Ugur inanci
Ugur inancı da bundan önce saydığımız
batıl inançların akrabalarındandır ve Islâm'la kaldırılmıştır.
Kur'ân-ı Kerim'de ugursuzluktan sözeden üç âyet-i kerîme vardır
ve üçü de kâfirlerin uğursuz saymalarını anlatır.
(Yâ-sîn (36) 7 8; Neml (27) 47; A'raf (7) 131.) Bu bile, uğursuzluğun,
müslümanların işi olmadığını bize
anlatmaya yeter.
Konu iyice düşünülürse uğursuzluğun da,
nazarlık ve fal gibi inanç zayıflığından ve Islâm'ı
bilmemekten kaynaklandığı anlaşılır.
Çünkü bu, Isâm'ın kader inancıyla da çatışır.
Peygamberimiz, bir hadîslerinde uğursuzluk gütmenin şirk
olduğunu söylemiş, bir hadîslerinde de aynı sonuca varmak
üzere uğursuzluğun "Cibt"e, yani Allah'ın
dışında edinilen ilâhlara tapmak olduğunu haber
vermiştir. (Ebû Dâvûd, tib 23; Müsned NI/477, V/60; Ibn Hibbân
age. VN/ 646; Bir hadis-i şerifte de: "Bir kimseyi
uğursuzluk gütmesi bir ihtiyacından alıkoyarsa şirk
koşmuş olur" Münavî, Feyz VI/136 Ahmed ve Taberanî'den
Hasen.) Çünkü herhangi bir şeyi uğurlu ya da uğursuz
sayan insan, sanki o konudaki tesiri o şeye bağlamış
demektir. Halbuki, her şey Alah'ın dilemesi ve gücüyle olur.
Bu yüzden, her insanda bir parça da olsa uğursuz.sayma inancı
bulunduğunu, böyle bir şeyle karşıkarşıya
gelen insanın, yolundan dönmemesi gerektiğini söyleyen
hadîsten sonra Ibn Mes'ûd, bu tür uğursuzluk düşüncesinin
ilâcının "tevekkül" olduğunu söyler. (Ebû
Dâvûd, tib 24; Tirmizî, siyer 47; Ibn Mâce, tib 43; Müsned I/389,
438, 440.) Peygamber Efendimiz de böyle bir durumla karşılaşan
insanın; "Allühümme Lâ-ye'tî bi'l-Hasenâti illâ ente velâ
yedfe'ussevvyiâti illâ ente, velâ havle velâ kuvvete illâ bike"
yani. "Allahim iyilikler sadece senden gelir, kötülükleri de ancak
sen savabilirsin, her türlü güç ve kuvvet ancak sendendir" (Ebû
Dâvûd, tib 24.), demesini öğütler. Ibn Âbidîn: Uğursuzluk
gütme, mütevekkil müslümanların değil, yahudilerin bir sünnetidir,
der.( Geniş bilgi için bk. Ibn Âbidîn VI/363-64.)
Ancak Peygamberîmiz, "hüsnü tefe'ul"ü, yani meselâ, bir
iş yapmakta iken "Sehl" isimli birisinin gelmesiyle.
"eh, işimiz kolaylaştı" demeyi. olayları hep
müsbet yönleriyle değerlendirmeyi câiz görmüştür.
"Sehl", kolay demektir. Ya da "Mesut" isimli birisinin
kızına talip çıkması üzerine, "Haydi Allah
mesut etsin" diyerek talebini kabul etmek gibi. Yalnız böyle
yapmak gerekir denmiyor. bu tür davranışta zarar yoktur
deniyor. Yani son örnekte kızın babas : "madem ki,
kızımı Mesut isimli birisi istemiştir, öyleyse mesut
olacakları kesindir, kızımı vermem lâzım"
biçiminde düşünmemelidir. Yine rivayet edildiğine göre
Resulullah Efendiiniz (s.a.) "bir iş için çıktığında;
ey Râsid, ey Nacîh! gibi bir nîda duymak hoşuna giderdi". (Münavî,
Feyzû'I-Kadîr V/229 (Tirmizî ve Hâkîm'den Hasen).) Çünkü
"Râsid" yolu doğru olan, "Nâcih" de başaran
demektir. Bunları duymuş olmakla peşinde olduğu için
isabetli ve muvaffak olunacak bir iş olduğuna işaret görmüş
sezmiş olunabilirdi. Nakledildiğine göre : "Tefe'ul
ederdi, tatayyur etmezdi" (age. V/202 (Ahmed'den Hasen).) (Yani
söylediğimiz anlamda müsbet işaretlere değer verirdi, ama
uğursuzluk aramazdı. Yine aynı anlamda: "Güzel fe'li
severdi, tiyera'yi terih görürdü" (age. V/231 (Ibn Mâce ve
Hakîm'den sahih).) "Uğursuz sayan da uğursuz sayılan
da bizden değildir..." (age. V/385 (Taberâni'den. Hasen); (Ayrıca
bk. Ibn Abidin I/555). ) buyurdu.