Muhsar(haccin farzlarini yerine getiremeyen kimse)
Hac veya umre için ihrama girdikten sonra ya düşman ya da
zalim bir hükümdar tarafından haccın farzlarını
yerine getirmekten alıkonulan veya hastalık, hapis, sâkatlık
gibi bir sebepten bulunduğu yerde kalıp farzları yerine
getirmeyen kimse.
Muhsır ise; bir kimsenin arzu ve isteğine erişmesine
engel olan hac veya umre yapmak üzere ihrama girmiş olan kimseyi Kâbe'yi
tavaf ve Arafat'ta vakfe yapmaktan herhangi bir sebeple alıkoyan
kimsedir.
Hanefi mezhebine göre, düşman, hastalık, eldeki mevcut
paranın kaybolması veya tüKerimesi, kadının
yanındaki mahreminin (kocasının) ölmesi gibi hac yolculuğunu
veya tavaf ve vakfeyi önleyen bütün engeller muhsır olarak
nitelendirilirler.
Şafiî mezhebine göre ise, muhsır ancak düşman
olarak kabul edilmekte olup, diğer engeller dikkat nazarına
alınmamaktadır. Vakfe veya tavâftan birini yapabilme imkanı
doğarsa ihsar gerçekleşmiş sayılmaz.
Hac veya umre yapmak niyetiyle ihrama giren kişinin, elinde
olmayan nedenlerden dolayı ibâdet görevini yapamaması, bir
çeşit iradesi dışında cereyan etmiş cinayet
sayılır. Bundan dolayı kurban kesilmesi ve o suretle
ihramdan çıkılması gerekir. Bu kurbana "İhsar
demi" denilir. Meselâ; bir ihramlı, hastalıktan, düşmandan
veya parasının tüKerimesinden dolayı hac görevini
gerine getirmeyi başaramazsa, Mekke'nin hareminde kesilmek üzere
oraya bir koyun veya parasını gönderir. Bunun kesileceği
kararlaştırılan saati müteakip, ihramdan çıkılır
ve artık ihramla ilgili yasaklar sona ermiş olur.
İhsardan dolayı ihrama son vermek için, İmam Azam ile
İmam Muhammed'e göre, yalnız kurban kesilmesi yeterlidir;
ayrıca traş olmak veya saç kesmek gerekmez. İmam Ebu
Yusuf ile İmam Şafiî'ye göre ise traş olmak veya saç
kesmek de gereklidir. Çünkü bunlar haccın menâsikindendir. Bir
görüşe göre de Harem dahilinde meydana gelen bir ihsardan dolayı
ihramdan çıkmak için, traş olmak veya saç kesmek gerekir.
Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s), Hudeybiye'de böyle yapmıştır.
Hz. Peygamber (s.a.s)'in Hudeybiye ihsarında hedyini
(kurbanını) bulunduğu yerde kesmiştir. Hudeybiye
mevkii ise Harem'den hariç Hıll kısmındadır. Fakat
Hudeybiye'nin bir tarafı Hıll, bir tarafı Harem'dir. Rasûlullah'ın
konak yeri Hıll'de; musallâsı da (namaz
kıldığı yer) Harem tarafında idi; yani ihsar
mevkii, Hudeybiye'nin Mekke altına doğru olan tarafı idi;
ki, burası Harem cümlesindendir. Hz. Peygamber (s.a.s)'in hedyini
Harem'de boğazlamış olduğu da Zührî'den açık
olarak nakledilmiştir. Zira hedyin mahalli Harem dahilidir.
Abdullah b. Mes'ûd, İbn Abbas, Atâ, Tavus, Mücahid, Hasan,
İbn Sîrîn bu görüştedirler. Hanefilerin ve Süfyanı
Sevrî'nin görüşleri de bu merkezdedir. Lâkin İmam Malik ve
Şafiî muhsar için hedyin yerinin ihsara maruz kalınan yer
olduğu ve mahalline ulaşmasının da o mevkide kurban
kesmekten ibaret bulunduğu görüşünü ileri sürmüşlerdir.
Kur'an'ın zahiri hükmüne aykırı olan bu manayı
kabullenmelerinin sebebi de, daha önce geçtiği üzere Hz.
Peygamber (s.a.s)'in konu ile ilgili olan uygulamasıdır.
Kur'an'da bu hususa şöyle işaret edilmektedir:
"Haccı, umreyi de Allah için tamam yapın; eğer
ihsara tutulmuşsanız o vakit hedyin (kurbanın)
kolayınıza geleni. Bununla beraber bu hediy mahalline
varıncaya kadar başlarınızı traş etmeyin,
içinizden hasta olana veya başından bir eziyeti bulunana
traş için oruç veya sadaka veya kurbandan ibaret bir fidye var.
İhsardan emân bulduğunuz vakit de her kim hacca kadar umre
ile sevap kazanmak isterse ona da hedyin kolay geleni, bunu bulamayana
ise oruç, üç gün hacda yedi gün de geri döndüğünüzde, ki
tam on gündür. Bu hüküm, Mescid'i-Haram mukimlerinden olmayanlar
içindir. Hasılı Allah'dan korkun ve bilin ki Allah'ın
ikabı (cezalandırması) cidden çok şiddetlidir"
(el-Bakara, 2/196). İmam Malik ve Şafiî'nin hedyin mahalli
ile ilgili görüşlerinin bu âyetin zahirî hükmüne aykırı
düştüğü kabul edilmiştir.
Muhsara ait kurbanın Kurban bayramı günlerinden birinde
kesilmesi, İmam Azam'a göre şart değildir; daha önce ve
sonra da kesilebilir.
Bir muhsar, fakir olsa da, kurban kesmedikçe ihramdan çıkmış
olamaz.
Muhsar, getirdiği hedyi boğazlatıp ihramdan çıkınca,
Hacc-ı ifrada niyet edenlerden ise, gelecek yıl içinde bir
hac, bir de umre yapması gerekir. Yalnız umreye niyet
etmişse, onun yerine sadece bir umre yapması gerekir.
Hacc-ı kırana niyet edenlerden ise, iki kan akıtıp
öylece ihramdan çıkar ve kendisine iki umre bir hac yapmak
gerekir.
Hacc-ı ifrada niyet ettiği halde beraberinde iki koyun
getirmişse, o taktirde onların birinin
boğazlanmasıyla ihramdan çıkabılir. Hacc-ı
kırana niyet etmişse, her iki koyun boğazlandıktan
sonra ihramdan çıkabılir. Birinin hac, diğerinin umre için
olduğunu belirlemesi şart değildir.
Hacc-ı kırana niyet edip, ihramlı bir vaziyette
Mekke'ye giren kişi, umre ve hac için tavafta bulunur ve henüz
Arafat'ta vakfe yapmadan muhsar durumuna düşerse, bir kan
akıtır ve ihramdan çıkar. Kendisine bir hac bir de umre
kazası gerekir. Tavafını yaptığı umre
yerine artık ayrıca bir umre kaza etmesi icap etmez.
Hacc-ı ifrada niyet edip, ihrama girdikten sonra bir özürden
dolayı muhsar olan ve çok geçmeden özürü kalkan kişi
aynı devre içinde haccını yapabilirse, artık kaza
niyeti etmesine lüzum yoktur. Ayrıca bir umre yapması da
vacib değildir.
Arafat'ta vakfe yaptıktan sonra muhsar olursa; o taktirde
teşrik günleri geçinceye kadar durumu devam ederse, ceza olarak
dört hayvan boğazlaması gerekir: Biri Müzdelife'de vakfe
yapamadığı, biri Cemrelerde taş
atamadığı, biri ziyaret tavafını bayramın
ilk üç günü içinde yerine getiremediği, biri de
tıraşı geciktirdiği için. Bu, İmam Ebu Hanîfe'ye
göredir. İmameyn'e göre, traş ve ziyaret tavafını
geciktirdiği için kan akıtması gerekmez.
İhsar ile ilgili kurbanın ancak Harem dahilinde kesilmesi
caizdir. Bunun için diğer kurbanda olduğu gibi mutlaka
bayramın ilk üç gününde boğazlanması şart
değildir; önce olabileceği gibi sonra da olabilir. Bu,
İmam Azam'ın görüşüdür. İmameyn'e göre, bayramın
ilk üç gününde kesilmesi gerekir. Ancak umre ile ilgili ihsardan
dolayı gereken kurban için belli bir zaman yoktur. Harem'de
olduktan sonra ne zaman kesilirse caizdir.
Hediy: Deve, sığır ve davar cinsinden Beytullah'a ihda
olunan (sevkedilen) kurbanlıkların adıdır; ki, en
azı bir koyun veya keçidir.
Temettu veya Kıran haccı yapanların kesmeleri vacib
olan şükür hediyleri ile tatavvu hediylerinin etlerinden zengin,
fakir herkes yiyebilir. Bunların etlerinden kurban sahiplerinin
yemesi menduptur.
Ceza hediyleri ile İhsar hediylerininin etlerinden bunların
sahibleri ile bakmakla yükümlü oldukları kişiler ve
zenginler yiyemezler. Bunlar etleri bakımından nezir (adak)
kurbanı hükmünde olup, fakirin hakkıdır. Eğer
yerlerse, değerinin fakirlere sadaka olarak verilmesi gerekir.
Ancak etlerini yiyebilme hususunda, Harem bölgeşinin fakirleri ile
diğer ülkelerin fakirleri arasında hiç bir fark yoktur (Ayrıca
bk. İhsâr) (Merğınanî, Hidâye; I,180, Elmalılı
Hamdi Yazır, Hak Dini, Kur'an Dili, II, 703 vd.; Bilmen, Büyük
İslâm İlmihali, s: 400 vd.; Celâl Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslâm Fıkhı, II, s, 390 vd.).