Fıkıh | Konular

Kiyamet

Kalkmak, dikilmek, ayaklanmak, doğrulmak ve dirilmek. Islam
inancında, evrenin düzeninin bozulması, her şeyin altüst
olarak yok olması ile ölen tüm insanların yeniden dirilerek
ayağa kalkması olayını dile getirir. Bu olay Kur'an'da
çok çeşitli isimlerle anılır.


Bunların başlıcaları Yevmü'l-Kıyâme (Kalkış,
Diriliş Günü), el-Saa (Saat), Yevmü'l-Âhir (Son Gün), el-Âhire
(Gelecek Hayat), Yevmü'd-Din (Ceza Günü), Yevmü'l-Hesap (Hesap
Günü), Yevmü'l-Fası (Karar Günü), Yevmü'l-Cem (Toplanma
Günü), Yevmü'l-Hulud (Sonsuzluk, Sonsuzlaşma Günü),
Yevmü'l-Ba's (Diriliş Günü), Yevmü'l-Haşre
(Pişmanlık Günü), Yevmü't-Teğabün (Kusurların
Ortaya Çıktığı Gün), el-Karıa
(Şaşırtan Felâket), en-Naşiye (Insanı
Dehşete Düşüren Felâket), et-Tamme (Herşeyi Kuşatan
Felâket), el-Hakka (Büyük Hakikat) ve el-Vakıa (Büyük Olay)'dır.
Bu isimler Kıyamet'in oluş biçimi ve sonuçlarına
ilişkin çeşitli nitelik ve yönlerini açığa çıkarmakta,
tanımlamaktadır.


Kıyâmet, Allah inancından sonra İslam'ın ikinci
temel inancı olan Âhiret hayatının ilk
aşamasını oluşturur. Genel bir yok oluş ve
yeniden dirilişle birlikte gelişecek Haşr, Hesap, Mizan,
Cennet ve Cehennem gibi olaylar hep Kıyâmet gününün gündem
içindedir. Bu nedenle Âhiret inancı, Kıyâmet ve onunla
birlikte gelecek olaylara inançtan başka birşey değildir.
Bu büyük önemi yüzünden Kur'an Kıyâmet olayını
sık sık hatırlatır, zaman zaman da bir korkutma,
uyarma öğesi olarak kullanır. Kıyamet kesin olarak gerçekleşecek
(el-Hicr, 15/85), şüphe götürmeyen bir olaydır (el-Hac,
22,7). Alametleri belirmiş (Muhammed, 47/18),
yaklaşmıştır (el-Kamer, 54/1). Ancak bir göz kırpması
gibi ya da daha yakındır (en-, Nahl, 16,77). Kâfirler bu
günden devamlı, bir şüphe içinde kalırlar (el-Hac.
22/55), yalanlarlar (el-Furkan 25/11). Onun
ağırlığına ne gökler, ne de yer dayanabilir, ansızın
gelir (el-A'raf, 7/187). Sarsıntısı korkunç bir
şeydir (el-Hac, 22/1). Belalı ve acı bir Saat'tır
(el-Kamer, 54/46). Yalanlayanlar için çılgın bir ateş
hazırlanmıştır (Furkan, 25/11).


Kur'an, Kıyâmet olayının kesinliğini,
yakınlığını bildirdiği, hatta oluş biçimine
ilişkin tasvirler verdiği halde zamanı konusunda bir açıklama
yapmaz. Kıyâmet doğrudan doğruya Allah'ın dilemesine
bağlı bir olaydır ve O'ndan başka hiç kimsenin bu
konuda bir bilgisi yoktur. Kur'an, "Kıyâmet saatinin bilgisi
şüphesiz Allah katındadır" (Lokman, 31/34) gibi
âyetlerle Kıyâmet'in zamanının hiç kimse tarafından
bilinemeyeceğini belirttikten sonra, bu konuda sorulan soruları
şöyle cevaplar: "De ki: ?Onun bilgisi ancak Rabbimin katındadır.
Onun vaktini kendisinden başkası açıklayamaz"
(el-A'raf, 7/187). "Kıyâmet'in ne zaman gelip çatacağını
soruyorlar. Senin neyine gerek onun zamanını bildirmek. Onun
nihayeti ancak Rabbine aittir" (en-Nâziât, 79/42-44). Cibril Hadisi
olarak ünlü hadiste, Hz. Peygamber (s.a.s) Hz. Cebrâil'in bu konudaki
sorusunu "Soruları sorandan daha bilgili değildir."
diye cevaplayarak kendisinin de kıyâmet'in zamanına
ilişkin bir bilgiye sahip olmadığını açıklamıştır
(Buhârî, Imân, 37).


Kur'an kıyâmet'in oluş biçimine ilişkin
ayrıntılı ve dehşet verici tablolar çizer. Buna göre
Kıyâmet "Sur'a üflenince" (ez-Zümer, 39/68) başlayacak,
kulakları sağır edecek bir ses ve korkunç bir sarsıntı
nedeniyle emzikli kadınlar kucaklarındaki çocukları
unutacak, hamile kadınlar bebeklerini düşürecek, insanlar
sarhoş gibi olacaklardır (el-Hac, 22/1-2). Gök, erimiş
maden gibi, dağlar atılmış yün gibi olacak, kimse
dostunu soramayacaktır (el-Meâric, 70/8-10). Gök yarılacak,
yıldızlar dağılıp dökülecek, denizler fışkıracak,
kabırler altüst edilecektir (el-Infitâr, 82/1-5). Gözler dehşetten
kamaşacak, ay tutulacak, güneş ve ay kararacak, insanlar kaçacak
sığınacak bir yer bulamayacaktır (el-Kıyame,
75/6-12). Dehşetten on aylık gebe develer bile
salıverilecek, yabani hayvanlar bir araya toplanacak, denizler
kaynatılacak, nefisler çiftleşecek, gök sıyrılıp
düşecek, Cehennem alevlendirilecek, Cennet
yakınlaştırılacaktır (el-Tekvir, 81/1-13).


Kıyâmet'in genel yok oluşu belirten bu ilk
safhasını Sur'a ikinci kez üflenmesiyle ikinci safha izleyecek,
tüm insanlar yeniden dirilerek ayağa kalkacaklardır (ez-Zümer,
39/68). Bu diriliş ve kalkışı (Bas') toplanma
(Haşr)izleyecektir. Kur'an Kıyâmet'in bu ikinci safhasını
da canlı tasvirlerle anlatır: O gün insanlar gözleri dönüp
kararmış bir halde, öteye beriye yayılmış
çekirgeler gibi kabırlerinden çıkacak ve davet edene
koşacaklardır. Bu arada kâfirler "bu ne çetin gün"
diyerek korkularını dile getireceklerdir (el-Kamer, 54/7-8).
Muttaki kullar ise Allah'ın huzuruna elçiler olarak toplanacaklardır
(Yûnus 10/45). 0 gün herkes kardeşinden, anasından
babasından, eşinden ve oğlundan kaçacaktır. Çünkü
her insan ancak kendi derdi ile uğraşacaktır. Mü'minlerin
yüzleri parıl parıl parlayacak, gülecek ve sevinç içinde
olacaklardır. Kâfir ve fâcirlerin yüzleri ise sanki toprak
bürümüşçesine kapkara kesilecektir (Abese, 80/34-42). Tüm
insanlar tabi oldukları önderlerle birlikte çağrılacak
(el-Isra, 17/71), peygamberler ümmetlerine şahitlik etmek üzere
toplanacak (el-Mürselat, 77/11), gök beyaz bulutlar halinde
parçalanacak ve melekler bölük bölük ineceklerdir (el-Furkan, 25/25).


Yeniden diriliş, kalkış ve toplanışın
ardından insânlara amel defterleri dağıtılacak, mizan
kurularak sevap ve günahları tartılacak, hakedenler Cennet'e, müstahak
olanlar geçici ya da süresiz olarak Cehennem'e gönderilecek; böylece
sonsuz âhiret hayatı mutluluk ya da azabla başlayacaktır.


Kur'an ve Sünnet'ten kesin bir delile dayanmamakla birlikte
müslümanlar arasında ölüme küçük Kıyâmet (kıyâmet-i
suğra) denilmesi gelenekleşmiştir. Bazı bilginlere göre
bu tanımlama, ölümün âhiret hayatına bir geçiş
olmasına dayanılarak yapılmıştır. Kimi
bilginler ise bu tanımlamanın Kur'an'a
dayandığını öne sürmektedir. Bu bilginlere göre
"Allah'a kavuş(up huzura çık)varmayı yalan sayanlar,
gerçekten ziyana uğradı(lar). Nihayet kendilerine
ansızın Saat gelince, onlar (günah) yüklerini sırtlarına
yüklenerek (gelirler ve): "Orada (hayatta iken), işlediğimiz
büyük kusurlardan dolayı yazıklar olsun bize! "
derler..." (el-En'am, 6/31) ayetinde "Kıyâmet" anlamındaki
"Saat" aynı zamanda ölümü de dile getirmektedir. Bu
geleneğe göre gerçek kıyâmet, Kıyâmet-i Kübra (Büyük
Kıyâmet) olarak anılır.


Küçük kıyâmet (ölüm) ile başlayan ve büyük kıyâmet'e
kadar süren dönem Kabır Hayatı ya da Berzah olarak
adlandırılır. Kabır Hayatı içinde Münker ve
Nekir adlı meleklerin sorgusu ve ölünün mü'min ya da kâfir oluşuna
göre mutluluk ya da azab vardır. Kabır Hayatı'na
ilişkin bir hadisinde Hz. Peygamber (s.a.s) kabri ya Cennet bahçelerinden
bir bahçe, ya da Cehennem çukurlarından bir çukur olarak nitelemiştir
(Tirmizî, Kıyâmet, 26). Bir başka hadiste de Münker ve
Nekir'in sorgusundan sonra ölünün nimetlendirildiği yada azaba
uğratıldığı anlatılır. Buna göre
Mü'minin mezarı yetmiş arşın genişletilir,
aydınlatılır ve ona "Zifafa giren ve sadece en çok
sevdiği kişi tarafından uyandırılan
şahıs gibi Mahşer gününe kadar uyumana devam et"
denilir. Münafık kişinin mezarına da "Bu adamı
alabildiğine sıkıştır" emri verilir. Yer,
cendere gibi adamı, kemikleri hurdahaş oluncaya kadar
sıkıştırır ve ölü yeniden dirilene kadar böyle
işkence görür (Tirmizi, Cenaiz; 70).


Ayrıca bk. Âhiret Haşr, Hesap, Mizan, Kabır
Hayatı, Münker ve Nekir maddeleri.


Konular