Kaza-kader
"Kaza ve Kader" şeklinde geçer. Bu iki kelime 
 birbirinin gereği ve tamamlayıcısı gibidir. Bazı 
 Hadislerde, "Kadere Iman", Hayrı ile Şerri ile kadere 
 iman" diye geçmekte ise de çok de fa bir arada kullanılmaktadır. 
 Ancak genellikle Eş'arîler "Kaza ve Kader", Mâturidîler 
 ise "Kader ve Kaza" diye zikrederler. Bu kullanış, 
 Kur'ân-ı Kerimde bir çok âyetlerde, ayrı yerlerde ve 
 farklı anlamlarda geçen "kaza" ve "kader" 
 kelimelerine verilen değişik anlamlardan ileri gelmektedir. 
 Önemli olan; bu manaları iyi anlamak ve herşeyin Allahu Teâlâ'nın 
 ezelde takdir ve tayin ettiği kaderine, yani ilahi ölçüye uygun 
 olarak kaza şeklinde meydana geldiğine kesinlikle iman etmektir. 
 Çünkü Islâm inançlarına göre her şeyin "takdir'i 
 ilahi" ile yani "ilâhî kadere" uygun olarak yeri ve zamanı 
 geldiğine, yani yaratıldığına inanmak 
 şarttır. Ancak kader konusu kelâm âlimleri ve Islâm düşünürleri 
 arasında derin görüş ayrılıklarına ve çetin 
 tartışmalara sebeb olan, anlaşılması ve 
 çözümü çok zor bir mesele, hatta bazılarınca "Ilâhî 
 bir sır" olarak kabul edilmektedir. Gerçek şudur ki; 
 Selefiyye, Muhaddisler ve Ehl-i Sünnet Kelamcılarının 
 ortak görüşüne göre, Allahu Teâlâ'ya ve onun, ilim, irade, 
 kudret ve tekvin sıfatlarına iman, "kaza ve kadere 
 iman" etmeyi de gerektirir. Çünkü lugat ve ıstılah 
 manalarını açıklayınca 
 anlaşılacağı gibi, "kader" Hak Teâlâ'nın 
 "Ilim" ve "Irade" sıfatlarına, 
 "kaza" da "Kudret" ve "Tekvin" 
 sıfatına dayanır. Yani bu sıfatlara inanmanın 
 kesin sonucu ve gereğidir. Bu esasa dayanılarak ve Islâm 
 inançları arasındaki önemli yeri dikkate alınarak, bir 
 de, peygamberimiz (s.a.s)'in meşhur "Cibril Hadisi" de, 
 naklı delil sayılarak "Kaza ve Kadere Iman" 
 ayrıca belirtilmiş ve "Iman Esasları" 
 arasında altıncı esas kabul edilmiştir. Nitekim 
 bazı sahih ve meşhur hadislerle beraber (Buharî, el-kader; 
 Müslim, el-iman) bir çok âyet-i kerimede her şeyi ilâhî takdire, 
 tabi olduğu ve Allah'u Teâlâ'nın Kudretinin ve hükmünün 
 (kazasının) bir gereği olarak 
 yaratıldığına işaret olunmuştur. Kaza ve 
 kader kelimelerinin lugat ve Kur'an âyetlerinde geçen değişik 
 anlamları ile, Mâturîdilere ve Eş'arîlere göre terim manaları 
 şöyle açıklanabilir:
"Ka-de-re" kökünden gelen kader; lugatta; "ölçü, 
 ölçme, miktar, bir şeyi ölçerek belirli bir ölçüye göre 
 yapmak, onu takdir ederek tayin ve tahsis etmek", anlamlarına 
 gelir. Rağıb el-Isfehanî'ye göre "kader ve takdir" 
 bir şeyin miktarını ve sınırını 
 bildirir (el-Müfredad, s.403). Yani Kader; her hangi bir şeyin 
 mahiyetini gösteren ve sınırlayan bir ölçüdür. Nitekim her 
 şey "ilâhî bir ölçü"ye bağlı olarak ezelde 
 takdir ve tayin edilmiştir. Mesela: buğday tohumu veya hurma 
 çekirdeği kendilerine özgü öyle bir ölçü ve belirli 
 özelliklerle takdir ve tayin edilmiştir ki birincisinden yalnız 
 buğday, diğerinden yalnız hurma ağacı 
 yetişir, başka bir şey yetişmez. Her nebatın her 
 ağacın veya hayvanın tohumu da öyledir. O halde kader; bu 
 âlemin ve ondaki bütün varlıkların ilâhî hikmete göre 
 yaratılmasında ve varlığının devamında 
 esas olan "Ilâhî bir ölçü, Ilâhî bir kanun" dur.
Kader kelimesi Kur'an-ı Kerim'de "masdar" ve 
 "fiil" olarak geçmektedir. "Şüphesiz biz, her 
 şeyi(n mahiyetini) belirli bir ölçüye (kadere, ilâhi takdire) 
 göre yarattık" (el-Kamer, 54/49) âyetinde mastar; 
 "...(Allah) herşeyi yaratmış ve her birisine belirli 
 bir nizam vererek onun kaderini takdir ve tayın etmiştir" 
 (el-Furkan, 25/2). Yani, yaratılacak şeylerin bütün 
 özelliklerini, yerini ve zamanını Hak veya batıl, 
 hayır veya şer, sevap veya ikab olacağını ezelde 
 tayin ve tespit etmiştir anlamını ihtiva eden âyette de 
 fiil olarak kullanılmıştır.
"Kaza" kelimesine gelince: lugatta; "bir şeyi 
 sonuna getirerek hükme bağlamak", yani onun sözle veya 
 hareketle tamamlanması, "fiillerin zamanında 
 yaratılması"dır.
Bu kelime Kur'an'ı Kerim'de "mastar" olarak değil, 
 "fiil", "fâil" ve "Mef'ul" olarak kullanılmıştır 
 (Fussilet 41/2, Taha, 20/72 Meryem, 19/21). Yerine ve manaya göre; 
 "emir, hüküm, ilan, beyan" ve özellikle "yaratma" 
 manalarına gelir. "Rabb'in, yalnız kendisine ibadet 
 etmenizi "kaza etti"emretti (öyle hükmetti)"(el-Isra, 
 17/23). Kaza kelimesi "emir ve hüküm" manasınadır. 
 Emir ve hüküm ise, bir şeyi "sözle tamamlamak" tır. 
 "Bunun üzerine onları (Allah c.c) yedi gök olmak üzere iki 
 günde yaratır (kaza etti) " (Fussilet,41/12) âyetinde de kaza, 
 yaratmak (halk etmek) anlamına kullanılmıştır. Bu 
 âyette geçen "Kadâhunne" kelimesi, Allahu Teâlâ'nın 
 onları ezeli olan ilmi ve sonsuz hikmeti ile yaratmış 
 olduğunu ifade etmektedir. Kaza kelimesi özet olarak; "herhangi 
 bir şeyi sona erdirip varlığını tamamlamak" 
 anlamına ise de, bu mana, yerine göre bazen değişebilmektedir 
 (fazla bilgi için bk. Abdul Kerim el-Hatip, el-Kadâ ve'!-Kader, 
 s.147-151).
Kaza ve Kader'in ıstılah manaları itikatta "Ehl-i Sünnet" 
 mezhepleri olarak tanınan Eş'arî ve Mâturîdî âlimlerine 
 göre birbirinden farklı ve değişiktir.
Maturidîlere göre kader; "Allah Teâlâ'nın, ezelden ebede 
 (sonsuzluğa) kadar olmuş ve olacak şeylerin 
 zamanını, mekânını, sıfatlarını ve her 
 türlü özelliklerini bilmesi, ezelde o mahiyyet ve şekilde takdir 
 ve tahdid etmesidir. "Bu tarife göre kader, Hak Teâlâ'nın 
 "Ilim" ve "Irade" sıfatlarına 
 bağlı olup, bu ilahi sıfatlara ve taalluklarına iman, 
 kadere imanı da gerektirmektedir.
Maturîdîlere göre kaza ise; "Allahu Teâlâ'nın ezelde 
 irade ve takdir etmiş olduğu şeyleri, zamanı gelince, 
 ilim, irade ve ezeldeki takdirlerine uygun olarak yaratması" 
 demektir. Bu bakımdan kaza, maturîdîlere göre ayrı bir kemal 
 sıfatı olan "Tekvin" sıfatına tabi olup onun 
 ilgi alanına girer.
Bu tariflere göre kader, kazadan daha genel olup, taalluk ettiği 
 alan daha geniştir. Çünkü kader, bu kâinatı idare eden ilâhî 
 kanun ve ilâhî ölçü, kaza ise, bu kanuna uygun olarak tenfizdir, 
 aynen uygulamaktır. Allah (c.c) her şeyi bir sebep ve hikmete 
 dayanarak yapar. Kadere böyle inanılması gerekir.
Eş'arilere göre kaza, hüküm manasına olup, "Allahu Teâlâ'nın 
 bu kâinatta meydana gelecek şeylerin hepsini nasıl, ne zaman, 
 hangi şekil ve özelliklerde olacaklarsa, ezelde öylece bilmiş 
 ve ezeli ilmine uygun olarak dilemiş olmasıdır."
Kader ise; "Hak Teâlâ'nın her şeyi vakti gelince ezelî 
 ilmine uygun olarak irade ettiği (dilediği) şekil ve 
 vasıf ta yaratmasıdır."
Eş'arilerin bu tariflerine göre kaza, kaderden daha genel ve 
 şumüllü olup, Allah (c.c)'ın ilim ve irade 
 sıfatlarına; kader ise, kudret sıfatına tabi olup, bu 
 sıfatın hadis olan ikinci taallukunun eseridir. Çünkü Eş'arîlere 
 göre Hak Teâlâ'nın "Tekvin" diye ayrı bir 
 sıfatı bulunmamaktadır. Madurîdîlere göre durum aksine 
 olup, kader, kazadan daha şumüllü ve geneldir. Ayrıca, Maturîdîlerce 
 yapılan tarifler "Kaza ve Kader" kelimelerinin lugat 
 manalarına daha uygundur. Özel olarak bilinmesi ve inanılması 
 gereken husus; bu âlemde var veya yok olan her şey, Allah Teâlâ'nın 
 kaza ve kaderi iledir. Her şey bu ilâhî irade, ezeli ilim ve mutlak 
 kudrete uygun olarak var veya yok olur. Yani kâinattaki her şey bu 
 ilahi kanuna tabidir. Her şeyde ve her yerde kader, yani onu vücuda 
 getiren vasıf ve ölçüler ile belirli sebepler mevcuttur. Bunlar 
 ezelî olan Allah'ın ilmine ve iradesine bağlıdır. Bu 
 sebeplerin birleşme veya ayrılmasından ortaya çıkan 
 olay ve eşya ise, kazadır, kaza-i ilahî'nin tecellileridir. Hak 
 Teâlâ'nın kader ve kazasında ilahi hikmetler vardır. 
 Çünkü Allah (c.c) her şeyi bir sebep ve hikmete göre yaratır. 
 Bu esasa göre Hak Teâlâ kâinattaki her şeyi tespit ettiği 
 ilahi plana ve yüce nizama göre yönetmektedir. O halde kainatta meydana 
 gelen maddi-manevi her çeşit varlıklar ve olaylar, gayesiz 
 olarak rastgele ortaya çıkmamaktadır. Belki her şey, 
 Allahu Teâlâ'nın ezelî ilmi, mutlak iradesi ve sonsuz kudreti ile 
 ilâhî ölçüye plan ve nizama uygun olarak yaratılmaktadır.
"Fâil-i Muhtar" olan Allah (c.c) her şeyi meydana 
 gelmeden önce ezelî ilmi ile bilip, onların vasıf ve 
 özelliklerini, yerini ve zamanını takdir ve tespit ederek 
 "Levh-i Mahfuz"a yazmıştır. Bu gerçeklere 
 şu âyetler delâlet etmektedir. "(Gerek) yeryüzünde ve 
 (gerek) kendi nefislerinizde herhangi bir musibet gelmemiştir ki, bu 
 Bizim onu yaratmamızdan önce kitapta (yazılmış) 
 olmasın. Şüphesiz ki bu Allah'a göre kolaydır" 
 (el-Hadıd, 57/22). "De ki; Allah'ın bizim için yazdığından 
 başka bir şey bize isabet etmez" (et-Tevbe 9/51). 
 Allah'ın kazası "Levh-i Mahfuz" da yazılı 
 olan kaderine daima uygun olarak tecelli eder. Kadere halk arasında 
 "alın yazısı" da denmektedir. Bilinmeyen 
 alın yazısı bilerek veya kayıtsız olarak veya 
 unutarak yapılan günahları mazur göstermez, insanın 
 iradesini etkisiz hale getirmez ve onu sorumluluktan kurtarmaz. Kaza ve 
 kaderin birbirine aykırı düşmesi imkansızdır. 
 Aksi halde kâinatın mizan ve düzeni bozulur, varlıklar âlemi 
 devam edemezdi. Çünkü bu muazzam kâinat yer ve göklerdeki canlı 
 cansız varlıklar, ilahî bir plan ve kanun olmadan varlığını 
 koruyamaz.




 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.
 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.