Fıkıh | Konular

Sirat

Yol, cadde, geçit. Kur'an-ı Kerim'de sırat, daha çok
"müstakım" (doğru) ile sıfatlanarak,
Allah'ın rızasına uygun olan ve O'na ileten Tevhid dini ve
Islâm dini anlamında kullanılır:


"Kim, Allaha güvenip dayanırsa muhakkak doğru yola
(Sırat-ı müstakıme) iletilmiştir" (Alu Imrân,
3/101);


"Muhakkak Allah benim de Rabbimdir, sizin de Rahbinizdir. O halde
yalnız O'na ibadet ediniz. Bu doğru yol (Sırat-ı Müstakım)dur
(Alu Imran, 3/51).


Fakat ıstılahta sırat denilince ahiretteki
"sırat" akla gelir. Sırat mahşer yerinden
itibaren Cehennemin üzerinden geçerek Cennete kadar uzanacak bir
köprüdür. Bu köprü, haşir günü Cehennemin üzerinde kurulacaktır.
Mü'min, günahkâr, kâfir herkes bu köprüye gelecektir. Cennete
gidebilmek için bundan başka yol yoktur. Sıratın iki
tarafına konulmuş kancalar, oradan geçmeye iyi amelleri
yetmeyen kimseleri Allah'ın emriyle çekip Cehenneme düşüreceklerdir.
Iyi amelleri ağır gelenler, kötülükleri sebebiyle tırmalanıp
yara almış olsalar bile Sıratı geçeceklerdir. Bazı
mü'minler senelerce sürünerek geçeceklerdir. Sırattan geçiş
esnasında Peygamberimiz sırat üzerinde Kurtar, ey Rabbim,
kurtar" diye mü'minlere dua edip duracaktır (Müslim, Iman,
84/329).


Ebu Said el Hudrî'nin rivayetinde Peygamberimiz şöyle buyuruyor:


"Mahşerde muhakeme ve muhasebe işlerinden sonra
Cehennemin üzerinde bir köprü (Sırat) kurulur. Allah şefaate
izin verir. (Mü'minler) ya Allah selamet ver, selamet ver, diye dua eder
durur". Ya Rasulallah, köprü nedir? diye sorulduğunda;
"Kaypak ve kaygan bir yoldur. Orada; kancalar, çengeller ve Necidde
bilen sa'dan denilen sert dikencikler gibi dikenler vardır. Mü'minler
amellerine göre kimi göz açıp kapayıncaya kadar, kimi
şimşek gibi, kimi rüzgar gibi, kimi kuş gibi, kimi iyi
cins yarış atları gibi, kimi deve gibi süratle geçerler.
Mü'minlerden kimi sapasağlam kurtulur. Kimi de
tırmalanmış (hafif yaralı) olarak salıverilir.
Kimileri de Cehennem ateşi içerisine dökülür" (Buhari,
Müslim, Tirmizi'den naklen Mansur Ali Nasıf, Tâc, V, 394-395).


Ebu Hureyre, Peygamberimizden şöyle rivayet ediyor:
"Cehennemin ortasına sırat (köprüsü) kurulur. Oradan
peygamberlerden ümmetleri ile beraber geçenlerin ilki ben olacağım.
Peygamberlerden başka o gün kimse konuşamaz, Peygamberlerin sözleri
de "Ey Allah'ım, kurtar kurtar" olur" (Buhari ve Müslim'den
naklen, Tâc, V, 377-378).


Ebû Sa'id el-Hudri'nin rivayet ettiğine göre, Sırat köprüsü,
kıldan ince, kılıçtan keskindir. Sırat'ın
uzunluğu bin senelik yokuş, bin senelik iniş ve bin senelik
de düzlüktür. Bu mesafe bazı insanlar için olacaktır. Her
bir kimsenin bu mesafeyi geçmesi, amelleri ile orantılı bir
zamanda olacaktır (Mansur Ali Nasıf, Tâc, V.394; Acluni, Keşfül-Hafa,
II, 31). Bazı ulemâya göre Sırat'ın kıldan ince,
kılıçtan keskin olduğuna dair rivayetler, bu köprünün
üzerinden geçmenin pek müşkil ve zor olduğundan kinayedir.


Mü'minlerin Sırat'ın üzerinden çabuk geçip geçmemeleri,
onların haramlara yönelip yönelmemelerine bağlıdır.
Kalbine haram işleme düşüncesi gelip de ondan hemen yüz
çevirip uzaklaşan kimseler Sırat'tan çabuk geçecektir.


Sırat üzerinde her bir mü'minin yalnız kendisinin
faydalanacağı bir nûru vardır. Bu nurdan başkası
faydalanamayacaktır. Kimse, başka bir kimsenin nûru içerisinde
gidemeyecektir. Nurunun intişarı nisbetinde her bir mü'mini Sırat
geniş veya dar olacaktır. Sırat'ın genişliği
hadd-i zatında bir ve aynı olduğu halde, üzerlerinden
geçenlerin nurları nisbetinde kimisine ince ve
sıkıcı, kimisine enli, rahat ve hoş görünecektir.


Yüce Allah şöyle buyurur: "Ey iman edenler, günahlarınıza
samimi bir tevbe ile Allah'a dönün! Umulur ki Rabbiniz, sizin
kötülüklerinizi örter. Peygamberi ve onunla birlikte iman edenleri
utandırmayacağı günde Allah sizi içlerinden ırmaklar
akan cennetlere sokar. Çünkü onların nurları önlerinden ve
yanlarından koşar da, "Ey Rabbimiz, nurumuzu tamamla, bizi
bağışla; muhakkak sen her şeye Kadirsin " derler
" (et- Tahrim, 66/8). Bu âyette, mü'minlerin nurlarından
kastedilen, iman ve amelleriyle husûle gelen nurlardır. Özellikle
bu nurları Sırat üzerinde onları yedip götürecek ve
selamete çıkaracaktır. Münafıklar, karanlıkta
kaldıkça mü'minler "Rabbimiz, nurumuzu söndürüp de bizi de
kâfirler ve münafıklar gibi karanlıkta bırakma!
Varacağımız yere kadar nurumuzu devam ettir ki, bu nurla
sevinelim, karanlıkta kalıp perişan olmayalım"
derler: "O gün (sıratta) münafık erkeklerle münafık
kadınlar, mü'minlere, bizi bekleyin, nurunuzdan bir parça
ışık alalım, derler. Onlara, dönün arkanıza da
bir nur arayın, denilir. Nihayet, onların arasına, bir
kapısı olan ve içinde rahmet ve dışında azab
bulunan bir sür çekilir" (el-Hadıd, 57/13).


Allah Teâlâ yine şöyle buyurur:


"Sizlerden hiç bir kimse yoktur ki oraya (Cehenneme) uğramamış
olsun. Bu, Rabbin için kesinleşmiş bir hükümdür. Sonra biz,
iman edip kötülüklerden sakınanları kurtarırız.
Zalimleri de diz üstü çökmüş olarak orada
bırakırız" (Meryem, 19/71-72).


Bir rivayete göre cennetlik mü'minlerin Cehenneme uğramaları,
üzerindeki sırattan geçmelerinden ibarettir. Herkes bu köprüye
gelecek ve Cehenneme girecek olanlar da buradan gireceklerdir.
Mü'minlerin Cennete yollarının Cehennemden geçmesindeki
hikmet; sevinçlerinin fazlalaşması ve kurtuldukları için
şükürlerinin artması ve kâfirlerin üzüntülerinin çoğalmasıdır.
Çünkü dünyada düşman saydıkları mü'minlerin kurtulması,
kendilerinin Cehenneme atılmaları, kâfirler için azab üzerine
azab olacaktır.


Mutezile'nin çoğu ve Kadı Abdulcebbâr el-Hemedâni (ö.
415/1025), Üzerinden geçmek mümkün olamaz; mümkün olsa bile, Sırattan
geçmek müminlere eza ve cefa çektirir" diyerek Sıratı
inkâr etmişlerdir.


Halımi (ö. 403/1012) gibi bazı âlimler de, kâfirlerin Sırat'a
uğramadan doğrudan doğruya Cehennem'e
atılacaklarını söylemişlerdir. Bunlar, bu görüşlerini
Ebu Sa'id el-Hudrî'nin rivayet ettiği bir hadise
dayandırmışlardır. Bu hadise göre, Mahşerde bir
münâdi, "Her ümmet dünyada nelere tapıyor idiyse,
onların ardına düşsün" diye çağırır.
Bunun üzerine münezzeh ve yüce olan Allah'tan başka şeylere,
putlara ve heykellere tapagelen ne kadar kimse varsa, onlardan hiçbiri
kalmaksızın Cehenneme dökülürler. Artık ortalıkta
iyi ve kötülerden yalnız Allah'a ibadet etmiş olanlar ve ehl-i
kitabın kalıntılarından başka kimseler
kalmayınca, Yahudiler çağırılacak ve onlara "siz
neye ibadet ediyordunuz?" denilecek. Onlar "Allah'ın
oğlu Üzeyr'e tapıyorduk" diyecekler. Bunun üzerine
onlara, "yalan söylediniz! Allah hiç bir eş ve oğul
edinmedi" denilir. Bunlar susadıklarını söyleyerek
Cenab-ı Allah'tan su isteyince, kendilerine serap gibi görünen ateşe
götürülecekler ve birbirlerini çiğneyerek Cehennem ateşinin
içine yuvarlanıp döküleceklerdir. Sonra Hıristiyanlar çağırılacak,
"sizler kime ibadet ediyordunuz?" denilecek. "Allah'ın
oğlu Mesih'e ibadet ediyorduk" diyecekler. Onlara da "yalan
söylediniz! Allah hiç bir eş ve oğul edinmedi" denilecek.
Bunlar da susadıklarını söyleyerek Allah'tan su isteyince,
kendilerine, " Haydi suya gelmez misiniz" diye işaret
olunur. Serap gibi görünen Cehenneme doğru toplanacaklar ve
birbirlerini çiğneyerek Cehenneme döküleceklerdir". Bu
hadisin devamında: Geride kalanlara, tanımadıkları bir
surette Allah Teâlâ'nın tecelli edeceği, sonra şiddet ve
dehşetin kaldırılarak samimi olarak Allah'a ibadet
edenlerin secde etmelerine izin verileceği, diğerlerinin -secde
etmek istediklerinde- kafalarının üzerine düşecekleri,
daha sonra Allah Teâlâ'nın bunlara ilk gördüklerinden başka
bir surette (sıfatta) tecelli edeceği bildirilir. Bundan sonra
da Cehennemin üzerine köprü (sıratın) kurulacağı ve
şefaate izin verileceği beyan edilir (Buhari, Müslim,
Tirmizi'den naklen et-Tâc, V, 393-394; metin Müslim'in Sahih'inden
özetlenerek alınmıştır, bk. Müslim, Sahih,
Kitabül-Iman, 81/302).


(Sa'deddin Taftâzani, Şerhul-Makasıd, Istanbul 1305, II, s.
223; Şerhul-Akaid Istanbul 1310; Abdusselâm b. Ibrâhim el-Lakkâni,
Şerh-u Cevhereti't-Tevhid, Mısır' 1955, s. 235-236;
Fahreddin er-Razı, Mefâtihul-Gayb, Istanbul 1308, Kitab-ü
Mecmü'atin mine't-Tefâsir, el-Matbaatül-Âmire Istanbul 1319).


Konular