapacağı rutin
işlerle kadın hem sporunu yapmış, hem de iş
başarmış olabilir. Özetlersek:




1- Spor Islâm'da bir gaye değil, ancak meşru hedefler için
bir araç olarak kullanılabilir. Bu konuda kadın erkek
ayırımı olmaz.


2- Spor gaye haline getirilip meslek yapılamaz, faydasız
ve meşru olmayan sporlarla meşgul olunamaz.


3- Kadının zindelik ve dinçlik kazanmak, fazla kilolarını
atmak, kocasıyla oynaşmak için avret ve mahremiyet sınırlarına
riâyet ederek spor yapması caizdir, yerine göre hoş ve
sevap bir davranıştır.


4- Vücût geliştirme ve kendilerine güven duyma gibi makul
bir faydası olan karate, taekvando vb. sporları
kadınların, erkeklerin muttali olamayacağı
kapalı bir yerde, farz görevlerini aksatmayacak ve meslek
edinmeyecek biçimde icra etmelerinde beis yoktur.


Ancak buna gerek olup olmadığı iyi düşünülmelidir.
Bu gerek, silme süpürme .gibi faydalı bir işle elde
edilebiliyorsa, onunla sağlanmalıdır.


5- Hz. Fâtıma'nın evde değirmen çevirmekten elinin
yara olduğu düşünülmeli, günlük ibâdetlerini ve rutin
işlerini -hukuken mecbur olmadığı halde- bir ibâdet
olarak yapan, yemek için yaratılmadığını
bilen düzenli bir kadının spor yapmaya nadiren ihtiyaç
duyacağını bilmelidir.




Konular