Islamda
"Kefâet"in sözlük anlamı denklik ve eşitlik
demektir. Kur'ân-ı Kerîm'de Allah için "hiç kimse 0'nun
dengi değildir" denir. (Ihlâs Suresi)
Islâm hukukûnda ise, "kefâet", aşağılanmalara
meydan vermemek için bazı konularda karı-koca arasında
aranan denklik ve uyum demektir. Meselâ Hanefi mezhebine göre kocanın
karıya; nesepte, dindarlık ve takvâda, meslekte, hürriyette ve
malda denk olması, yani ondan aşağı olmaması
gerekir.
Buna göre 1. Temiz ve dindar bir adamın kızı fâsık
bir erkekle evlenirse denklik bulunmamış ve nikâh, kadının
velilerinin onayına bağlı olmuş olur. Ama fâsıklığın
sınırını belirlemek zordur. Imam Muhammed,
insanların, hattâ çocukların maskarası haline gelecek
sarhoşlar ancak böyle bir kadına denk olamazlar der. Ebû Yusuf
ise, erkeğin, fâsık, şahsiyet ve onurunu koruyan birisi
olursa denk olmaktan çıkmayacağı görüşündedir.
2. Haram olmayan hiçbir iş insanı aslında küçültücü
olmamakla beraber, bazı yerlerde bazı işler itibârı
olarak aşağı görülüyorsa, kadının böyle bir iş
sahibine varması yine kadının velilerinin iznine
bağlıdır. Bir üniversite hocasının
kızının bir ayakkabı boyacısıyla evlenmesi
gibi. Ancak Imâm-ı Az'am bu konuda denkliğe itibar
etmemiş, Ebû Yusuf da çok fâhiş bir farklılık
olursa itibar edilir demiştir.
3. Hür olan bir kadın, hür olmayan bir erkekle evlendirilemez.
Ancak günümüzde kölelik bulunmadığından bu maddenin
uygulanması söz konusu değildir.
4. Kadının peşin mehrini ve nafakasını(mesken,
elbise, yeme, içme) temin edecek kadar maddi imkânı olmayan bir
erkek; zengin ve müreffeh bir kadına denk değildir. Ebû
Yusuf'a göre, mehre imkânı olup, nafakaya imkânı olmayan
"denk" değildir ama, mehre imkânı olmayıp nafaka
teminine imkânı olan "denk"tir. Çünkü kadın
mehrini isterse sonraya da bırakabilir. Ancak erkek kadının
nafakasını (mesken, elbise ve yeme içme masraflarını)günlük
olarak temin edebilecek durumda ise denklik için bu yeterlidir, erkekte
bunun ötesinde bir zenginlik aranmaz.
5. Sadece Babası Müslüman olan erkek; hem Babası hem de
dedesi Müslüman olan kadına denk değildir. Ama Babası ve
dedesi müslüman olduktan sonra, daha ötesine itibar edilmez. Babası
müslüman olmayan bir müslüman erkek de bâbası müslüman olan
bir kadına denk değildir. Çünkü müslümanlar dinî asalete
önem verirler.
6. Kabîlecilik ve ölçüde ilkel bir duygu olmakla beraber, bunun
kuvvetle yaşadığı yerlerde düşük itibar edilen
bir etnik gruba mensup bir erkek, kendilerini çok şerefli sayan bir
kadına "denk" değildir: Bu aslında birinin
üstün, diğerinin aşağı olduğundan değil,
öyle kabul edildiğinden ve bunun aile bağını
sarsıcı bir unsur olabileceğinden ötürüdür. Bu yüzden
erkeğin aşağı sayılan kabile den evlenmesi
halinde böyle bir endişe yoktur.
Imdi Islâm hukukuna göre bu konularda bir kadının velisinin
iznini almadan dengi olmayan bir erkeğe varması halinde,
kendisine ve velisine gelecek aşağılanma endişesinden
ötürü velisi bu nikâhı onaylamayabilir ve onaylamayınca da
mahkeme nikâhı fesheder, yani boşama değil fesih
olmuş olur. Kadın da artık o erkekle beraber olamaz. Ama
kadının yakın velisinin, o yoksa eşit velilerinden
birisinin bu evliliği kabul etmesi halinde nikah geçerli olur ve artık
kabul etmeme söz konusu olmaz. Ama kabul edenin uzak veli olması
halinde yakın velisi kabul etmeyebilir ve onun dediği olur.
Velinin kızı adına mehri alması, çeyiz hazırlığına
başlaması, kocadan nafaka tedarikini istemesi, kabul demektir.
Artık dönüş olmaz. Ama susmuş olması kabul demek
değildir.Görüldüğü gibi "denklik" sadece kadının
lehinedir ve bunda sadece onun onuru ve sosyal statüsünün korunması
hedeflenmiştir. Başka bir deyişle erkek bu sayılan
özelliklerde kendisinden aşağı bir statüdeki kadınla
evlenebilir, ama kadın kendisinden aşağı statüdeki
bir erkekle evlendirilemez.. Çünkü bu kadın onurunu zedeleyici ve
onu aşağılayıcı bir sonuç doğurabilir:
Sosyal kabullenişte "aşağı" bir erkekle
evlenmek kadına ağır geldiği kadar, yine sosyal
kabullenişte "aşağı" bir kadınla
evlenmek erkeğe ağır gelmez: "Sosyal kabullenişte
aşağı"diyoruz, çünkü gerçek üstünlük, sosyal
statü ile ve kadın ya da erkek olmakla değil, "takvâ"
iledir. Onu da ancak Allah bilir. "Kefâet"le ilgili birinci
önemli nokta budur.
Ikinci nokta "kefâet"in yine Hanefîlere göre, nikâhın
sahih olmasının şartı değil de, geçerli olmasının
şartı olduğudur. Yani bu "denklik"
itibarıdır, aslında değil de insanların
kabullenişiyle alâkalıdır. Bu yüzden denk kabul edilmeyen
eşlerin evlenmesi halinde bile nikâh sahih olur, ancak kadının
duygularına mağlup olabileceği hesaba katılarak geçerliliği
velisinin iznine bağlı bulunur.
"Kefâet"in aslında değil de itibari
olduğundan ötürüdür ki, bazı fıkıhçılar nikâhta
denklik diye bir şeyin zaten olmadığı
kanaatindedirler. Sevri, Hasan Basrî, Mâlik ve Hanefîlerden Ebûbekr
Râzî ve Kerhî bu görüştedirler ve tutundukları delilleri de
vardır:
Meselâ : 1. Allah "Biz sizi bir erkekle bir dişiden
yarattık (yani hepiniz aynı kökendensiniz)... Allah katında
en değerliniz en takvâlı olanınızdır."
buyurur (Hücürât 49/13)
2. Rasûlüllah Efendimiz: "Hiç bir Arabın Arap olmayana,
takvâlı olması hariç, bir üstünlüğü
yoktur"(Zuhayrî, el-Fıkhu'I-Islâmî VI/232 vd.) "Insanlar
tarağın dişleri gibidir. Hiç bir Arabın Arap olmayana
üstünlüğü yoktur. Üstünlük tâkvâ ile dir" buyurmuştur.
3. Aslen köle olan Bilâl, Ensar'dan bir kadına talip olmuş,
onlar kabul etmeyince Rasûllüllah da vermelerini emretmiştir. Bunun
başka örnekleri de vardır. (Örnekler için bk: Zuhayıî,
el-Fıkhu'I-Ilslâmî VN/230-31; Mavsilî, Ihtiyâr Nl/144)
4. Insanların insan olmaları bakımından
kanları eşittir. Asil birisi, aşağı birisi için,
âlim için öldürülür. Demek ki insanlar arasında fark yoktur.
Ama dört mezhebin fıkıhçılar çoğunluğu
(cumhur), denkliği nikâhın geçerli olmasının
şartı olarak görürler. Onların delilleri de
şunlardır:
1. Rasûllüllah Efendimiz: "Üç şey geciktirmeye gelmez..
Dengi bulunduğunda kız", "Kadınları ancak
dengi olanlarla evlendirin", "nutfeniz için seçme yapın
ve denk olanları birbirleriyle evlendirin" "soylu
kadınları, denklerinden başkasıyla evlenmeye
bırakmam", "Dinini ve ahlâkını
beğendiğiniz bir erkek geldiğinde
kızınızı onunla evlendirin. Böyle yapmazsanız
(yani bu konularda denklik aramazsanız) yeryüzünde fitne ve büyük
fesat çıkar" (Hadîslerin kâynagi için bk. Zuhayıî age
VN/232-33) buyurmuştur. Ibn Hümâm'ın dediği gibi, bu
hadisler zayıf olsalar da, birçok kanaldan gelmiş olunca
manaları birbirini güçlendirmiştir. (Fethu'I-Kabîr N/417 vd.)
2. Makul olan da evlilikte denkliğin gözetilmesidir. Çünkü
uyumlu bir aile ancak böyle kurulabilir. Kadının,kendi statüsüne
göre aşağı bir erkekle evlenmesi halinde,
kadınlık onuru rahatsızlık duyabilir,
başkaldırabilir. Böyle bir erkekle evlendiği için
ailesinin ve kendisinin aşağılandığı
duygusuna kapılıp, huzursuzluk çıkarabilir. Çünkü kadın
genellikle edilgendir, bekleyen ve alan durumundadır.
Kocasını herhangi bir yönden eksik olarak görmesi, onu
hedefine ulaşamamış kılar. Böylece aralarındaki
sevgi bağları kopar, aile yuvası dağılır.
Âdeten kadının ailesi de bu konuda erkeğin ailesinden daha
duyarlıdır ve daha çabuk etkilenir. Kısaca erkeği,
belli konularda kendisinden daha aşağı itibar edilen bir
kadınla evlenmiş olmak, genellikle etkilemez ama bu, kadın
için çok etkileyici olabilir. Bu yüzden "denklik", sağlam
ve kalıcı aileler kurmakta gerçekten ilginç ve etkili bir
çaredir. Bunu etrafımıza bakarak da hemen farkedebiliriz. Nice
büyük siyaset adamları, bakanlar, üst düzey bürokratlar,
doktorlar, profesörler tanırız; hanımları ilkokul
mezunudur, hatta bazıları ilkokul mezunu bile değildir.
Sadece ev hanımıdırlar, bir sosyal statüleri yoktur. Ama
buna rağmen huzurlu, sıcak ve verimli bir aile
yapısına sahiptirler. Bunun aksini düşünmek, genellikle
mümkün değildir. Bir bayân profesör, bir doktor, bir yüksek
bürokrat, kültürsüz ve ıssız bir erkekle, bir ayakkabı
boyacısı ile evlenmez. Evlenmiş olsa da bu evlilik yürümez;
kadın bunu kendisine yakıştıramaz ve bu tür
evlilikler nadiren olsa dahi boşanma ile sonuçlanır. Tamamen
değilde genellikle böyle oldûgu için, Islâmda denkliğin
olmaması, nikâhın sıhhatine zarar vermez.
Türkiye'de yürürlükte bulunan Medeni kanunun Aile. Hukuku, Islâm
Hukukunu kabul etmediğine göre, ülkemizde bu konuda inandığımı
yaşamak istiyorum diyecek fertler açısından durum ne olur?
1. Önce "denklik" meselesi aslı ve tam objektif bir
mesele değildir. Itibaridir. Onun için velinin izni alınmadan
yapılan evliliklerde, "denklik" açısından
yapılacak itirazları, kişilerin kendileri değil, güvenilen
ilim ehlinin tesbiti gerekir. Evlenen kadının rızası
ve velinin izni olursa zaten mesele kalmaz.
2. Böyle bir durumda, denksizliğin tesbit edilmesi halinde, müracaat
mercii mahkemedir. Nikâhı fesh ve eşleri ayırma hâkimin
elindedir. Bugün böyle bir şey istenemeyeceğine, hakem
tayinini de taraflardan biri büyük ihtimalle kabul etmeyeceğine göre,
böyle nikâhların dinen sabit olduğu ve artık
bozulamayacağı sonucu ortaya çıkar.
3. Bu tür olumsuzluklara meydan vermemek için, günümüz
şartlarında dinî nikâh yapmak isteyen müslümanların,
resmî nikâh yapmadan bunu yaptırmamaları akıllıca
bir hareket olur.
4.Imam Ebû Hanîfe'den bir nakle göre de, kadının dengi
olmayanla evlenmesi zaten câiz değildir. Serahsî bunun daha
ihtiyatli bir yol olduğunu söyler. Çünkü herkes mahkemeye başvuruyu
iyi bilmiyor, kadıların hepsi de adil olmuyor, der. Bu gün
için böyle bir mahkemeye başvurmak hiç mümkün olmayacağından
güvenilir âlimlerin denksizliğin bulunduğunu tesbit etmeleri
halinde, veliler yapılan nikâhın hiç olmadığını
kabul ederek ona göre davranabilirler. (Allahu a'lem). Ancak denkliğin
bulunup bulunmamasına karar verecek olan, velilerin kendileri
değildir. Yanlış bir adım atılması durumunda
da birisiyle nikâhlı bulunan kadın, bir başkasına
nikahlamak gibi bir durum ortaya çıkar ki, bu zinaya sebep olan bir
birleşmedir. Meseleye Islâm hukuku açısından
bakıldığında durum budur. Bugünkü medeni hukuk açısından
meselenin değerlendirilmesi ise ayrı bir konudur.