Nafile
Bağış, hibe, ganimet malı, zorunlu
olmaksızın yapılan iş. Farz veya vacib namazlar
dışında kalan ve Resûlullah (s.a.s)'ın
kıldığına dair rivayet bulunan namazlar demektir.
Bunlar da sünnet olan nâfileler ve mendup olan nafileler olmak üzere
ikiye ayrılır. Sünnet olan nâfile, Allah elçisinin yapmağa
devam ettiği ve ancak nâdir olarak yapmadığı kuvvetli
işlerdir. Kimi zaman bu işleri yapmamasının sebebi
insanlara farz olmadığını göstermektir. Mendup olan
nâfile ise, Hz. Peygamber'in bazan yapıp, bazan
yapmadığı, kuvvetli olmayan sünnetlerdir. Menduba
müstehap da denir.
Fıkıh usûlünde nâfile, sünnet, tatavvu, müstehap ve
ihsan terimleri "mendup"la eş anlamda kullanılır.
Nâfile ibadetleri aşağıdaki şekilde tasnif etmek mümkündür:
Müekked olan sünnetler:
Beş vakit namaza ve cuma namazına bağlı olarak
kılınan namazların bir bölümü müekked sünnettir. Bir
hadiste bu nitelikteki sünnetler şöyle belirlenmiştir:
"Her kim bir gün ve gecede, farz namazlar dışında on
iki rekat namaz kılarsa, Allah Teâlâ ona cennette bir ev bina
edecektir. Bunlar şu namazlardır: Sabah namazından önce
iki rekat, öğleden önce dört rekat, öğleden sonra iki rekat,
akşamdan sonra iki rekat ve yatsıdan sonra iki rekat"
(Tirmizi; Salât, 189; Nesâî, Kıyâmül-Leyl, 66; Ibn Mâce,
Ikâme, 100).
Namazlara bağlı olan müekked sünnetleri şu
şekilde sıralayabiliriz:
1. Sabah namazının farzından önce kılınan
iki rekatlık sünnet: Bu namaz en kuvvetli bir sünnettir. Hz.
Peygamber şöyle buyurmuştur: "Sizi atlar kovalasa da
sabah namazının iki rekat sünnetini terketmeyin" (Ahmed
b. Hanbel, II, 405). "Sabah namazının iki rekatısünneti
dünyadan ve dünyada bulunan herşeyden daha
hayırlıdır" (Müslim, MiŞâfirîn, 96, 97;
Tirmizî, Salât, 190). Hz. Âişe şöyle demiştir:
"Hz. Peygamber, sabah namazının iki rekatıgibi
başka hiç bir nâfile namaza devam etmemiştir" (Buhâri,
Teheccüd, 27; Müslim, MiŞâfirîn, 94; Ebû Dâvûd, Tatavvu', 2;
Ahmed b. Hanbel, VI, 43, 54, 170).
Başka bir sünnet kaza edilmezken, yukarıdaki hadisler
sebebiyle, sabah namazını kılamayan kişi aynı gün
zevalden önce onu kaza ederken sünnetini de birlikte kılar.
Diğer yandan ikinci rekatta bile imama yetişebileceğini
anlayan kimse önce sünneti kılar, daha sonra imama uyar.
2. Öğle veya cuma namazından önce kılınan dört
rekat namaz. Hz. Âişe şöyle demiştir: "Resûlullah
(s.a.s) öğleden önce dört, sabah namazından önce de iki
rekat namaz kılmayı terketmezdi" (Nesâî, Kıyâmü'l-Leyl,
56).
3. Öğle namazından sonraki iki rekât namaz. Bu iki rekat,
müekked sünnet olup, bunun dörde tamamlanması ise menduptur.
Cuma namazından sonra tek selâmla kılınan dört rekat
nâfile namaz da müekked sünnetlerdendir. Hadiste şöyle
buyurulur:
"Hz. Peygamber cuma namazından önce dört, cuma namazından
sonra dört rekat namaz kılar, rekatlar arasını selâm
ile ayırmazdı" (Zeylaî, Nasbur-Râve, II, 206).
4. Akşam namazından sonra iki rekât. Bu da Allah
elçisinin devam ettiği sünnetlerdendir.
5. Yatsı namazından sonra iki rekat. Bunun delili; Gün ve
gecede on iki rekat nâfile namaza devam eden için Allah Teâlâ'nın
cennette bir köşk bina edeceğini bildiren hadistir (Tirmizî,
Salât, 189; Nesâî, Kıyâmül-Leyl, 66; Ibn Mâce, Ikâme, 100).
6. Terâvih namazı: Bu namaz erkek ve kadın için müekked
sünnettir. Çünkü terâvih namazına hem Hz. Peygamber, hem de
ondan sonra raşid halîfeler ve ashab-ı kirâm devam etmişlerdir.
Terâvih namazını cemaatle kılmak sünnettir. Çünkü
Resûlullah (s.a.s), Ramazanın üçüncü, beşinci, yedinci ve
yirminci gecelerinde bu namazı mescitte cemaatle
kılmıştır. Sonra müminlere farz olur endişesiyle
mescide çıkıp kıldırmamıştır (Zeylaî,
a.g.e., II, 152; eş-Şevkânî, Neylül-Evtâr, III, 50 vd.;
ez-Zühayli, el-Fıkhul-Islâmî ve Edilletüh, Dimaşk
1405/1985, II, 43).
Terâvih namazı Ramazan ayına mahsus olup, yatsı
namazından sonra ve vitirden önce kılınır. Bu
namazın gece yarısından veya gecenin üçte birinden
sonraya bırakılması müstehaptır. Terâvih namazı
tek başına kılınabilir, fakat cemaatle
kılınması daha faziletlıdır.
Hanefilere göre, terâvih namazının rekat sayısı
yirmi olup bu sayı Hz. Ömer'in uygulamasına dayanır.
Çünkü Hz. Ömer halîfeliğinin sonuna doğru bu namazı
Mescid-i Nebevî'de Devlet başkanı olarak yirmi rekat
kıldırmıştır. Bu miktara sahabeden
karşı çıkan olmamıştır. Hz. Peygamber
şöyle buyurmuştur: "Benden sonra, benim sünnetimden ve
raşid halîfelerimin yolundan ayrılmayın" (Ebû
Dâvûd, Sünnet, 5; Tirmizî, Ilim, 16; Ibn Mâce, Mukaddime, 6;
Dârimî, Mukaddime, 16). Ebû Hanîfe'ye, Hz. Ömer'in yaptığı
uygulama sorulunca şöyle demiştir:
"Teravih kuvvetli bir sünnettir. Hz. Ömer onu kendiliğinden
çıkarmış değildir. O, bu konuda yeni bir şey
de icad etmedi. O, bunu ancak kendi bildiği bir delile dayanarak
yapmıştır. Resulullah (s.a.s)'den bir ahid olarak
yapmıştır" (ez-Zühaylî, a.g.e., II, 44).
Bazı hadis bilginleri ise Allah el-çisinin Ramazanda terâvihi
sekiz rekat olarak kıldığını tesbit
etmişlerdir. Bunun delili, Buhârî'nin ve başkalarının
Hz. Âişe'den naklettikleri şu hadistir:
"Hz. Peygamber ne Ramazanda ve ne de Ramazan
dışında on bir rekattan fazla nâfile namaz kılmamıştır"
(Buhârî, Teheccüd, 16; Terâvih, 1; Müslim, MiŞâfirîn, 125;
Tirmizî, Mevâkît, 208). Yine Ibn Hibbân, Sahîh'inde Câbir
(r.a)'den şu hadisi rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber
kendilerine sekizrekat namaz kıldırdıktan sonra vitir
namazını kıldırmıştır"
(eş-Şevkânî, a.g.e., III, 53). Bu duruma göre, terâvih
namazının sekizrekatının müekked sünnet olduğunda
şüphe yoktur. Ibnül-Hümâm gibi bazı bilginler ise
sekizrekattan fazlasının müstehap olduğunu söylemişlerdir.
Bu durum yatsı namazının farzından sonra dört rekat
nâfile namaz kılmaya benzer ki, bunun da ilk rekatımüekked
sünnet, iki rekatıda müstehap olur (Ibnül-Hümâm,
Fethul-Kadîr, Mısır 1316/1898, I, 333, 334).
Gayrı Müekked Sünnetler:
Hz. Peygamber'in kesintisiz devam etmediği ve bazan
terkettiği sünnetler olup bunlara mendup da denir. Bu namazlar
şunlardır:
1. Ikindi namazından önce tek selamla kılınan dört
rekat namaz. Resulullah (s.a.s) bu namaz hakkında şöyle
buyurmuştur: "Ikindi namazından önce dört rekat namaz kılan
kimseye Allah rahmet etsin" (Tirmizî, Salât, 301).
2. Yatsı: namazından önce kılınan dört rekat
namaz. Hz. Âişe (r.anha)'den şöyle dediği
nakledilmiştir:
"Hz. Peygamber, yatsıdan önce dört rekat namaz kılardı"
(Zeylaî, a.g.e., II, 145 vd.; eş-Şevkânî, a.g.e., III, 18).
3. Evvâbîn namazı: Evvâbîn, evvâb kelimesinin çoğulu
olup, Allah Teâlâ'ya çokça yönelen kişi anlamına gelir.
Iki ilâ altı rekata kadar kılınabilir. Bir, iki veya
üç selâmla kılmak mümkündür. Hz. Peygamber, akşam
namazından sonra altı rekat namaz kılınan evvâbînden
sayılacağını bildirmiş ve arkasından
şu ayeti okumuştur: "Eğer siz iyi olursanız,
şunu iyi bilin ki Allah kötülükten yüz çevirerek tevbeye
yönelenleri (evvâbîn) son derece bağışlayıcıdır"
(el-Isrâ,17/25; Ibn Kesîr, Tefsîr; Istanbul 1985, V, 64, 65; eş-Şürünbülâlî,
Merâkıl-Felâh, Istanbul 1984, s. 74).
Bunlar farz namazlara tabi olan nafile namazlardır.
Bağımsız Nâfile (Mendup) Namazlar:
Beş vakitteki farz namazların sünnetlerinden başka
bir takım nâfile namazlar daha vardır ki bunlar, müstehap,
mendup veya tatavvu' adı verilen nâfilelerdir:
1. Kuşluk namazı
En az iki rekat olup, sağlam görüşe göre, dört veya
sekize kadar kılınabilir. Mendup bir namazdır. Vakti, güneşin
bir mızrak boyu yükselmesi ile başlayıp, zeval vaktine
yirmi dakika veya yarım saat kalıncaya kadar devam eder. Hz.
Âişe'den şöyle dediği nakledilmiştir:
"Resulullah (s.a.s) kuşluk namazını ikiser ikiser, dört
rekat olarak kılar, birinci selâmdan sonra dünya sözleri konuşmazdı"
(es-San'ânî, Sübülü's-Selâm, Kahire 1950, II, 16). Müslim'in
rivayeti ise şöyledir: "Hz. Peygamber kuşluk
namazını dört rekat olarak ve Allah'ın dilediği
kadar ilâvede bulunarak kılardı".
2. Teheccüd namazı
Yatsı namazından sonra daha uyumadan veya kısa bir
uykudan sonra kalkıp kılınacak nâfile namaza "gece
namazı (salatül-leyl)" denir. Bir süre uyuduktan sonra,
gecenin yarısından imsak vaktine kadar kalkılıp
kılınırsa "teheccüd" adını
alır. Teheccüd namazı iki rekattan sekizrekata kadardır.
Her iki rekatta bir selam verilmesi daha faziletlidır.
Teheccüd namazı Hz. Peygamber'e farzdır. Kur'an-ı
Kerim'de şöyle buyurulur: "Ey Muhammed! Gecenin bir
bölümünde uyanıp, sırf sana mahsus fazla bir ibadet olmak
üzere, Kur'an'la gece namazı kıl. Rabbinin seni Makam-ı
Mahmuda erdireceğini umabilirsin" (el-Isrâ,17/79). Bu namaz
diğer müslümanlara sünnet veya müstehap derecesindedir.
Teheccüd namazına diğer müminleri de teşvik eden
ayet (bk. el-Müzzemmil, 73/20; es-Secde, 32/16; el-Furkân, 25/63, 64;
ez-Zâriyât, 51/17, 18; Âli Imrân, 3/16, 17) ve hadisler vardır.
Abdullah b. Ömer (r.a)'nın kendisini rüyada cehennemde görmesi
ve bir meleğin yaklaşarak "korkma" demesini
Resulullah (s.a.s)'a anlatması üzerine, Allah elçisi şöyle
buyurmuştur:" Abdullah ne iyi adamdır. Fakat kalkıp
gece namazı kılmayı âdet edinseydi ne iyi olurdu ".
Abdullah b. Ömer, bundan sonra gece uykusunu azaltmıştır.
Buradan teheccüd namazına devam eden her ferdin iyi olarak
anılmaya lâyık olduğu anlaşılır (ez-Zebîdî,
Sahîh-ı Buhârî Muhtaşarı Tecrid-i Sarıh
Tercemesi, Ankara 1982, IV, 29, 30, H. No: 576). Başka bir hadiste
şöyle buyurulur:
"Gece namazına devam edin. Çünkü gece namazı
kılmak sizden önceki salih kulların âdetidir. Rabbinize karşı
bir taattır, kötülükleri örtücü ve günah işlemekten
alıkoyucudur" (Tirmizî, Deavât, 101).
3. Abdest namazı
Abdestten veya gusül abdestinden sonra vakit elverişli ise,
yaşlık kuruyacak kadar bir süre geçmeden iki rekat namaz kılınması
menduptur. Hadiste şöyle buyurulmuştur:" Her kim abdest
alır, abdesti güzel yapar, sonra kalkıp iki rekat namaz
kılarsa ve bu iki rekata kalbiyle yönelirse, o kimseye cennet
vacib olur" (Buhârî, Vüdû, 24; Müslim, Tahâre, 5, 6,17; Ebû
Dâvûd, Tahare, 65).
4. Tahiyyetül-Mescid namazı Tahiyye, selâm vermek demektir.
Tahiyyetül-Mescid de; mescide selâm vermek anlamına gelir.
Mescide ilk giren kimsenin, Mescidin Rabbine selâm vermek ve O'nu
yüceltmek amacıyla iki rekat namaz kılması menduptur.
Bir günde, ta'lim, teallüm vb. sebeplerle bir kaç kere mescide girmek
zorunda olan kimselerin bu namazı ilk girişte bir kere
kılması yeterlidir.
Hadiste şöyle buyurulur: "Sizden her kim mescide girerse
iki rekat namaz kılmadan oturmasın" (Buhârî, Salât,
60, Teheccüd, 35; Müslim, MiŞâfirîn, 69, 70; Tirmizî, Salât,
118).
Bir mescide girip meşguliyetinden veya vaktin
darlığından ya da kerahetinden ötürü
tahiyyetül-mescid yapamayacak kimse şu duayı okumayı
yeterli ve müstehap görülmüştür:
Sübhânellah vel-Hamdûlillah ve la ilahe illallahü vellahu
ekber"
Anlamı: "Allahı her türlü noksan sıfatlardan
tenzih ederim. Hamd Allah'a mahsustur. Allah'tan başka hiç bir
ilah yoktur. Allah herşeyden yücedir". Diğer yandan, bir
mescidde her hangi bir namazı kılmak veya orada bir farzı
kılmak için imama uymak niyetiyle girmek de tahiyyetül-mescid
yerine geçer.
5. Istihare namazı
Istihâre; bir şeyin hayırlı olanını istemek
demektir. Istihâre namazı, nasıl hareket edileceği
bilinemeyen mübah işlerde manevi bir işarete nail olmak için
kılınan iki rekatlık bir namazdır. Cabir b. Abdullah
(r.a) şöyle demiştir: "Hz. Peygamber bütün işlerde
bize Kur'an'dan bir sûre öğretir gibi istihâreyi öğretir
ve şöyle buyururdu: "Sizden biri bir iş yapmak
istediği vakit, farz dışında iki rekat namaz
kılsın ve istihâre duasını okusun" (bk. Buhârî,
Teheccüd, 25; Deavât, 49; Tevhîd,10; Tirmizî, Vitr, 18; Ibn Mâce,
Ikâme, I, 18; Ahmed b. Hanbel, III, 344).
Istihâre duasından sonra kıbleye yönelerek yatılır,
(Dua için bk. "istihare" maddesi; Hamdi Döndüren,
Delilleriyle Islâm Ilmihali, Istanbul 1991, 350, 351).
6. Tesbih namazı
Dört rekatlı bir namaz olup her rekatta Fâtiha ve bir sûre
okunur. Bir veya iki selâmla tamamlanır. Bu namazda üç yüz kere
şu tesbih duası okunur: "Sübhanallahi vel-hamdü
Lillâhi ve lâ ilâhe illallâhü vellahü ekber ve !â havle velâ
kuvvete illâ billâhil-aliyyıl-azîm "
Anlamı: "Allahı her türlü noksan sıfatlardan
tenzih ederim. Hamd Allah'a mahsustur. Allah'dan başka hiç bir
ilâh yoktur. Allah herşeyden yücedir. Büyük ve yüce olan
Allah'dan başka hiç bir güç ve kudret sahibi yoktur ".
Hz. Peygamber amcası Abbas (r.a)'a kendisini Allah'a
yaklaştıracak bir ameli bildirmek için tesbih namazını
talim buyurmuş ve eğer bu namazı kılarsa, günahları
kum yığınları kadar çok olsa bile Allah'ın
bunları mağfiret edeceğini bildirmiştir. Bu
namazı her gün, bu olmazsa cuma günü, bu olmazsa ayda veya yılda
bir kere, başka rivayette, ömründe bir defa kılmasını
tavsiye etmiştir (Tirmizî, Vitr,19; Ibn Mâce, Ikame,190; Ebû
Dâvûd, Tatavvu', 14 ve "Namaz" maddesi).
7. Hâcet namazı
Dünyevî ve uhrevî isteği olan kimse abdest alır,
yatsı namazından sonra iki veya dört rekat, başka bir görüşe
göre on iki rekat namaz kılar, sonra Allah Teâlâ'ya senâda ve
Hz. Peygambere salatü selâmda bulunur, bundan sonra hâcet duasını
okuyup, isteğinin gerçekleşmesini Yüce Allah'dan ister.
Abdullah b. Ebî Evfâ (r.a)'dan nakledildiğine göre,
Rasûlüllah (s.a.s) şöyle buyurmuştur: Her kimin Allah'dan
bir dileği olursa veya insanlardan bir isteği olursa, önce
abdest alıp iki rekat namaz kılsın, sonra Allaha hamd ve
senada bulunsun ve Hz. Peygambere salatü selâm getirsin. Sonra şu
duayı okusun: "Lâ ilâhe illallahul-halîmül-kerîm.
Sübhânellahi Rabbil-arşil-azîm. el-Hamdü lillâhi
Rabbil-âlemin, nes'elüke mûcibâti rahmetike ve azâime mağfiretike
vel-ganîmete min külli birrin ve's-selâmete min külli ismin. Lâ
teda'lî zenben illâ gafertehû ve lâ hemmen illâ mezahtehû ve lâ
hâcete hiye leke rızan illâ kadaytehâ yâ erhamerrâhimîn
".
Anlamı: "Halîm ve kerîm olan Allah'dan başka ilâh
yoktur. Yüce arşın Rabbi olan Allah'ı tesbih ederim.
Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. Allah'ım! Rahmetini
gerektiren şeyleri, kesin affını, her iyıliği
elde etmeyi, her günahtan uzak olmayı senden dilerim.
Affetmediğin hiç bir günah, feraha çıkarmadığın
hiç bir tasa, senin rızana uygun olan hiç bir ihtiyacı da
karşılamadan bırakma. Ey merhametlilerin en merhametlisi
olan Allahım" (Tirmizî, Vitr,17; Ibn Mâce, 189; Hamdi
Döndüren, a.g.e., s. 352, 353).
8. Yolculuk namazı
Bir müslümanın yola çıkacağı veya yoldan döndüğü
zaman iki rekat namaz kılması menduptur. Hz. Peygamber
yolculuktan gündüz kuşluk vakti döner, Mescid-i Nebevî'ye
giderek iki rekat namaz kılar, orada bir süre otururdu" (bk.
Buhârî, Salât, 59; Cihâd, 198).
9. İstiska (Yağmur İsteme) namazı
Şiddetli kuraklık hüküm süren zamanlarda yağmur
duası yapılır. Çünkü Kur'an'da Nûh, Mûsâ ve Hûd
peygamberlerin kavimlerine su verilmesi için yaptıkları
dualardan söz edilir (bk. Nûh, 71/10-12;.el Bakara, 2/60).
Enes b. Malık (r.a)ten rivayete göre, Allah Rasûlü cuma
hutbesi irad ederken, şiddetli kuraklığın hüküm
sürdüğünü, ürünün ve hayvanların telef olduğunu söyleyen
bir adamın isteği üzerine; Allahım bize su ver,
Allah'ım bize su ver" diye dua etmiştir. Bunun üzerine
gökte hiç bulut yokken, birden bulutlar belirmiş ve yağmur
yağmaya başlamıştır. Bir hafta süren yağmurlar
âfet halini almaya başlayınca, ertesi hafta aynı
adamın yağmurun kesilmesini istemesi üzerine Allah'ın
Resulü şöyle dua etmiştir: Allah'ım! Yağmuru
üzerimize değil, çevremize, dağlara, tepelere, vadilere ve
ağaçlı yerlere ver". Bu dua ile yağmur
kesilmiştir (Buhârî, Istiskâ, 6; Müslim, Istiskâ, 8).
Ebû Hanîfe'ye göre istiska; dua ve istiğfardan ibarettir. Bu
yüzden bu dua özel bir namaz kılmadan ve hutbe okumadan yerine
getirilebilir. Ebû Yûsuf ve Imam Muhammed'e göre ise, yağmur
duası namazının, ihtiyaç varsa, hazarda veya seferde kılınması
menduptur. Yağmur gecikirse bu dua günler boyu tekrarlanır.
Çünkü Allah Teâlâ duada ısrarlı olanları sever (bk.
el-Kasânî, el-Bedâyi', I, 282; Ibnül-Hümâm, Fethul-Kadîr, I, 437;
Ibn Abidîn, Reddül-Muhtar, I, 790 vd.; Hamdi Döndüren, Delilleriyle
Islâm Ilmihali, Istanbul 1991, s. 353 vd.).
10. Küsûf namazı Güneş tutulmasına "küsûf",
ay tutulmasına "husûf" denir. Güneş tutulduğu
zaman, bir beldede cuma namazını kıldıran imam,
ezansız ve kametsiz olarak en az iki rekat namaz
kıldırır. Ebû Hanife'ye göre bu namaz gizli, Ebû Yusuf
ve Imam Muhammed'e göre açıktan kıraatla
kılınır.
Hz. Peygamber güneş tutulduğu zaman iki rekat namaz
kıldırmış ve arkasından şöyle buyurmuştur:
"Bu olaylar Allah'ın büyüklüğünü gösteren
delillerdir. Allah Teâlâ bunlarla kullarını korkutmak
istiyor. Bunları gördüğünüz zaman, en son kıldığınız
farz namaz gibi namaz kılın " (Buhârî, Küsûf, 1,17;
Ebû Dâvûd, Istiskâ, 4, 9, Sünnet, 9; Nesâî, Küsûf, 5, 12, 14,
16, 24).
11. Husüf namazı Ay tutulduğu zaman müslümanların
evlerinde teker teker bir halde ve küsûf namazı gibi gizli veya açıktan
iki ya da dört rekat namaz kılmaları menduptur. Ebû
Hanîfe'ye göre, bu namazın camide cemaatle
kılınması sünnette yoktur. Imam Şâfiî ve Ahmed b.
Hanbel ile bazı hadis bilginlerine göre, cemaatle kılınır.
Ay tutulması gece olabileceği için cemaatin camide toplanıp
toplu namaz kılmasında güçlük vardır (el-Kâsânî,
a.g.e., I, 282; eş-Şürünbülâlî, Merâkı'f-Felâh,
92).
Nâfile veya mendup sayılan amellerin amacını
eş-Şatıbî şöyle açıklar:
1. Hz. Peygamber'den sünnet olarak gelen her mendup, farz ve vacib
ibadetlerin ikmali ve korunması için yardımcıdır.
Çünkü nâfile ibadetler insanı farzları edaya
hazırlar. Nâfile ibadetleri ihmal eden farzları da ihmale
maruz kalır. Bazı mendupların kendi cinsinden farklı
ibadet vardır. Beş vakit namazın sünnetleri, nâfile
oruç, nâfile hac ve sadakalar gibi. Bazılarının da
benzeri ibadet bulunmaz. Namaz için güzel elbise giyinmek, iftarı
acele yapmak, sahuru geciktirmek gibi. Bunların da farz ibadeti
desteklediği görülür. Sözgelimi, iftarı acele yapmak,
sahuru geciktirmek orucu kolaylaştırır ve
şahsın bu ibadeti sürekli olarak yapmasını
sağlar. Allah katında, az da olsa, ibadetin sürekli olanı
makbuldür.
2. Mendup tek tek değil, bütünüyle yapılması
gereken bir sünnettir. Nitekim sünnet-i müekkedeleri Hz. Peygamber
ara sıra terketmiştir. Bu yüzden insan bazı darlık
zamanlarında terkedebilir. Kaza edilmemeleri de bunu gösterir.
Ancak toptan terkedemez. Meselâ; ezanı sürekli olarak terketmek
caiz değildir. Bir ülkenin insanları ezanı sürekli
olarak bırakmışlarsa, onlara bunu zorla okutmak gerekir.
Yine bir kimse tamamen cemaati terkedemez. Çünkü Hz. Peygamber;
"Bir kimse üç günden fazla cemaati terk ederse kalbi
mühürlenir" (Ibn Mâce, Mesâcid, 17) buyurmuştur. Evlenme
de böyledir... Bazı hallerde fertler evlenmeyebilir, ancak toplum
olarak bunu bırakamazlar, aksi takdirde toplum yok olur
(eş-Şâtıbî, el-Muvâfakât, Ticariye baskısı,
Kahire, t.y., I, 132, 133, 151; M. Ebû Zehra, Usûlül-Fıkh, t.y.,
40 vd.).