Kalu bela
"Evet, dediler" anlamında bir akaid ve Kur'anî terim. 
 Bu terkiple Yüce Allah'ın insanları rubûbiyet ve ulûhiyetini 
 tanık kılarak onlardan buna dair söz almasıyla ilgili olay 
 kastedilir.
Bu olayla ilgili olarak Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: 
 "Rabbin, Âdemoğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini 
 almış ve onları kendilerine şahit tutarak; ?Ben 
 sizin Rabbiniz değil miyim?' (demişti). ?Evet (buna) 
 şahidiz,' dediler. Kıyamet günü: ?Biz bundan habersizdik' 
 demeyesiniz." (el-A'râf, 7/172).
Allah'ın insanlardan bu şekilde söz alması, Arapça 
 telaffuzuyla "Kalu belâ" şeklinde halk arasında 
 yaygınlaşmıştır.
Kur'ân-ı Kerim'de olay, Yahudilerden "Allah'a 
 karşı sadece gerçeği söyleyeceklerine dair Tevrat 
 üzerine söz alındığı" ifadesinden sonra sözkonusu 
 edilmektedir. Böylece Allah'ın ulûhiyyet ve rubûbiyetine dair 
 bütün insanlardan söz alınmış olduğu da 
 hatırlatılmış olmaktadır.
Allah Teâlâ'nın insanlardan söz almış olması ne 
 anlama gelir? Başka bir ifadeyle olay temsîlî midir, yoksa vakit 
 midir? Gerçekten Allah insanları toplayıp onlarla âyette 
 zikredildiği gibi karşılıklı konuşmuş 
 mudur?
Müfessirler bu konuda iki görüş ileri sürmüşlerdir. 
 Halef dediğimiz hicrî üçüncü asırdan sonra gelen âlimler 
 genelde olayın temsîlî olduğunu söylemişlerdir. Şöyle 
 ki:
Bu anlatılanlar temsilîdir. Yoksa, Allah ile ruhlar arasında 
 böyle bir soru ve cevap olayı cereyan etmiş değildir. 
 Ancak noksanlıklardan münezzeh yüce Allah, insanoğluna 
 verdiği akıl ve idrak vasıtasıyla bütün kâinatın 
 rabbı olduğunu, ayrıca birliğine delâlet eden tabiî 
 deliller aracılığıyla yaratıklarına sanki: 
 ?Benim sizin rabbiniz olduğuma ve benden başka ilah 
 bulunmadığına şehadet edin' demiş, onlar da hal 
 lisanıyla: "Evet sen bizim rabbimizsin ve senden başka ilah 
 yoktur, " demişlerdir. Insanların Allah tarafından mükemmel 
 bir şekilde donatılarak bilgi ve marifet sahibi 
 kılınmaları ve böylece Allah'ı rab olarak bilmeleri, 
 şehâdet ve itiraf anlamındadır. Kur'ân ve Sünnette, 
 Arapların dil üslûbunda bu şekilde sembolik anlatımlar 
 çoktur. Meselâ Allah'ın yere hitabı, bir de onların cevap 
 vermelerini anlatan şu âyet de böyledir: "Isteyerek veya 
 istemeyerek (varlığa) gelin, dedi. ?Isteyerek geldik' 
 dediler"(Fussilet, 41/11).
Bu görüşte olanlar, "Her doğan çocuk fıtrat 
 üzere doğar, sonra ebeveyni onu yahudileştirir veya 
 hristiyanlaştırır veya mecûsileştirir" (Buhârî, 
 Cenâiz, 92; Ebû Dâvud, Sünnet, 17) hadisinin de görüşlerini 
 destekledığını söylerler (Kurtubî, el-Cami'li 
 Ahkâmi'l-Kur'ân, Beyrut 1965, VII, 314; Mahmut Hicâzî, Furkan Tefsiri, 
 çev. M. Keskin, Istanbul 1988, II, 365).
Selefin görüşü ise, olayın sembolik değil, hakikat 
 üzere olduğu şeklindedir. Allah, insanların hepsini 
 babalarının sulhlerinden çıkarıp onları 
 amellerine göre kümelere ayırdı. Onlara insan suretini, 
 konuşma ve düşünme kabıliyetini verdi. Sonra onlardan söz 
 aldı ve kendilerini buna şahit tutarak bazı görüşlere 
 göre şahit tutulanlar meleklerdir: "Ben sizin rabbiniz 
 değil miyim?" diye sordu. Onlar da: "Evet (sen bizim 
 rabbimizsin)" dediler. Sonra Allah; "Hesap gününde bizim 
 bilgimiz yoktu" diyerek mazeret ileri sürmeyesiniz diye yerleri, 
 gökleri ve babanız Adem'i bu konuda şahitlik etmeğe çağırıyorum. 
 Benden başka ibadete layık birinin 
 bulunmadığını iyice belleyin. Bana herhangi bir 
 şeyi ortak koşmayın. Verdiğiz bu sözü size hatırlatacak 
 peygamber ve kitap göndereceğim dedi. Buna bütün insanlar: "Şehadet 
 ederiz ki, rabbimiz ve ilâhımız sadece sensin, senden 
 başka rab ve ilah yoktur" diye cevap verdiler.
Allah, insanlardan bu ahdi aldıktan sonra onları yok etti.
Bazıları, -ki halk arasında da yaygın olan budur- 
 insanların Allah'a bu şekilde söz vermelerinin ruhlar âleminde 
 gerçekleştiğini söylerler. Bu görüşün hiç bir mesnedi 
 yoktur.
Konuşmanın nasıl meydana geldiği ve meselenin 
 incelikleri bizim için gaybtır. Gaybın 
 nasıllığı üzerinde durulmaz. Nassların 
 bildirdiği kadarıyla yetinmek gerekir. Aslında bu gibi 
 meseleler üzerinde aklî değerlendirmeler yapsak bile kesin bir 
 sonuca varmamız mümkün değildir. Ayrıca belli bir 
 karıne bulunmadıkça nassları te'vil etmemiz, ya da temsili 
 olduklarını söylememiz de tutarlı bir tavır 
 değildir.
Ilimler, olayın ne zaman meydana geldiği konusunda da ihtilaf 
 etmişlerdir. Ancak temsilî olduğunu söylemeyenlerin tamamı, 
 bu olayın Hz. Âdem hayattayken meydana geldiği konusunda 
 ittifak etmişlerdir.
Müşriklerin çocuklarının, büluğ çağına 
 ulaşmadan ölmeleri durumunda Cennete gireceklerini söyleyenler, 
 "Kalu belâ" âyetini delil göstermişlerdir. Çünkü 
 çocuklar, büluğ çağına erinceye kadar, geçmişte 
 Allah'a verdikleri ahid üzerinedirler Ancak büluğ çağından 
 sonra, bu ahdin artık bir etkisi kalmamaktadır (Kurtubî, 
 a.g.e., VII, 317).




 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.
 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.