Komisyon, komisyoncu
Komisyon, bir karar vermek üzere oluşan heyet, komisyoncu;
aracılık yapan kimse. Komisyonculuk komisyoncunun
yaptığı ticari aracılık. Şehirde oturan
kimsenin, dışarıdan (bâdiye) mal getirenlere vekil olarak,
onların malınısatması.
Komisyoncunun arapça karşılığı olan simsar,
bir işe bakan, muhafaza eden kimse demektir. Sonradan,
alışveriş işlerini yürüten, satıcı ile
alıcıyı, akit meclisinde yaptığı ilânlarla
buluşturan "dellâl" anlamında
kullanılmıştır. Alış-veriş akitlerinde
ise, satıcı ile alıcıyı buluşturan ve
satım akdini gerçekleştirmek için belli bir ücret veya satış
bedelının belli bir yüzdesi karşılığında
onların arasına giren üçüncü kişi demektir (ibn Manzûr,
Lisanü'l Arab, Beyrut, t.y, IV, 38; Ibnu'l-Esir, en-Nihaye fi Garibi'l
Hadis, 1918 y,y, II, 400).
Satış için konsiyye (consigriation) olarak mal bırakma
ile komisyonculuk aynı şeyler değildir. Komisyonda
komisyoncu malı kendi adına, fakat sahibi hesabına satar,
komisyoncu satılanın kârını değil, sadece
komisyonu (yani önceden miktarı belirlenen bir ücreti veya satış
bedelının yine) belirlenen yüzdesini alır. Halbuki
satış için bırakmada satılanın kâr veya zararı,
malın sahibine değil bırakılana aittir.
Bırakılan sadece ona kararlaştırılan bedeli
ödemekle yükümlü olur. Onun malı yüksek fiyatla veya zararına
satması mal sahibini etkilemez. Çünkü o, mal uzun süre satılmazsa
aynen geri alırveya malın satılması halinde
belirledikleri miktardaki bedeli alma hakkıdoğar.
Komisyoncu satıcı ile alıcı veya üretici ile
tüketici arasına girerek fiyatların yükselmesine veya piyasaya
kontrollü mal sürülmesine sebep olabildiği için bazı
Hadislerde "Telâkki'r-Rükbân (köyden veya dışarıdan
şehre ihtiyaç maddelerini getirenleri yolda karşılama)"
ile birlikte ele alınmıştır. Telâkki'r-Rükbân çağımız
ekonomisinde üretici ile tüketicinin karşı karşıya
gelmesi, ilk kaynaktan piyasaya arzedilen malın gerçek talep
sahiplerine doğrudan intikali, başka bir deyişle
aracının ortadan kaldırılması amacına yönelik
bir tedbirdir. Islâm hukukunda ise, ürettiği malı aracına
yükleyerek behre, pazara getiren köylüyü yolda karşılayıp
malım satın almak suretiyle onunla tüketici arasına girmek
şeklinde açıklanır (Ibn Hazm, el-Muhallâ, IX, 471;
Mesele: 1468; Ali Şafak Islâm Hukukunda Kâr Haddi", yıllık
I, nşr, Islam; ilimleri Araştırma Vakfı Istanbul 1978
s,115vd.). Burada üreticinin günlük rayıç fiyatları öğrenmesi
engellenmekte, şehirli tüccârın onun elinden ucuza
aldığı malı piyasaya kontrollü ve pahalı olarak
sürmesi veya karaborsaya düşürmesi söz konusu olmaktadır.
Hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur: "Tâvus, ibn
Abbas'tan o da Rasûlüllah (s.a.s)'den şunu rivâyet etmiştir:
Allah'ın Rasûlü binitlileri yolda karşılamayı
(pazara gelmeden yüklerini satın almalarını),
şehirlının köylü (bâdi) adına satış
yapmasını yasaklamıştır. Tâvus, Ibn Abbâs'tan;
şehirlının bâdi adına satışının
anlamı nedir?, diye sormuş, o da: şehirli köylüye simsâr
(komisyoncu) olup da, onun malınısatamaz şeklinde cevap
vermiştir" (Buhâri, Büyû' 72, icâre, 11, 19; Nesai, Buyû'
18).
Câbir ibn Abdillah (r.a)'tan Rasûlüllah (s a s)'in şöyle dediği
rivâyet edilmiştir: "şehirli köylü adına
satış yapamaz. Insanları kendi hallerine
bırakınız, umulur ki, Allah onlardan bir
kısmını diğerleri sebebiyle
rızıklandırır"(Buhâri, Büyû', 58, 64, 68-71,
Icâre 14, Şurut, 8; Müslim, Büyû', 17,18).
Enes ibn Mâlik (r.a) "Rasûlüllah, hâdırın bâdiye (şehirlının
köylüye gıyapta) satışını; simsâr (komisyoncu)
olmasını yasaklamıştır. Isterse bunlar, onun
babası veya kardeşi olsunlar" (Müslim, Büyû: 21; Ebû
Dâvud, Büyû', 45; Nesai, Büyû, 17).
Bu Hadislerde, arz ve talep dengesinde akıcılığın
olması için aradaki engellerin kalkması amaçlanmıştır.
Bunun sonucunda üretici, elindeki malları en yüksek fiyata değerlendirerek,
pazarlara sevketmek imkânını elde edecek. tüketiciler de
ihtiyaçlarını kolaylıkla ve sun'ı müdahalelere uğramamış
bir fiyat ödeyerek temin edecektir.
Ebû Hanife'ye (ö.150/767) göre, malın üreticisi yolda karşılanarak
satın alınması, belde halkına zarar veriyorsa mekrûhtur.
Üretici, piyasa fiyatlarını öğrenince
aldandığım anlarsa akdi bozabilir. Islâm hukukçularının
çoğuna göre ise, belde halkının zararı söz konusu
olsun veya olmasın, bu çeşit aracılıklar meşrû
sayılmamıştır (Ibn Hazm, el-Muhallâ, Nşr. A.
Muhammed Şakir, Mısır 1352/1933, IX, 468, 469; Ibn Kudâme,
el-Muğnî, Kahire 1970, , 235-238).
Imam Nevevî (ö.676/1277), Müslimin şerhinde konu ile ilgili
hadisleri zikrettikten sonra şöyle der: "Bu hadisler
şehirlının bâdiyeli adına
alışverişinin haram olduğunu gösterir ve Imam Şâfiî
(ö.204/819) ile çoğunluk bu görüştedir" (en-Nevevi,
el-Minhâc fi şerhi'l-Müslim, Mısır 1307, X, 164). Ancak
kişi bu yasağı bilerek çiğnerse haram olur.
Yasağı bilmez ve o beldede mala fazla ihtiyaç olmaz, gelen malın
azlığı piyasayı etkilemezse haramlık söz konusu
değildir. Bununla birlikte, piyaşanın etkilenme korkusu
varsa, köylü adına yapılacak satış haram olmakla
birlikte geçerli olur. Mâlikîlerin ve onların
dışında bir topluluğun görüşü de böyledir.
Ebû Hanife Atâ ve Mücâhid; "Din nasihatten ibarettir"
(Aynî, Umdetu'l-Kâri, V, 497) hadisini delil alarak "şehirlının
köylü adına satışını" caiz görmüş
ve yasak bildiren hadîsin neshedildiğini öne sürmüşlerdir.
Bir kısım hukukçular da böyle bir satışı
tenzihen mekruh saymışlardır (en-Nevevi, a.g.e., X, 164,
165).
Sonuç olarak, Hanefîlere göre; piyasada gıda maddesi
darlığı olunca, böyle bir satış mekruhtur.
Normal zamanlarda ise mekruh değildir (Aynî, a.g.e., XI, 282;
el-Cezîrî, Kitabü'l Fıkh ale'l-Mezahibi'l-Erbaa, Mısır,
t.y, 11, 276).
Aracı, komisyoncu veya simsar denilen kimseye ödenen ücrete
gelince bunlar adı ne olursa olsun, satıcı ile
alıcının arasını bulan, muayyen bir fiyat
üzerinde anlaşmalarını sağlayan, bazen de
satıcı ve alıcı adına muâmeleyi yapan
kimselerdir (Ibn Abidin, Reddü'l-Muhtâr Beyrut, t.y, IV, 155).
Üretici ile tüketici arasına giren kimsenin karaborsaya yol açmaması
gerekir. Komisyoncu, mal sahibi ile yaptığı anlaşma
veya örfe göre yahut satış bedelının yüzdesi
üzerinden belli bir ücret alabilir. Ibn Sîrîn, Atâ b.Ebi Rabah,
Ibrahim en-Nehâi ve Hasan el-Basrî'nin simsar ücretinde bir sakınca
görmedikleri nakledilir. Bunlar sahabeden sonraki neslin büyük
hukukçularıdır. Abdullah b. Abbas (ö.68/687); "Bir
kimsenin; şu elbiseyi benim adıma sat; eğer şu
fiyatdan fazla satarsan, bu fazlalık olan miktar senindir"
demesinde bir sakınca görmediğini belirtmiş, Ibn Sîrîn'in
şöyle dediği nakledilmiştir; "bir kimse
başkasına; şunu şu fiyata sat, şayet fazla kâr
elde edersen bu senindir. Veya; bu fazlalık seninle benim aramda
paylaşılacaktır" derse burda bir sakınca
bulunmaz" (Buhari, Icare, 14), Yukarıdaki bilgileri
"Simsarın ücreti" başlığı altında
veren, el-Buhari (ö. 256/869), Hz. Peygamber'in; "Müslümanlar
kendi aralarında bilirledikleri şartlara uyarlar" (Buhari
Icare, 14,50) hadisini naktettikten sanra, "şehirlının
köylü adına satış yapmasını yasaklayan"
hadisi (Buhari, Büyü, 72, Icare, II,14,19; Nesai, Büyü, 18) rivayet
eder.
Es-Serahsî (ö.490/1027) de komisyon usûlü satışı câiz
görenlerdendir (es-Serahsı el-Mebsut, Mısır 1324, XV,
115). Şehirlının köylü adına satış
yapmasının caiz olduğunu söyleyenler, başlangıçta
böyle bir yasak konulduğunu ve fakat sonradan bu yasağın
"Din nasihattır" hadisi ile
kaldırıldığını veya topluma zarar verme
şartıyla sınırlandığını kabul
ederler (en-Nevevî, a.g.e., VI, 389, 390; Aynî, V, 497 vd.).
Hz. Peygamber dıştan şehire mal getirenlerin
malını bizzat kendisinin satmasını ve araya komisyoncu
sokmamasını isterken, diğer yandan da şehire
dışardan mal getirenlerin fiyatlar ve alış-veriş
konularında aydınlatılmasını istemiştir.
Buharî Hz. Peygamber'in bu konudaki hadislerine dayanarak; "Şehirli
köylü adına ücretsiz satış yapıp, ona yardım
ve nasihat edebilir mi?" şeklinde bir başlık
atmış ve bundan sonra Hz. Peygamber'in şu hadisine yer
vermiştir: "Sizden birisi, kardeşinden öğüt isterse,
hemen ona öğüt versin" (Buharî, Büyû', 68). Hanefîler
"Din nasihattır" hadisine dayanarak
"şehirlının köylüye aracı olma
yasağı"nın
kaldırıldığını, ancak böyle bir aracılık
topluma zarar verecekse bunun mehruh olduğu esasını
benimsemişlerdir. Burada, dışardan mal getirenleri
fiyatlar, o beldedeki alış-verişler konusunda
aydınlatma ve bilgilendirme prensibi esas
alınmıştır. Şafiîler de, mal sahibine en yararlı
yolu göstermenin vacipolduğunu söylemişlerdir (el-Cezîrî,
a.g.e., II, 276).
Günümüzde, pek çok temel gıda maddeleri, özellikle sebze ve
meyve çeşitleri, büyük yerleşim merkezlerine haller
aracılığı ve komisyon usûlü ile girmektedir. Burada
toptancı halleri üretici ve tüketicilerin çıkarlarını
gözeterek ve menfaat dengesini kurarak hareket ettiği sürece böyle
bir aracılığın câiz olduğunda şüphe
yoktur. Ancak hal komisyoncuları, malı bir an önce paraya
çevirmek için çok ucuza satar veya sun'î mal darlığı
yaratarak sun'î fiyat artışlarına yol açarsa, serbest
rekabetin oluşmasına engel teşkil etmiş olurlar. Bu
takdirde kerâhet hali başlamış ve temel gıda
maddelerinde meydana getirilen darlık ve sun'î pahalılık
derecesinde sakınca büyümüş olur. Islâm, temel ihtiyaç
maddelerinin satışını yapmayı büyük bir ibadet
saymıştır. Hadiste şöyle buyurulur: "Bir kimse gıda
maddelerini toplayıp günün rayıç fiyatı ile satsa, sanki
onu tasadduk etmiş (yoksullara ve ihtiyaç sahiplerine ücretsiz dağıtmış)
gibi olur" (Ibn Mâce, Ruhûn, 16).
Halkın temel ihtiyaç maddelerini alıp satanlar veya buna Islâmî
ölçüler içinde aracılık edenler bir kamu görevi yapılmaktadırlar.
Bu hizmet bir kâr sağlamak amacıyla olsa bile, mü'min bakımından
öneminden ve niteliğinden bir şey kaybetmez. Yalana ve
karaborsaya sapmamak ve piyasa fiyatları dışına
taşmamak şartıyla, satılan tüm ihtiyaç maddelerini,
sanki yoksullara bağışlamış gibi mânevi kazanç
elde edilmektedir.
Buna karşılık darlık zamanlarında kendi
yararları için mal stok edip piyasaya sürmeyen mal sahibi, vekil
veya komisyoncuları nefretle anılmıştır. Hadiste
şöyle buyurulur: "Bir kimse kırk ggn
karaborsacılık yapsa, sonra da depoladığı bu
malları sadaka olarak (yoksullara ve ihtiyaç sahiplerine) dağıtsa
bu sadakası, onun ihtikârına keffâret olamaz" (Ahmed b.
Hanbel, Müsned, XI, 3).