Kahin
Falcılara, bakıcılara, gaibten haber veren kimselere 
 verilen isim Falcılık, bakıcılık sanatına da 
 "kehânet" denilir. Kâhin kelimesi arapça bir kelime olup çoğulu 
 "kehene" veya "kühhân" dır.
İslam'ın tebliğinden önce kâhinler geleceğe yönelik 
 bazı bilgileri haber verirler, kâinattaki gizli sırları 
 bildiklerini iddia ederlerdi.
Kâhinlerin cahiliyye toplumu içinde önemli yerleri vardı. 
 Onlara bazı hususlar sorulur, düşünceleri alınırdı. 
 Her kabilenin bir şâiri bir hatibi olduğu gibi, bir kâhini de 
 olurdu. Kâhinler, insanlar arasından anlaşmazlıkları 
 çözümler, rüyaların yorumunu yapar, işlenen suçların fâillerini 
 belirlerler, hırsızlık olaylarını açığa 
 çıkarırlardı.
Kâhinler, genellikle kabilenin ileri gelenleri arasından olurdu. 
 Kâhinllik babadan oğula da geçebilirdi. Kabilenin efendisi aynı 
 zamanda kâhini de olabiliyordu.
Gâibi yalnız Allah bilir. Yaratıkların gâibi bilme 
 iddiası kehânetten başka bir şey değildir. Sihir 
 yapmak, yıldızlardan hüküm çıkarmak, fal oklarına 
 inanmak (el-Mâide. 3/90) Islâm tarafından 
 yasaklanmıştır.
Kâhinlerin yardımcıları şeytanlardır. 
 Şeytanlar, gökyüzündeki meleklerin konuşmalarına kulak 
 misafiri olur, aldıkları bilgileri kahinlere 
 ulaştırırlardı. Kâhinler de bu bilgileri değişik 
 kılık ve kalıplara sokarak insanlara 
 aktarırlardı.
Gökyüzü meleklerin koruması altına alınmış; 
 şeytanların meleklere yaklaşması engellenmiştir. 
 Kur'an-ı Kerim'de bu durum şöyle açıklanmaktadır: 
 "Biz yakın göğü bir ziynetle, yıldızlarla süsledik. 
 Ve (göğü), itaat dışına çıkan her türlü 
 şeytandan korumak için (yıldızlarla donattık). Onlar, 
 (şeytanlar), Mele-i A'lâyı (melekler topluluğunu) 
 dinleyemezler; her taraftan atılırlar, kovulurlar. Onlar için 
 sürekli bir azab vardır. Yalnız (meleklerin 
 konuşmalarından) bir söz kapan olursa, onu da delici bir alev 
 takib eder" (es-Sâffat, 37/6-10)
Bu konuyla ilgili olarak ibn Abbas (r.a) şöyle buyurmaktadır: 
 "Melekler buluttan inerler, işlerini kendi aralarında görüşürler. 
 Bu arada şeytanlar kulak hırsızlığı 
 yaparlar. Işittiklerini kâhinlere gizlice ulaştırırlar. 
 Bu haberlerle beraber kendileri de yüzlerce yalan uydururlar" (Ahmed 
 b. Hanbel, I, 274).
Kur'ân-ı Kerim'de zikredilen ayetler, hadisi şeriflerle daha 
 bir açıklık kazanıyor. Olay daha iyi bir biçimde aydınlanıyor.
Kâhinler, anlatımlarında genellikle şairâneliği, 
 kısa ve özlü konuşmaları, secili kelimeleri tercih 
 ederler. Peygamberimizin bir hadisinde bu konuya işaret edilmiş 
 ve şöyle bir olay anlatılmıştır. Hüzeyl 
 kabilesinden iki kadın birbirleriyle kavga ederler. Birisi 
 diğerine taş atar. Kendisine taş atılan kadın hâmile 
 olup, karnındaki çocuğunu kaybeder Olay peygamberimize 
 anlatılır. Peygamberimiz de kadının ölen çocuğunun 
 diyetinin ödenmesine karar verir. Suçlu kadının velisi duruma 
 itiraz eder: "Ya Rasûlallah! Henüz yemeyen, içmeyen, söz 
 söylemeyen, sayha etmeyen çocuğun diyetiyle nasıl mahkum 
 olurum. Bunun benzeri hüküm batıl olur" der. Peygamberimiz, 
 adamın seçili konuşmasına dikkat çekerek onun hakkında 
 "bu adam kâhinler zümresindendir" buyurur (Buhârî, Tıbb, 
 46; Müslim, Kasâme, 36; Ebû Dâvud, Diyât, 19).
Sihirbazlık, remilcilik, müneccimlik, kahinliği birbirine 
 karıştırmamak gerekmektedir. Bunlar, her ne kadar 
 birbirlerine yakın şeylerse de aralarında 
 farklılıklar vardır. Islâm dini bunların hepsini 
 reddetmiş ve yasaklamıştır.
Kâhin bir meseleye hükmederken, vereceği karara razı 
 olmaları için her iki taraftan teminat (ücret) alırdı. Kâhinin 
 kararı kesin olmasına rağmen, yerine getirilmesi zorunlu 
 değildi. Haliyle bu karar örfî hukukun (töre hukukunun) belirlediği 
 bir karardır. Örfi hukukun belirlemesinde mal ve oğulların 
 etkisini düşünürsek, kâhinin vereceği hükümlerin kimin 
 yararına olduğu ortaya çıkar. Çünkü, Kâhin yaptığına 
 karşılık ücret alırdı. Mal ve oğulları 
 daha çok olanın vereceği ücretin fazla olacağı 
 bellidir. Böylece ezilen insanlar yine malum, yine mahkumdur. Zâlimler 
 zulümlerini meşrulaştıran kurumları çağlar boyu 
 sistemli bir şekilde gelıştırmişlerdir. Bu 
 kurumlar asırlar önce nasıl bir işlev görüyorsa, 
 şimdi de aynı işlevi görmektedirler.




 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.
 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.