Fıkıh | Konular

Kadin la erkegin esit olmadiklari konular

Özet olarak söyleyeceklerimize şu soruyla başlayalım:
Eşitlik mi yoksa adalet mi tercih edilir? Kadın erkeğe
eşit değildir, denilince niçin bundan, erkeğin değil
de kadının aşağılandığı
anlamı çıkarılıyor? Iki şeyin birbirine
eşit olmadığını söylemek, birinin diğerinden
üstün olduğu anlamına mı gelir? Böyle olmadığı
halde bundan kadının aşağılandığı
anlamını çıkaranlar aslında bu tavırlarıyla
eşitsizliği kabullenmişler demektir.


Vida somuna eşit değildir. Ama hangisi daha üstündür? Bir
hüküm verilebilir mi? Ya da ikisinin görevi de aynı
mıdır? Inek boyunduruğa koşulursa haksızlık
edilmiş olunmaz mı? Burada eşit davranmak mı daha
akıllıcadır, yoksa adaletli davranmak mı?
Kadının, hayatın zorluklarına tahammül edecek, ağır
işleri görecek, makineleri ve yükleri indirip bindirecek gücü var
mıdır? Bu işler kadına yaptırılırsa,
fıtrata, yani tabiî ve doğal olana karşı çıkılmış
olunmaz mı? Batılı bir düşünür: "Tüketim
uygarlığı kadınları ikiye bölüyor, gittikçe de
daha fazla bölecek: Tüketen kadın. üreten kadın. Birincisi
kadınlıktan, gün geçtikçe dişiliğe, ikincisi
kadınlıktan gün geçtikçe erkekliğe doğru
kayıyor." diyor. (Attılâ Ilhan, Yanlış Erkekler,
Yanlış Kadınlar 63) Bu acaba iyi bir gidiş midir?
dersiniz. Tüketen kadın, israf eden kadın demek değildir.
Üreten kadın ise her konuda erkekler gibi çalışan
kadındır.


Zerafette, duygusallıkta, nezakette, şefkat ve merhamette
erkek kadına yetişemez. Aklî muhakemede, soğukkanlılıkta,
fikri tahlil, yani çözümlemede de kadın erkeğe
yetişemez. Tarihte; Aristo, Sokrat, Beydaba, Sekspir, Mevlânâ gibi
kaç tane kadın düşünür vardır? Hangi önemli buluşu
kadınlar gerçekleştirmiştir? Uzaya kaç tane kadın
gitmiştir? (götürülmüş değil. Çünkü fare de
götürüldü). Dünyadaki iki yüze yakın devletten kaç tanesinin
başı kadındır? Demek ki bu konular da, erkeğin görev
sahasıdir.


Bazı kadınların erkeklere ait bazı işleri
başarıp birçok erkeği geride bırakması, tamamen
istisnaî durumlardır. Ayrıca öne geçmekle öne geçirilmeyi
birbirine karıştırmamak gerekir. Erkeklerin bir kadına
ileri bir görev verip te, bakın işte, kadınlar da bu
makamlara yükselebiliyor demeleri, kandırmacadır. Bu
kadının değil, yine erkeğin
başarısıdır.Soruları çogaltabiliriz: Onbeş
yaşından doksan yaşına kadar teorik olarak hergün bir
kaç tane çocuğa sebep olma gücüne sahip olan erkeğin
yanında bir kadın, yine teorik olarak ömrü boyunca en fazla
kaç çocuk doğurabilir? Niçin dünyaca meşhur boksörler,
güresçiler, halterciler, futbolcular, kısaca sporcular hep
erkektirler? Dünya devletleri kadın haklarını
gasbettikleri ve kadın-erkek eşitliğini
tanımadıklan için mi? Eğer bundansa, niçin bu gücü
erkekler elinde bulunduruyor da kadınlar değil?


Tarih boyunca kadınların idareyi ele aldıkları
imparatorluklar niçin hep yıkılıp gitmişlerdir?
Örnek mi? Roma, Endülüs. Emevîler, Abbasîler, hattâ Osmanlılar...
Bu durum aynı zamanda Peygamberimizin (s.a.s.) bir mûcizesini de
gösterir. "Idaresini kadınlara teslim eden hiçbir millet iflah
olmaz." (Buhâri, megâzî 82; fıten 18; Tirmizî, fiten 75;
Nesâî, âdâbül-kudât) Ama bunlar, erkeğin kadından mutlak
üstünlüğünü elbette göstermez.


Ikiyüz yıla yakın süredir kadının erkeğe
eşit olduğunu savunan zavallılar (zavallı diyorum,
çünkü iddialarını ispatlama gücüne bir türlü kavuşamıyorlar)
niçin hâlâ bunu ispatlayamadılar? Ispatladılar da
kasıtlı olanlar görmezlikten geliyor, denilirse niçin
tuvaletlerini "Baylara" "Bayanlara" diye ayırıyorlar?
Kanunlarında zorlayıcı bir hüküm bulunmadığı
halde, niçin erkekleri ile kadınları genellikle ayrı
elbiseler giyiyorlar? Kanunlarıyla, kadınların çalıştığı
genelevler kuruyorlar da, niçin erkeklerin çalıştığı
genelevler kurmuyorlar, kuramıyorlar? Niçin dünya kupalarına
kadın, ya da karma sporcularla çıkmıyorlar? Fabrikalar niçin
kadın isçi çalıştırmak istemiyor?


Ama niçin hastabakıcılar, hemşireler, çocuk yuvaları
gibi şefkât ve merhamet isteyen kurumlarda çalışanların
çoğu kadındır?


Demek ki kadın ile erkek görev ve misyon açısından da
birbirinden farklıdırlar. Tıpkı fiziksel ve psikolojik
bünye açısından farklı oldukları gibi.


Demek ki, kadınla erkek arasında mutlak bir eşitlikten sözetmek
imkânsızdır. Bunu savunmak, ya psikolojik hastalıktan, ya
da başka sinsi duygulardan kaynaklanır. Onların neler
olduğuna "Feminizm ve Kadın"
başlığı altında kısaca değinecegiz.


Peşin fikir ve kabullenişlerden uzak olarak düşünebilen
herkes; mutlak anlamda kadın erkek eşitliğini
savunanların, bu tür bir eşitliği bir türlü gerçekleştiremedikleri
gibi, kaş yaparken göz çıkardıklarını ve bu
uğurda insânî eşitliği de ortadan
kaldırdıklarını kabullenmek zorunda kalacaktır.
Çünkü girift bir makinede, kendi yerinde çok büyük görevler yapan
bir dişliyi, aynı makinedeki bir başka dişliye
benzemiyor diye yerinden alıp, onun gibi yapmaya çalışmak,
hem her iki dişlinin görevini aksatmak, hem de makineyi bozmak
demektir. Çünkü bu her iki dişlinin de, kendi yerinde çok önemli
görevleri vardır. Hiçbiri değersiz olamaz. Ve bu onların
birinin diğerinden mutlak üstünlüğünü de göstermez.


Bunlar eşit yapacağız diye sokaklara döktükleri kadını
erkek yapamamışlar ama, kadınlığından da çıkarmışlar
ve maskaraya çevirmişlerdir. Kadın, bu gayretlerle tavus kusuna
özenen karga durumuna düşmüştür.


Bu durumdan kadınlar da razı, onlar da kendilerine bu tür
hakların verilmesini istiyorlar, denirse; insan, haklarına
kavuşmakla mı, yoksa haklarını elden çıkarmakla
mı daha huzurlu olur? diye sorarız. Cevabın ne
olacağı elbette bellidir; öyleyse bu tür hakların en
ileri düzeyde verildiği Iskandınav ülkelerindeki ahlâkî
çöküntü niçin? Niçin dünya üzerinde kadınlar arasındaki
en ileri düzeyde intihar olayları oralarda görülüyor? Kırkını
geçmiş kadınların %12'si intihar ediyor? Kırk
yaşına gelince bunlara hayatı çekilmez kılan nedir?
Elde ettikleri hakları mı? Buna kargalar bile güler. Niçin batı,
ekonomik sahada bunca ilerlemişken, her aradıkları maddî
gereci otomatik olarak elleri altında bulurlarken, Doğu Islâm
Dünyası, Islâm'dan da teknolojiden de uzak olmasına
rağmen; her yıl yüzlerce batılı kadın bu
ülkelerin insanlarıyla evleniyor? Sözkonusu edilen haklarına
kavuşmak için mi? Demek ki, samanda protein ya da A vitamini yok
diye ata et vermek, ya da ite saman vermek eşitlik olabilir ama,
adalet ve akıllılık asla!


Bu çelişkileri ciltler dolusu olacak kadar çogaltmak
mümkündür. Ama burada anlatmak istediklerimiz bunlar olmadığından,
bu konuyu son olarak çarpıcı bir örnekle bitirecegiz. Bu
örnek bize, tabiîliğe karşı çıkmanın
insanı hangi noktaya götüreceğini, mutlak eşitliği
savunanların ne gülünç durumlara düştüklerini göstermeye
yetecektir. Bu örnek; Amerika'da kadın haklarını savunan
derneklerden SCUM (Society For Cutting Up Men)'in, eşitliği
bozduğu için erkeklerin "şey" lerinin kesilmesini
öneren tutumudur. (Attılâ Ilhan age 196 ) Bu tür bir eşitlik
savunulunca, bunu daha ileriye götürmek kaçınılmazdır,
hattâ gereklidir. Erkeğin "şey"i kesilince onlar da
kadınların meselâ memelerinin kesilmesini isteyecekler ve
insanlık tek cinse doğru yol alacaktır. Ama şimdilik
buna AIDS müsaade etmiyecek gibi görülüyor. Demek ki, fıtrat onu
bozmaya kalkışanlara dersini veriyor.


Demek ki, kadınların hukukunu korumak, onlara her
istediklerini yapma hürriyeti vermek demek değildir. Bu, elbette
erkekler için de aynıdır. Hürriyetler eğer başka
hakları engelliyorsa, ikisi arasında bir tercih yapmak gerekir.
Bir hukukçumuzun dediği gibi: "Mao Çin'de fuhşu önlemeye
kalkışmıs, iktisadî yapının bozukluğundan
dolayı biçarelikten fuhşa sürüklenen kızcağızlara
iş vermiş, "alışmış kudurmuştan
beterdir" diye direnen bataklık ve kaldırım güllerini
ise, seralarda toplayarak islah etmeye çalışmıştır.
Işte aydınlarımıza bir "pratik çalışma"
sorusu: Bu tutum kadını hor görmenin mi, yoksa insanlık
değeri bakımından erkeğe eş saymanın mı
belirtisi idi? Ikinci soru: Bu tutum anti demokratik ve ilkel bir tutum
mudur, yoksa "çagdaşlık" adına onaylanması
gereken bir davranış mıdır? Üçüncü soru: Iyi bir
davranıştır derseniz, niçin aynı şeyi bir müslüman
söylerse gericilik oluyor da Mao söylerse hikmet oluyor?" (Hûşeyin
Hatemî "Davacının Yargısı" zaman 16.1.1988
s. 2.)


Konular