Namazin sartlari
Namazın şartları deyince, onlar olmadan namazın da
olmayacağı şeyler anlaşılır. Bir şeyi
ayakta tutan ana parçaların herbirine "rukün" dendiği
için, namazın şartlarından, namaza başladıktan
sonra olanlarına aynı zamanda namazın rukünleri denir.
Hepsine birden namazın farzları da denir.
Namazın şartları, yani namaza başlamadan önceki
farzlar beş tanedir:
l. Hadesten, yani hükmî pislikten temizlik.
2.Necasetten, yani hakiki pislikten temizlik.
3.Avret sayılan bölgeleri örtmek.
4.Namazı Kıbleye dönerek kılmak.
5.Her namazı kendi vaktinde kılmak.
Namazın rükünleri, yani namaza başladıktan sonraki
farzlar yedi tanedir:
1. Niyyet, yani kıldığı namazın hangi namaz
olduğunu bilmek.
2. Başlangıçtekbiri.
3. Farz namazları ayakta kılmak.
4. Namazda Kur'ân dan mutlaka bir parça okumak.
5. Rukû', yani ayakta iken belden eğilmek.
6. Secde, yani alnını yere değdirmek.
7. Son oturuşta "Tahiyyât" okuyacak kadar durmak.
Namazın gerek şartlarının, gerekse rukünlerinin
hepsi farz olduğu için, bunlarsız farz namaz düşünülemez.
Birisi dahi bulunmazsa namaz batıl olur, yani tümden gider. Onun
için bunların herbiri hakkında biraz bilgi vermek gerekir.
Hükmî Pislikten (Hadesten) Temizlik
Temizlik bölümünde de gördüğümüz gibi hades, hükmî olan,
yani varsayılan pislik, ya da manevî olan pislik demektir ki.
cünüplük ve abdestsizlikten ibarettir. Buna göre âdeti ve lohusalığı
biten ve cünüp olan mükellefin yıkanması, abdesti
bulunmayanın da abdest alması, bunları yapamıyorsa
teyemmüm etmesi gerekir. Namaza ancak böyle başlayabilir.
Gerçek Pislikten (Necasetten) Temizlik
Namaz kılanın hem vücudu ve elbisesinin, hem de namaz kılacağı
yerin temiz olması demektir. Pis olan şeyler bölümünde kaba
ve hafif sayılan pislikleri görmüş, onların ne
kadarının namaza engel olacağını ve nasıl
temizleneceklerini anlatmıştık. Oraya bakılmalı.
Vücudundaki ya da elbisesindeki pisliği giderecek bir şey
bulamayan kimse, namazını çıplak değil, pis olan
elbise ile beraber kılar.
Avret Olan Yerlerini Örtmek
Namazda kadının yüz, el ve ayakları
dışındaki yerlerinden, erkeğin ise göbekle diz kapağı
arasından, bir organın dörtte biri kadar açık olması
namaza engeldir. Tenin rengini gösteren elbise, hiç giyilmemiş
gibidir. Elbisenin dar olup organları belli etmesi halinde, rengini göstermiyorsa
namaza engel değildir, ancak mekruhtur. Bu konu daha geniş
olarak "Avret ve Örtü" bölümünde ele alınacaktır.
Kıbleye Dönmek
Kıble; ön yön demektir. Namaz kılarken Kâbe'ye
dönüldügü için Kâbe'ye "Kıble" denmiştir. Kâbe
şu andaki Mekke sehrinde bulunan ve Allah'ın emriyle ilk defa
Hz. Ibrahim Peygamber (a.s.) tarafından yapılıp,
sonraları birkaç kez tamir gören, küp şeklinde dört duvar
bir yapıdır. Taşının ve maddesinin bir
olağanüstü yönü yoktur. Ancak duvarında Cennet'ten çıktığı
rivayet edilen Siyah Taş (Haceru'l-Esved) vardır ve Kâbe,
bütün dünya müslümanlarını bir noktaya yönelttigi için
"tevhid" in, yani Allah'ı birlemenin sembolüdür ve bu bakımdan
herşeyden daha değerlidir.
Kâbe'nin etrafında bulunanların kıblesi, Kâbe'nin
bizzat kendisidir. Kâbe'den uzaklarda olup onu göremeyecek olanların
kıblesi ise kâbe'nin bulunduğu yöndür. Tam Kâbe'ye isabet
edememeleri zarar vermez.
Namaz kılacağı yerde Kıble'nin hangi tarafa
olduğunu bilmeyen, soracak kimse de yoksa, kendi imkânları
oranında araştırma yapar ve kanaat ettiği yöne doğru
kılar. Kılarken görüşü değişirse, o yöne doğru
döner. Namaz bittikten sonra hata ettiğini anlasa da namazı
tekrarlamaz. Ama araştırma yapmadan rastgele bir yöne
dönmekle Kâbe'ye isabet ettirse dahi namazı caiz olmaz.
Düşman gibi bir şeyden korkan, hasta, bağlı, ya
da binek üzeride bulunan kimselerin, dönmeye güç yetirebildkleri
yön, kendi kıbleleridir.
Vakit
Her namazı kendi vaktinde kılmak şarttır. Sabah
namazının vakti; ikinci fecir, yani şafağın
doğuşundan Güneşin Doğuşuna kadar olan süre,
Öglenin vakti; zevâlden, yani gölgenin en kısa olup uzamaya
başladığı andan, her şeyin gölgesi, zevâl
gölgesi dışında, kendisinin iki misline
ulaştığı ana kadardır. Imam-ı Azam
dışındaki imamlara göre ise, herşeyin gölgesi,
zevâl gölgesi dışında, kendisinin bir misli olmasına
kadardır. Ikindinin vakti; ögle vaktinin bitiminden Güneşin
batışına kadarki süre, Akşamın vakti; Güneşin
batışından, batıdaki
kızıllığın ve onun arkasından beliren beyaz
şafağın kayboluşuna kadarki süre; Yatsının
ve vitrin vakti; Akşam vaktinin bitişinden, ikinci fecire, yani
şafağın doğuşuna kadarki süredir. Ancak vitir
yatsıdan önce kılınmaz. Bu vakitler Güneşe göre
hesaplandığı, Güneşin hareketleri de astronomi
ilmince bilinebildiği için, bunların takvime göse tesbiti daha
kolaydır.
Müstehap Vakitler:
Bazı vakitlerde namazı geciktirmek, ya da acele etmek müstehaptır:
Meselâ:
1. Sabah namazını; selâm verdiğinde abdest alıp
Fâtiha'dan başka kırk âyet okunacak bir namaz daha kılacak
zaman kalacak şekilde geciktirmek.
2. Ögleyi, yaz sıcaklarında gün ortası harareti geçinceye
kadar ertelemek.
3. Ikindiyi, Güneşin sararma zamanına kalmayacak kadar
geciktirmek.
4. Yatsıyi gecenin son üçte birine kadar geciktirmek.
5. Uyanabileceğinden eminse, vitri gecenin sonuna kadar
geciktirmek.
6. Kışın öğleyi acele kılmak.
7. Akşamı, yıldız
karışımından önce kılmak.
8. Bulutlu günlerde. ikindi ve yatsı namazlarını
acele kılmak.
9. Bulutlu günlerde ikindi ve yatsının
dışındaki namazları geciktirmek müstehaptır.
(Bu son iki madde zamanın takvimsiz hesaplanmasına göredir.)
Mekruh ya da Haram Vakitler:
Bazı vakitlerde namaz kılınmaz. Bunlar:
1. Güneş'in doğmaya başlamasından, bir
mızrak boyu yükselişine kadar. (Ülkemizde yaklaşık
45 dakika).
2. Öğleyin güneş tam tepede bulunduğu zaman, (ögleden
yaklaşık onbeş dakika öncesinden öğle ezanına
kadar.)
3. Güneş sararmaya başladığı andan
batıncaya kadar, (yaklaşık kırkbeş dakika). O
anda yalnız o günün ikindisinin farzı kılınabilir.
4. Sabah ve ikindi namazlarından sonra tavaf ve nafile
namazı kılmak. (Kaza ve cenaze namazı
kılınabilir, tilâvet secdesi yapılır).
5. Ikinci fecrin doğuşundan sabahın farzını
kılıncaya kadar, sabahın sünnetinden başka nafile
namaz kılmak.
6. Akşamın vaktinde, akşamı kılmadan önce
nafile kılmak.
7. Hutbe okunurken nafile kılmak.
8. Bayram günü bayram namazından önce namaz kılmak.
9. Arefe ve Müzdelife'den başka bir yerde, bir özürle de olsa
iki vakti birleştirerek kılmak.
Bunların ilk üçü haram, geri kalanları mekruhtur:
Niyyet
Namazın niyyeti, yapmakta olduğu hareketin namaz kılmak
olduğunu ve hangi namazı kılacağını
bilmekten ibarettir. Meselâ ikindi namazını kılmak için kıbleye
dönen bir adam tekbir için ellerini kaldırırken ikindinin,
meselâ, sünnetini düşünüp, kendisi için tekbir almakta olduğu
bu kılacağı namazın, ikindinin sünneti olduğuna
içinden karar vermesi niyyettir ve bu bir anlık meseledir. Dilden söylemesine
gerek olmadığı gibi bu güzel de değildir. Çünkü
niyyet kalbin işidir. Insanın dili birşey söylerken kalbi
başka şey söylerse, niyyet, dilinin dediği değil,
kalbinin dediğidir. Bu yüzden niyyeti kalbinden yapan, mutlaka
isabet eder, ama diliyle yapan kalbi başka şey söylerse isabet
etmeyebilir. Onun için eski âlimler dil ile niyyeti bid'at saymışlar
ve bunu, ne peygamber, ne onun arkadaşları, ne de onları
özleyen tâbiin yapmıştır. (bk. imam Rabbanî, Mektubât.)
Öyleyse biz de yapmamalıyız, demişlerdir. Gerçekten de
niyyetin dil ile yapılması, sadece son devir kitaplarında
ve ilmihallerinde görülen bir şeydir Oruç ve diğer ibadetler
için de durum aynıdır.
BaşlangıçTekbiri
Namaza, Allah'ın yüceliğini bildiren bir kelime ile
başlamak namazın şartlarındandır. Buna iftitah
(başlangıç) tekbiri ya da "tahrîme" denir. Niyyetin
hemen arkasından elleri kaldırırken "Allahû
Ekber" diyerek yapılır. Daha namaza başlarken, namaz
kılana Allah'ın en büyük olduğu söylettirilirken sanki;
namazının faydasını Allah'a yönelik sanma, O en
büyüktür, buna ihtiyacı yoktur, namaz yine senin içindir,
dedirtilmiş olur.
Ayakta Durmak (Kıyam)
Bir özrü olmayan mükellefin farz ve vacip olan namazları ayakta
kılması da farzdır. Nafile namazları ise ayakta
kılmak şart değildir, oturarak da kılabilir, ancak
sevabı daha az olur.
Kur'ân Okumak (Kiraat)
Farz namazların ilk iki rekatlarında Kur'ân-ı Kerîm'den
bir parça okumak da farzdır. Dolayısı ile bu farzın
yerine gelmesine yetecek kadar Kur'ân âyetini ezbere bilmek de farz olmuş
olur. Bu farz, Kur'ân'ın neresinden olursa olsun, üç kısa
âyet kadar okumakla yerine gelmiş olur. Meselâ her rekatta okunan
"fâtiha" ile bu farz da yerine getirilmiş olur. Bizzât
fâtihanın okunması ise ayrıca vaciptir. Yeri gelince görülecektir.
Rukû' (Eğilmek)
"Rukû" eğilmek demektir. Namazların her
rekatında en az eller dizlere ulaşacak kadar eğilmek
farzdır. Rukû, mükemmel şekliyle baş ile göğüs
yere paralel oluncaya kadar eğilmekle olur. Yalnız bu, erkek içindir.
Kadın ise sadece elleri dizlerine ulaşacak kadar egilir.
Secde
Namazın ana bölümlerinden biri de secdedir. Secde, Allah'ı
ululayarak alnı yere koymaktır. Bu kadarı farzdır.
Alınla beraber burnun da yere değmesi, ellerin de yere
konması vaciptir, yani secdenin tam ve mükemmel olması için
gereklidır.
Secde edilen yerin temiz ve katı olması gerekir. Pamuk, kar,
saman gibi yumuşak olup yerin sertliğini duyurmayan şeyler
üzerine secde yapılmaz. Ayrıca secde yeri, ayakların
basıldığı yerden yarım zira'dan, yani 20- 30
cm.'den yüksek olmamalıdır.
Son Oturuş
Kıldığı namaza göre son rekatın bitiminde
"tahiyyat" okuyacak kadar oturmak da farzdır.
Tahiyyatı okumak ise vaciptir. Yerinde görülecektir.
Buraya kadar sayılan altı temel, namazın ana iskeletini
oluşturor. Bunlardan biri dahi olmasa namaz batıl, yani
asılsız olur. Vacipler ise namazın ikinci derecede kuvvetli
bölümleridir. Farzları tamam olan bir namazın vacipleri
bulunmasa namaz sayılır, ancak eksik ve yaralı bereli bir
namaz olur. Vacipleri bilerek terkederse günah işlemiş olur,
ama namaz yine tamamdır. Vaciplerden sonra da sünnetler ve
müstehaplar gelir.