Kadinin erkekten ayrildigi noktalar
Yıkanmada
Yıkanmayı (guslü) gerektiren durumlarda kadının 
 erkekten ayrıldıgi noktalar vardır. Âdetin ve lohusalığın 
 sona ermesi bunlardandır. Ihtilam (rüyada şehvetle 
 boşalma)'dan dolayı kadına da erkeğe de yıkanma 
 gerekir. Çünkü Allah Resülû (s.a.s.): "Kim rüyada cinsel ilişkide 
 bulunduğunu görür de uyandığında yaşlık 
 bulmazsa yıkanması gerekmez; ama kim uyandığında 
 yaşlık bulursa, rüya görmemiş olsa bile 
 yıkanması gerekir" (Ibn Kutluboga, Tahrîcu ehadîsi-l 
 Ihtiyâr 14.) buyurur. Ancak bu noktada kadın erkekten biraz 
 farklıdır, şöyle ki; kadın rüyada cima ettiğini 
 görür de uyandığında yaşlık bulamazsa; 
 uyandığı andaki durumuna bakar uyandığında 
 sırtüstü yatıyor idiyse yıkanması gerekir. Çünkü 
 kadından gelen akıntı bu tür yatışlarda geri kaçabilir 
 ve rüyadaki cimalarda genellikle akma olayı olur. Kadın 
 uyandığında eğer sırtüstü yatmiyor idiyse yıkanması 
 gerekmez. Çünkü akma olayı olmamıştır. Bu sebeple 
 yıkanmanın kadına farz olması için menisinin fercinin 
 dışına çıkması şarttır, çıkmazsa 
 yıkanması gerekmez, diyenler de vardır.
Ister elle, isterse herhangi bir aletle olsun, uyanıkken 
 şehvetle boşalma, erkeğin kamışının sünnet 
 yerine kadar olan kısmının, kadının fercine ya da 
 dübürüne girmesi, ölüm ve kâfirin müslüman olması gibi 
 durumlarda yıkanmanın gerekmesinde ise kadın ve erkek 
 eşittir.
Kadının fercine, erkeğin kamışından 
 başka bir şey sokulması halinde, seçkin görüşe göre 
 kadın şehvet duymuş, ya da bundan şehveti 
 kastetmiş ise yıkanması gerekir.
Kadının menisi sarı ve berraktır, erkeğin 
 menisi ise beyaz ve koyudur. Buna göre kadın cima edip 
 yıkandıktan sonra fercinden meni gelirse, kesinlikle kendi 
 menisi olduğu takdirde tekrar yıkanır, ama 
 kıldığı namazı iade etmez, şüpheli olduğu, 
 ya da erkeğin menisi geldiği takdirde ise bir şey gerekmez, 
 sadece abdest alır.
Erkek, kamışına bir bez sararak organlar birbirinin 
 sıcaklığını duymayacak şekilde 
 kamışın ferce sokulması halinde yıkanmak, 
 şehvet duymalarına bağlıdır. Duyuyorlarsa 
 yıkanmaları gerekir, duymuyorlarsa gerekmez. Fakat ihtiyat 
 olarak yıkanmalıdırlar. Ancak günümüzde korunma aracı 
 olarak kullanılan kılıf ya da prezervatiflerle 
 sokulması durumunda ise, şehvet duysun ya da duymasınlar, 
 yıkanmaları gerekir. Çünkü o sıcaklığı 
 olduğu gibi ileten ince ve hassas bir zardan ibarettir.
Kadın yıkanmada iç fercini değil, dış fercini 
 yıkamakla mükelleftir. Buna göre parmağını fercine 
 sokmaz.
Yıkanırken kadın, erkeğin zıddına, örük 
 halinde saçını çözmek ve içine kadar suyu ulaştırmak 
 zorunda değildir. Saçının dibini ıslatması 
 yeterlidir. Ancak saçı dağınık olur, ya da tomar 
 halde bağlı bulunursa tamamını ıslatmak 
 zorundadır. Diplerini ıslattıktan sonra kadın sarkan 
 saçlarını yıkamak zorunda değildir, diyenler de 
 vardır.
Kadın yıkanırken, kullanılmakta olan küpe deliğine 
 ve küpe atılmışsa suyun kolaylıkla girecegi küpe 
 deliğine suyu ulaştırmak zorundadır. Ulaşmada 
 kalbin kanaatine itibar edilir. Ancak delik kapanmış ve suyun 
 girmesi sivri birşey sokmadan mümkün olmaz hale gelmişse bunu 
 yapmakla mükellef değildir.
Kadının başını yıkaması kendisine 
 zarar veriyorsa yıkanmada başını sadece meshetmekle 
 yetinir. Yoksa bunu bahane ederek kocasının arzusunu geri 
 çeviremez.
Dimağında ya da dudağındaki oje, ruj v.s. boyalar, 
 suyu altlarına geçirmeyen bir tabaka oluşturduklarından 
 ötürü yıkanmaya engeldirler. Kına ve saç boyası ise böyle 
 değildir. Ancak dudak boyası da altına su geçirmeyen bir 
 tabaka oluşturmuyorsa o da yıkanmaya engel değildir. 
 Zeytinyağı gibi yağlı olması zarar vermez.
Bâkire olsun olmasın, bir kadına fercinin üzerinden cima 
 yapılsa ve fercin üzerine akan meni rahimine ulaşsa bu 
 kadının yıkanması gerekmez. Çünkü fercine birşey 
 girmiş değildir. (Ama bu durumda kadın da tahrik olur ve 
 orgazma ulaşırsa yıkanması gerekir, çünkü bu 
 durumda kadının menisi de akar. Menisi aktıktan sonra 
 yıkanması kesindir.)
Kadınların organlarının kendileri ya da bir 
 başkası târafından tahrik edilmesiyle doyuma 
 ulaşmaları hali de aynıdır. Onda da boşalma 
 olacağından bu yolla boşalan kadının da 
 yıkanması gerekir.
Ancak iki önceki maddede anlatılan ilişki sonucunda 
 kadın hamile kalırsa o ilişkiden dolayı 
 yıkanması gerektiği anlaşılmış olur, 
 yaptığı ibâdetleri iade eder. Çünkü hamile kalmakla kadında 
 da boşalma olduğu anlaşılmış olur.
Kadın on yaşlarındaki bir çocukla cima ederse kadının 
 yıkanması gerekir. Çocuğun yıkanması da tavsiye 
 edilir.
Cin geliyor, cima ediyoruz ve kocamla cima ederken duyduğum 
 tadı onunla cima ederken de duyuyorum, diyen kadının 
 yıkanması gerekmez. Çünkü yıkanmayı gerektiren 
 şey idhal (girdirme) ya da ihtilamdır. Bunlar onda yoktur. 
 (cinin yaptığı olsa olsa beynin cinsel ilişkiler 
 merkezini uyarmak suretiyle ona cima ediyor izlenimini vermektir). Ancak 
 boşalma (orgazm) olur ve menisi akarsa yıkanması gerekir.
Husyelerle (çekirdekler) cima yapılsa yapanın da 
 yapılanın da yıkanması gerekir.
Yıkanmayı gerektiren iki sebepten ötürü bir yıkanma 
 yeterlidir. Meselâ âdeti sona erdikten sonra yıkanmadan 
 kocasıyla cima eden kadının bir defa yıkanması 
 yeterlidir.
Ihtilam olma (rüyada boşalma) ya da eşiyle cima etme 
 sebebiyle cünüb olan ve yıkanması gereken kadının, 
 yıkanmadan âdet görmesi halinde yıkanmaması ve 
 yıkanmayı âdetin sonuna bırakması câizdir.
Yıkanma ile ilgili olarak burada söylediklerimiz çoğunlukla 
 sadece kadını ilgilendiren konulardır. Yoksa, yıkanma 
 için söylenecekler bunlardan ibaret değildir. Her iki tarafı 
 da ilgilendiren genel hükümler için bundan önceki "Yıkanma" 
 bölümüne bakılmalıdır.
Abdestte
Abdestin niteliği (keyfiyeti) aslında kadın için de 
 erkek için de aynıdır, ancak abdest için gerekli olan 
 şeyleri de abdestten sayarsak, bir noktada erkeklerin 
 kadınlardan ayrıldığını söyleyebiliriz. Bu 
 nokta Islâm Fıkhında "istibra" denen eylemdir. Kelime 
 anlamı, berati, yani kurtulmuş olmayı istemektir. Bununla, 
 idrarını yaptıktan sonra damlama ihtimalini ortadan 
 kaldırmak için alınacak tedbirler kastolunur ve erkekler için 
 kuvvetli bir vaciptir. Kadınların istibra yapmalarına gerek 
 yoktur. Çünkü onlarda idrardan sonra damlama ihtimalı olmaz.
Abdestte kadınla erkek arasında fark gibi görünen bir nokta 
 da avreti örtme meselesidir. Kadının kolları, 
 bacakları ve saçı da avret olduğu için o, abdestte 
 avretini mahremi olmayanlara göstermeyeceği bir tarz ve bir yer seçmek 
 zorundadır.
Namazda .
Kadınlar ezan okumazlar. Okurlarsa mekruh olur. Çünkü kadının 
 sesi avret değilse de fitneye sebep olabilir. Yani aslında Allah 
 için kıyama çağrı olan ezan, kadının 
 okuması halinde bazıları için duyguların 
 bozulmasına ve gıcıklamaya çağrı olabilir. 
 Kadının okuduğu ezanı tekrarlamak bir görüşe göre 
 güzel (müstehap), diğer bir görüşe göre ise vaciptir.
Kadınlar âdetli ve lohusa iken okunan ezana icabet etmezler. 
 Yani, ezan okunurken, söylenecek şeyleri söylemezler. Halbuki, 
 cünüp, ezana icabet eder.
Kâmet getirmek de kadınlar için ezan gibi mekruhtur.
Kadının avreti erkeğinkinden değişik 
 olduğu ve avreti örtmek namaz için gerekil (farz) olduğu için 
 bu noktada da kadınlar erkeklerden ayrılırlar. 
 Kadının ve erkeğin avretleri aynı 
 başlıkaltında incelendiğinden oraya 
 bakılmalıdır.
Kadınlar âdetli ve lohusa oldukları zaman namaz 
 kılmazlar ve bu sebeple kılmadıkları namazları 
 sonradan kaza da etmezler. Halbuki erkekler için imkân bulunduğu sürece 
 namaz kılmamak diye bir şey düşünülemez.
Namaza başlarken alınan tekbirde elleri kaldırma sünnetini 
 erkekler kulaklara kadar kaldırmakla yaparken kadınlar 
 omuzlarına kadar kaldırmakla yaparlar. Çünkü kadınların 
 kolları da avrettir, fazla kaldırmakla bu emir yerine 
 getirilmemiş olabilir. Ayrıca kadınlar tekbirde ellerini 
 yenlerinden de çıkarmazlar.
Namazın kıyamında (ayakta) erkekler ellerini göbek altında 
 birleştirip sağ elleriyle sol ellerini tutarlarken 
 kadınların göğüsleri üzerinde el bağlamaları 
 ve sağ ellerini sol ellerin üzerine, tutmaksızın 
 koymaları sünnettir. Bunun sebebi de avretin böylece daha iyi bir 
 tarzda kapatılmasıdır.
Namazın rukû'unda, erkekler dizlerini gergin tutar ve parmakları 
 açık şekilde elleriyle kavrarken kadınların, 
 dizlerini bükük bulundurup, ellerini, parmaklar aralıksız 
 şekilde sadece dizlerinin üzerine koymaları ve 
 sırtlarını erkeklerin tersine meyilli bulundurmaları 
 ve dirseklerini yanlarına yapıştırmaları da sünnettir. 
 Bunlar da bunun örtünmeye daha elverişli olmasındandır.
Secdede kadınlar karınlarını uyluklarına 
 yapıştırırlar, erkekler ise ayrı tutarlar.
Namazdaki oturuşta kadınlar erkeklerin tersine, "teverrük" 
 tarzında; sol kalçası üzerine oturup, iki ayağını 
 birden sağ tarafından çıkararak, uylukları biraz 
 birbiri üzerine, sağ bacak da sol bacak üzerine gelecek 
 şekilde otururlar.
Kadın erkeğe imam olamaz. Kadının kadına imam 
 olması da mekruh (nahoş)'tur. Buna rağmen kadın 
 kadına imam olursa önde değil, orta yerde olmak üzere aynı 
 safta bulunur.
Namazların sesli okunması gereken ya da câiz olan yerlerinde 
 kadınların sesli, yani, açıktan okumaları da caiz 
 değildir.
Sabah namazını ortalığın iyice seçileceği 
 aydınlığa kadar geciktirme demek olan "isfâr", 
 erkekler için müstehap (hoş) olmakla beraber, kadınlar için 
 müstehap değildir.
Kadınların namazı cemaatle kılmak için camilere 
 gitmeleri de hoş bir davranış değildir. Halbuki bu, 
 erkekler için kuvvetli bir sünnettir. Kadınların camiye 
 gitmelerinde iki sakınca vardır:
a) Fitneye sebep olmaları yani, kem göz ve kem düşüncelere
konu olmaları,
b) Allah'ın "evlerinizde oturun!" (Ahzâb (33) 33.)
emrine ters düşmeleri.
Allah Rasûlü: "Kadının odasında 
 kıldığı namazı, evinde 
 kıldığı namazından daha iyidir. 
 Odasının gizli bir köşesinde kıldığı 
 namazı da odasında kıldığı namazından 
 daha iyidir." (Beyhakî, es-Sünenü'l-kübrâ NI/131.) buyurmuştur. 
 Yani ne kadar çok sakınırsa o kadar iyi olur demektir. Bu 
 konuda farzlarla nafileler arasında fark yoktur. Yani teravihe 
 gitmeleri de hoş değildir. Yalnız bazı Islâm 
 alimleri, giriş çıkış kapıları ayrı 
 olduktan sonra özellikle yaşlı kadınların camiye 
 gitmelerinde sakınca olmamalıdır, demişlerdir. Ancak 
 gitmeleri halinde onların da edeplerine son derece dikkat etmeleri, 
 "cilbab" denen koyu ve süssüz dış elbiselerini 
 mutlaka üzerlerine almaları gerekir. Cenaze namazı için 
 evlerinden çıkmaları ise mekruh değildir. Çünkü 
 cemaatle kılınmayınca onun yerini alacak bir namaz yoktur. 
 Kadınların camiye gitme meselesini ayrıca ele 
 alacağız.
Namaz kıldırmakta olan birisine, imamlığa niyet 
 etmiş olsun ya da olmasın, bir erkeğin uyması ve 
 namazı cemaatle kılmaları caizdir. Halbuki, kadına da 
 kıldırmayı niyet etmemiş olması halinde 
 kadın ona uyup namazı beraber kılamazlar.
Kadınların cuma ve bayram namazlarını 
 kılmaları farz değildir, ama kılarlarsa olur.
Cemaatle namaz kılınması halinde kadınlar 
 erkeklerin ve varsa çocukların arkasında saf tutarlar. 
 Eğer aynı namazı beraberce kılmak şartıyla 
 kadın erkeklerin bulunduğu safta namaza durursa, 
 sağındaki solundaki ve arkasındaki erkeklerin namazı 
 boşa gider (fâsit olur).
Oruçta
Oruç, sabahtan akşama kadar, yememek, içmemek ve cinsel ilişkide 
 bulunmamak demek olduğundan, kadınla erkeğin oruçları 
 arasında bir fark yoktur. Bu yüzden farkı sadece 
 kadınların özel halleri ile ilgili konularda görebiliriz. 
 Meselâ kadın, âdetli yada lohusa olduğu günlere rastlayan 
 farz oruçlarını, sonradan kaza etmek üzere bırakır.
Kadının tutacağı nafile oruç kocasının 
 iznine bağlıdır. Çünkü o, kocasını haramdan 
 koruyan bir kalkandır. Bazan kocasının istekleri gündüze 
 rastlayabilir. Bu yüzden onun müsaadesi gerekir. (Aynı şey 
 karşı taraf için de geçerli değil midir? Bu konuda bir açıklama 
 görmedim. Bakara Sûresi 228. âyetinde: "Erkeklerin kadınlar 
 üzerindeki hakları gibi kadınların da erkekler üzerinde 
 hakları vardır." buyurulur. Bu âyetin ifadesine göre, kadınların 
 da kocalarına nafile oruç için izin verme, ya da vermeme hakkıvardır, 
 denilebilir. Fakat bu tür ani istekler ve böyle bir ihtiyaç konusunda 
 kadınların erkekler gibi olmaması, onlara böyle bir hak 
 verilmemesine sebep olmuş da olabilir. Mesele araştırmaya 
 muhtaçtır.)
Ramazan,da kuvvetli ve kifâye bir sünnet olan "îtikâf" 
 konusunda da kadınlar erkeklerden ayrılır. Itikâf, Allah'ın 
 rızasını kazanmak niyyetiyle cuma kılınan bir 
 camide kalmak demektir. Kadınların evlerinde namaz kılmak için 
 ayırdıkları bir yerleri varsa ancak orada itikafa 
 girebilirler. Böyle bir yer ayırmış değillerse 
 onların itikafları sahih olmaz. Evlerinde itikafa girmeleri 
 halinde de zaruri ihtiyaçları dışında 
 dışarı çıkamazlar.
Hacda
Hac için en az bir yolculuk (sefer) mesafesi kadar yol gitmek zorunda 
 olan kadının yanında kocası, ya da, nikâhı 
 kendisine ebediyyen haram olan bir mahremi bulunmalıdır. 
 Mahreminin de güvenilir, ergin, akıllı olması, mecusî ve 
 fâsık olmaması, kadın ihtiyar bile olsa mahreminin 
 kadın düşkünü birisi olmaması gerekir. Kendisine hac 
 farz olan ve böyle bir mahrem bulan kadını, kocası hacca 
 gitmekten alıkoyamaz. Çünkü Allah'a itaat, kocasının 
 hakkından önce gelir.
Kocasından boşanmış ya da kocası ölmüş 
 olan kadının hacca gidebilmesi için iddetinin bitmiş 
 olması gerekir. (Iddet bahsine bak.) Bunun için kendi memleketinden 
 hacca gidenlerin ayrılış tarihleri geçerlidir. O anda 
 iddeti sona ermeyen kadın o sene hacca gidemez.
Kadının, bir mahremiyle hacca gitmesi halinde mahreminin 
 masraflarını da karşılamak da ona düşer.
Kadınlar ihrama kendi elbiseleri içerisinde ve sadece niyyetle 
 girerler, erkekler gibi iki parça bez kullanmaları ve dikissiz 
 elbise giymeleri şart değildir.
Ihrama girdikten sonra söylenecek "telbiye" cümlesini 
 erkekler yüksek sesle söylerken kadınlar içlerinden okurlar.
Hac eylemleri sırasında kadınlar, erkeklerin aksine 
 başlarını örtmek zorundadırlar.
Mina'dan Mekke-i Mükerreme'ye inildiginde yapılan ve "veda 
 tavafı" da denen, taşralı için vacip tavafta, kadınlar 
 âdetli bulunurlarsa bu tavaf onların üzerinden düşer.
Haccın asıl unsurlarından (rükünlerinden) olan 
 "ifâda tavafi" da denen Ziyaret tavafında kadınlar, 
 erkekler gibi, "iztiba" denilen eylemi yapmazlar. 
 "iztiba" erkeklerin tavafa başlamadan önce omuzlarına 
 almış olduklan örtülerin birer ucunu sağ 
 koltuklarının altından alarak sol omuzlarının 
 üzerine atmalarıdır.
Kadınlar yine ziyaret tavafının ilk üç dönüşünde 
 (savt), erkekler gibi "remel" de yapmazlar. Remel; adımları 
 kısaltıp, omuzlan silkerek çalımlı bir sürat 
 gösterişi yapmaktır.
Safâ ve Merve tepeleri arasında sa'y yaparken erkekler için 
 gerekli olan iki yeşil direk arasında koşmak, kadınlar 
 için gerekli değildir.
Cihadda
Cihad'ın kelime anlamı yorucu gayret ve çaba demektir. Bir 
 yorum yapılmadan ve bir nitelik belirtilmeden tek başına 
 cihad dendiğinde, Allah'ın dinini yüceltmek amacıyla dine 
 karşı olanlarla yapılacak sıcak savaş 
 anlaşılır. Fıkıh kitaplarımızın 
 hepsi, bu anlamdaki cihadın, çok kuvvetli bir farz olduğunu söylerler. 
 Farz oluşu en güçlü delillerle sabit olduğu için cihadı 
 kabullenmeyenlerin kâfir olacaklarında söz birliği ederler.
Yine Islâmî kaynakların ittifakına göre cihad toptan savaş 
 emri verildiğinde herkese farz olur. Böyle bir seferberlik bulunmadığı 
 zamanlarda ise sadece savunmaya yetecek kadar kişiye farz olur.
Bu açıklamalarla cihadın bir güç ve kuvvet işi 
 olduğu anlaşıldığına göre o öncelikle 
 erkekler üzerine bir farz olmuş olur. Ancak sözü edilen 
 seferberlik durumunda kadınlar da cihada çıkmakla yükümlüdürler. 
 Bizim Istiklâl (kurtuluş) Harbimizde kadınların çok 
 büyük rolü olmuştur. Bu savaşta tırpanıyla, 
 baltasıyla savaşan, cephelere omuzunda mermi taşıyan 
 Nene Hatun'lar, Kara Fatma'lar dünyaca meşhur olmuşlardır. 
 Inançlarının ve namuslarının simgesi olan 
 örtülerini Moskofa, Yunan'a çiğnetmemek için çoğu 
 erkeklerden daha erkek olmuşlardır. Işte bu genel durumda, 
 kadın da cihad'a çıkar ve bunun için kocasının 
 iznine gerek duymaz. Ama böyle genel durumlar söz konusu olmadığında 
 kadın evinin kraliçesi olarak kalır. Savaşa çıkmaz.
Ancak her savaşta kadınların da bulunması ve 
 özellikle geri hizmetlerinde, tedavi ve pansuman işlerinde görev 
 almaları caizdir. Peygamber Efendimiz'in savaşlarında 
 kadınlar da bulunmuştur.
Düşman tarafta bulunan deli, çocuk, âma, kötürüm, kesik 
 kollu ve ihtiyar öldüiülmediği gibi kadın da öldürülmez, 
 hakaret edilmez. Ama bunlar da fiilen savaşa katılır veya 
 komutan olarak bulunurlarsa müstesna.
Kadınların cihad'a çıkmaları müslümanların 
 kamu yararına zarar getirecekse çıkmalarına izin verilmez.
Süngü harbi gibi yakın savaşta kadınların vurucu 
 güç olarak çıkmaları uygun değildir. Düşman eline 
 geçme ihtimalı olabilir, ya da mahremiyetlerine zarar gelebilir. 
 Aynı sebeple genç kadınların ve kızların 
 savaşa katılmaları da uygun görülmemiştir.
Kadının bu konumundan ötürü, "Kadınlara da cihad 
 var mıdır?" diye soran Aişe annemize, Peygamber 
 Efendimiz, "Kadınların cihadı öyle bir cihaddır 
 ki, onda vuruşma ve çâtışma yoktur. Evet 
 kadınların cihadı, şartlarına uygun olarak 
 yapılmış hacdır" buyurmuştur. (Buharî, 
 cezâu's-sayd 28; Nesâî, menâsik 4.)
Bir başka hadislerinde de Efendimiz: "Erkekler cihad 
 yapıp fazla sevap alıyor, bize cihad yok mu?" diye soran 
 bir kadına, "Kadınların cihadının, 
 kocalarının hakkına riayet etmek, bu arada, bir 
 zorunluluktan ötürü, birden fazla kadınla evlenirlerse buna tahammül 
 etmek olduğunu bildirmiştir. (Suyûtî, el-câmiu's-sağîr 
 (Feyzu'I-Kadîr ile) I/71 (Taberânî'den).)
Gerçekten de erkeklere farz olan cihadla, kadınların 
 üzerine evlenmek arasında büyük benzerlikler vardır. 
 Öncelikle her ikisi de katlanılması çok zor olaylardır. 
 Cihad'da erkek, canını pazara sürmüş durumdadır. 
 Çok evlilikte de kadın buna yakın duygular yaşar. Cihad'la 
 çok evlilik arasındaki bir yakınlık da, çok evliliğin 
 genellikle erkeklerin şehit olduğu ve azaldığı 
 cihad dönemlerinde gündeme gelmesidir.




 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.
 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.