Fıkıh | Konular

Organ nakli ve islam

Organ naklı mes'elesinin henüz yirmi-otuz yıllık bir
ömrü var. Bu bir bakıma çok kısa bir zaman dilimi, bir
bakıma da bu mes'ele ile beraber doğan bir çocuğun
şartlarının bulunduğu bir ortamda nemalanmış
olması halinde müctehid olabileceği ve onu ve benzeri bir çok
mes'eleyi halledebileceği kadar uzun bir süre... Ama teoride böyle
olsa da bütün kompleks bir mes'ele, böyle karışık bir
zamanda ancak "heyet ictihadı" ile hükme bağlanabilir.
Çünkü mes'elenin; biyolojiyi, tıbbı, ahlâkı, hukuku,
akideyi vb. ilgilendiren yönleri vardır. Şöyle ki:


1. Hangi organ kişinin hayatiyetinde ne derece fonksiyona
sahiptir? Doku uyumu ve nakil başarısı açısından
bu operasyonların başarı, ya da kâr ve zarar oranı
nedir? Bir insanı oluşturan canlı hücrelerle diğer
insanınkiler birbirine ne ölçüde benzer?


2. Ölen bir insanın teorik olarak bütün uzuvlarının bâşkalarına
dağıtılması halinde o insan yakınlarına göre
ne derece onlarındır? Ölüye ihtiramın
sınırı nedir? Diğer yönden, önemli bir organını
başkasından alarak yaşayan birisi kendi yakınları
için ne derece kendisidir? Elinin nakil olduğunu düşünürsek;
çocuğunu okşarken, hanımına dokunurken ne ölçüde
bir baba ve bir koca olarak davranabilir, ya da karşısındaki
tarafından öyle algılanabilir? Organ naklinin
sınırı ne olmalıdır? Aynı mülâhazalarla (eğer
bağışlanırsak) faraza, kendisine
başkasının "zekeri" nakledilen
kocanınhanımı karşısındaki durumu; ya da
meselâ rahmi nakil olan bir kadının kocası ve çocuğu
karşısındaki durumu ne olacaktır?


3. Böyle bir babadan olacağı varsayılan çocuğun
nesebi şaibeli olacak mıdır? Vefat eden ve uzuv
alınacak olan tarafın ölümü nasıl tespit edilecektir?
Bu, tıbba mı yoksa hukuka mı havale edilecektir? Lütfi DOĞAN
hocamızın da değindikleri gibi, komaya giren ve doktarlarca
yaşamasından ümit kesildiği için kalbi, böbregi vb. alınmasına
karar verilen ama haddizatında ölmeyen bir kimsenin, o sırada
doğacak, ölecek ya da bir başkasıyla nikahlanacak eşi
ve yakınlarıyla aralarında ne gibi veraset ve sihriyyet
problemleri doğacaktır? Faraza kendisine Babasının eli
takılan (aksi de düşünülebilir) çocuğun zevciyet
ilişkilerindeki ten teması, "hurmet-i masahara"ya yol
açacak mıdır. Nakledilecek organ için kimin yetkisine başvurulacaktır?
Ölmeden önceki kendi beyanına mı? Velilerin mi? O ya da
öbürleri bu yetkiye sahip midir?


Milyonlarca insanı ve bir o kadar da başka canlıyı
bir anda öldürmenin tekniğini üreten teknolojinin, hasta bir insanın
kısa bir süre daha yaşamasını bu yolla sağlamaya
çalışması insanî bir çaba mı yoksa öbür dünyaya
inanmamanın ve burada ebedî kalma çırpınışlarının
tezahürü mü? Bu yılın başlarında Ingiltere'de
yaşanan "böbrek satışı skandali" ve yine
kısa bir süre önce Afrika'dan organları alınmak üzere
Amerika'ya götürülen çocuklar olayı, çok daha büyük boyutlarda
tezahürlerle insanlık önüne çıkmayacak mı? (1990
başları)


4. Hasrın cismanî olduğunu söyleyen ehli sünnet ulemasına
göre nakledilen bir organ, meselâ kalb, tekrar dirilmede kimin organı
olarak dirilecek? Mü'minden kâfire, kâfirden mü'mine organ nakli yapılabilecek
mi? Diyelim bir kâfirin kalbinin mü'mine takılması onun
imanına etki edebilecek mi? Ya da bir mü'minin hayatî bir organının
bir kâfire takılması iman açısından caiz görülecek
mi? Görülürse Akaid kitaplarımızda yer alan "kâfirin
ömrünün uzun olmasına duâ edilmez" ve benzeri hükümler
yeniden ele mi alınacak?


Bu ve benzeri ihtimallerin bir kısmı elbette çok teferruattır,
hatta gülünç de görülebilir. Ama yine de düşünülüp bir
heyetçe karara bağlanmaları gerekir. Bu ihtimallerin hepsine müsbet
sonuç göstermek de organ naklinin cevazı için elbette şart
değildir.


Bütün bu noktaları ve -bilebildiğimiz kadarıyla
nasları göz önünde bulundurduğumuzda olur ya da olmaz
sonucuna varmadan ve sırf o sonuca varma yolunda olanlara fikri
katkıda bulunmak gayesi ile şu bulgulardan söz edebiliriz:


l. Organ nakli ve aynı kategorideki operasyonlar hakkında açık
(ibaresi, işareti, delaleti ve iktizasiyla bilgi veren) nas
bilinmemektedir. Bu da bu mes'elenin -en menfî ihtimalı alınsa
bile- dinin temel esaslarını zedelemeyeceğini gösterir
(mi?). Yine aynı itibarla Hanefîlerin "istihsan"ını
ya da Malikîlerin "masalih-i mürsele"sini ilgilendirdiğinden
maslahata uygun olan uygulamayı tespit, sözkonusu heyet için zor
olmayacaktır.


2. "Ölünün kemiğini kırmak, günahta canlısını
kırmak gibidir", diğer bir rivayette "... canlı
iken kırmak gibidir"(Muvatta, Cenâiz 45; Ebu Davud, Cenâiz 45;
Ebu Davud, Cenâiz 60; Ibn Mâce, Cenaiz 63; Müsned, VI/ 58,100,105,169,
200, 264. (Bazı rivayetlerde "mü'minin" ya da
"müslimin" kemiğini, denmektedir)) anlamındaki
hadis-i şerif, hiç bir surette organ naklinin olamayacağını
göstermez. Çünkü çeşitli ameliyatların
yapılabileceğini, kangren olmuş bir uzvun
kesilebileceğini kabul etmeyen yoktur.


3. Fıkıh kitaplarımızda değişik
mes'eleler için sarfedilen bazı ibareler konuya müsbet bazan da
menfî yönde ışık tutar gibidir. Meselâ:


a. Başkasının olan bir malı yutan birisinin; bunun
ödeneceği terikesi, ya da ödeyecek birisi bulunmaması halinde
karnı yarılıp o mal çıkarılabilir.(Ibn Abidîn,
NI/246)


b. Malıkîler ve Hanbelîler, yukarıda geçen hadise
dayanarak ölen hamile bir kadının çocuğunu almak için
karnının yarılamayacağını söylerler.
Çünkü böyle bir çocuk adeten yaşamaz. Kesin olan bir
saygına (hurmete) mevhum (olabilmesi vehimden ibaret) bir işi
sebebiyle saygısızlık edilemez. Şafiîler ise hem
bunun için hem de yuttugu mal için karnının
yarılabileceğini söylerler.(Vehbe, NI/521. (3) agk.) Malıkîlerin;
ölümünden önce başkasına ait çok bir malı (zekat
nisabi), kaybından korkma ya da bir özür sebebiyle yutanın
karnının yarılabileceğini, hatta bunu mirasçıları
ondan mahrum etmek için yutmuşsa az da olsa
yarılacağını düşünürsek(3), hamile ile alâkalı
hükmün illetinin (dayanağının) kesin bilememe
olduğunu anlarız. Eğer durum bugün bunun aksine ise
hükmün de değişecegi ortaya çıkar.


c. Aç kalan bir insan, kanı masum bir insandan başka yiyecek
bir şey bulamazsa, o mü'min olsun, kâfir olsun, onu öldürmesi, ya
da bir organını telef etmesi helâl olmaz. Çünkü o da onun
gibi bir insandır. Binaenaleyh, kendini yaşatmak için onu imha
edemez. Bunda ihtilaf yoktur (Bu ifade bu konuda icmain bulunduğunu
ve canlıdan canlıya organ naklinin caiz
olamayacağını gösterir). Bulduğu kişi harbî ve
mürted gibi kanı helâl birisi ise bazılarına (kâdi)
göre öldürüp yiyebilir. Çünkü öldürülmesi helâldir. Şafiî
"ashap" fıkıhçılar da bu görüştedir.
Çünkü onun saygınlıgı yoktur ve yabaniler hükmündedir...
Eğer masum birini ölmüş olarak bulursa Hanbelî
"ashab" fıkıhçılara göre yenmesi helâl olmaz,
Imam Şafiî ve bazı Hanefilere göre helal olur. Evla olan da
budur. Çünkü dirinin saygınlığı daha büyüktür.
(Hükümde birbirine denk görülemezler) (Ibn Kudâme, el-Mugni,
VNI/601-602.). (Bu sonuncuların görüşüne göre ölümle karşı
karşıya olan birisi bir ölüden organ alabilir).


d. Hanbelîlere göre, yiyecek birşey bulamayıp zor durumda
kalan kimsenin, kendi bazı organlarını yemesi caiz
değildir. Çünkü bir organını kesmesi belki de onun
ölümüne sebep olur ve kendini öldürmüs sayılır.(age.
VNI/601) Ama "el-Minhâc" da Nevevî'ye göre, daha sahih (esah)
olan, hepsini değil ama organının bir
kısmını kesmesinin caiz olmasıdır ve bunun iki
şartı vardır:


l. Meyte ve benzerinin bulunamayışı. 2. Kesmedeki
tehlike, yemeyi terketmedeki tehlikeden az olması. Tehlike eşit,
ya da kesmeden daha fazla olursa kesinlikle haram olur. Ama insanın
aynı durumda olan başkaları için organlarını
kesmesi de kesinlikle caiz değildir. Çünkü bu, tamamı
kurtarmak parçayı feda etmek gibi değildir.(Sirbînî,
Mugni'l-Uhtâc, I/190; Vehbe, I/577)


e. Şafiîlere göre insanın kırılan kemiği,
temizi bulunamadığı için pis bir madde ile bağlanırsa
sahibi mazurdur ve zaruretten ötürü namazı sahihtir, onu çıkarması
gerekmez.(Sirbînî, age I6190-191). Eğer isin ehli (uzman
doktorlar), insan eti ancak köpek gibi bir şeyin kemiği ile
bağlanırsa çabuk tutar derse bu, Esnevî'nin de dediği
gibi, özür sayılır. Bağlamasının
haramlığı ve çıkarmasının gerekip
gerekmeyeceği konularında kendi dışındaki bir
insanın (ifadeye göre mü'min olsun kâfir olsun) kemiği
(vs.'si) de pis olan kemik hükmündedir. Bu ifadenin zahirine bakılırsa
muhterem olan insanla olmayan arasında da bir fark yoktur.(Sirbînî,
age I6190-191)


f. Gazalî aç kalan insanların, ölmemek için içlerinden birini
yemelerinin "garip mürsel bir maslahat" olduğunu,
binanaleyh, caiz olmayacağını söyler.(Bûtî,
Davâbitu'1-Maslaha (Sifâu'1-Galîl'den), 222)


Sonuç: 1. Bu fıkıh ibarelerini naslar gibi
bağlayıcı saymak zorunda olunmadığı gibi, bütünüyle
gözardı etmek de mümkün değildir. Özellikle Ibn Kudâme'nin
"ihtilaf yoktur" dediği mes'ele canlıdan canlıya
organ naklinin olamayacağını göstermesi açısından
önemlidir.


2. Organ naklinin bir kalemde caiz olduğunu söylemek, aynı
zamanda alternatif çarelerin de önünü tıkamak ve insanî gibi
görülen bir uygulamanın, daha insanî olana engel olması
anlamına gelebilir. Nitekim yakınlarda dinlediğim bir radyo
haberine göre ABD'inde kadavra görevi üstlenecek yapay bir vücut geliştirilmiştir.


Konular