Mudarebenin sartlari
1) İnancın mudarebeye etkisi: Mudarebede tarafların müslüman
olması şart değildir. İslâm ülkesinde, (dâru'l-İslâm)
müslümanla zimmî (gayri müslim teba) veya harbî müste'men
(pasaportlu yabancı) arasında emek sermaye (mudarebe)
ortaklığı kurulabilir. Dârul-harpte bulunan pasaportlu
müslüman bir gayri müslimin sermayesini mudarebe yöntemiyle işletebilir.
Böyle bir durumda, aralarında ülke farkı, kalmamış
olur (el-Kâsânî, a.g.e., VI, 81, 82).
2) Ana para ile ilgili şartlar: Ebû Hanîfe ve Ebû Yusuf'a
göre, mudârebede ana paranın altın (dinar) veya gümüş
(dirhem) para kabılinden olması gereklidir. Bu iki çeşit
para, piyasada gerçek maden değeri ile dolaşır ve
satın alma gücünü korur. Faiz yasağı, bunlarda nominal
(itibarî) değer oluşmasına engel teşkil eder.
İmam Muhammed ise, altın ve gümüş
dışındaki madenî paralar (fülûs)'ın da mudârabe
sermayesi olabileceği prensibini benimser. Felsler, maden değeri
dışında nominal değerle dolaşır. Günümüzdeki
kağıt paralar daha çok fels (çoğulu fiilûs) benzeri
nakit paralardır. İbn Ebi Leylâ ve el-Evzâi'ye göre misli
(standard) ticaret eşyası da ortaklıkta sermaye olabilir.
Buğday, arpa gibi. Bu son görüşü, çoğunluk hukukçular,
kâr hesaplama zorluğu yüzünden kabul etmezler.
Ana paranın miktarının belirlenmiş olması
yanında, onun mevcut bir para olması, alacak (deyn) kabilinden
bulunmaması gerekir. Ana paranın mudârib'e teslim edilmiş
olması da gereklidir (es-Serahsî, a.g.e., XXI, 21; el-Kâsânî,
a.g.e., VI, 82, 85; İbnü'l-Hümâm, Fethu'l-Kadîr, VII, 59;
İbn Rüşd, a.g.e., II; İbn Kudâme, elmuğnî, V, 68
vd; el-Felevâ'l-Hidiyye, Bulak 1310, IV, 286; eş-Şîrâzî, I,
385; Mecelle, mad, 1338, 1342, 1409).
3) Kârla ilgili şartlar: Kâr miktarının belirlenebilir
olması gerekir. Sadece kârın bölüşülmesinden söz
edilmiş olursa, prensip olarak yarı yarıya bölüşülür
(en-Nisâ, 4/12). Diğer yandan kârın şâyi' bir cüz olması
da gereklidir; 1/2, 1/3, 1/4 gibi... Mudârebede maktû (miktarı
belirlenmiş) bir kârın şart koşulması geçerli
değildir. Böyle bir şart mudarabeyi fâsit kılar. Çünkü
yalnız maktû kâr kadar veya daha az kazanç sağlanması hâlinde
karşı târaf bir şey alamaz ve bu yüzden kârda ortaklık
gerçekleşmez; mudarabe akdi fasit olur. Mudarib yalnız ecr-i
misil kadar işçilik ücreti alırken, meydana gelecek tüm kârı
sermaye sahibine ait olur. Zarar olursa buna da sermayedar katlanır
(es-Serâhsî, a.g.e., XXII, 27; el-Kâsânî, a.g.e., VI, 85 vd).
Mudârabe akdinde, mudâribin yıl sonunda elde edilecek kâra
mahsûben belli ücreti avans olarak alması
kararlaştırılabilir. İslâm hukukçularının
çoğunluğu, mudaribin özellikle şirketle ilgili
dış seyahatlarındaki yeme, içme, nakliye, giyim, otel, işçi,
hamal ücreti gibi masraflarını da ortaktan alabileceği görünüşünü
benimsemiştir; Şâfiî ve Hanbelîlere göre ise, aksi kararlaştırılmadıkça,
bu gibi şahsî masraflar prensip olarak mudaribe aittir. Bunun anlamı,
bu masrafların mudâribin kâr payından
karşılanmasıdır. Bu prensip, mudâribi kişisel
harcamalarında dikkate alarak daha fazla kâr isteyebilir
(el-Kâsânî, a.g.e., VI, 105; İbnü'l-Hümâm, Fethu'l-Kadîr, V,
81; es-Serâhsî, a.g.e., XXII, 63; İbnü'l-Hümâm,
Fethu'sl-Müctehid, II, 238; Mecelle, mad. 1419).