Fıkıh | Konular

Kiyas

Ölçmek, kıyaslamak, karşılaştırmak ve iki
şey arasındaki benzerlikleri tesbit etmek, hakkında nass (âyet
hadis) bulunan bir meselenin hükmünü, aralarındaki ortak illetten
dolayı, hakkında nass bulunmayan meselenin hükmüne bağlamak
anlamında bir fıkıh usulü terimi. K.Y.S kökünden,
"kâse" ve "kâyese" dili geçmişin mastarı.
Müctehid tarafından ictihad yapılarak çıkarılan hükümler,
kıyas yoluyla Kitap ve Sünnet'e dayandırılır.
Çünkü şer'i hükümler, ya doğrudan doğruya âyet veya
hadislere, ya da kıyas yoluyla bu nass'lara dayanır. (Ibn Manzûr,
Lisanü'l-Arab, Beyrut 1374/1955, "kıyas" maddesi; Nesefi,
el-Menâr Fi Usûli'l-Fıkh, Istanbul 1326, s.22; Abdulvahhâb
Hallâf, Mesâdiru't-Teşrii'l-Islâmi, Küveyt 1970, s.21, Sadru'ş-Şeria'nın
Tenkihu'l-Usûl'ünden naklen).


Imam Şafiî (ö 204/819) kıyas hakkında şöyle der:
?Her hadise hakkında ya ona ait bir hüküm veya hak olan hükmün
yolunu gösteren bir delâlet vardır. Meselenin açık hükmü
varsa ona uymak gerekir. Eğer belirli bir hüküm yoksa, meselenin
hak olan hükmüne götüren yolun delili ictihad ile aranır, ictihad
ise kıyastan ibarettir' (Şâfiî, er-Risâle, Kahire 1940,
s.477).


Kıyasın tariflerinde ortak olan nokta şudur: Nass'a
dayanan bir meselenin hükmünü, ictihad yoluyla, aynı ortak illeti
taşıyan ve nass ile belirtilmemiş bulunan mesele için de
sâbit kılmaktan ibarettir.


Aşağıdaki örnekler kıyasın
anlaşılmasına yardımcı olur. Hz. Peygamber:
"Hâkim, öf keli iken iki kişi arasında hüküm vermesin
" (Buhârî, Ahkâm, 13) buyurmuştur. Buna kıyas
yapılarak, Mecelle'nin 1812. maddesinde; "Hâkim gam ve gussa
(keder) ve açlık ve galebe-i nevm (uykulu) gibi sıhhat-ı
tefekküre (sağlıklı düşünmeye) engel olabilecek bir
ârıza ile zihni müşevves (karışık) olduğu
halde hükme tesaddî (teşebbüs) etmemelidir" denilmiştir.
Hadiste geçen "öfke hâli" ile, Mecelle maddesindeki
"üzüntü, keder, açlık ve şiddetli uyku halleri"
arasındaki ortak illet, bu gibi hallerin sağlıklı
karar vermeye engel teşkil etme ihtimalıdır (Mahmud Es'ad,
Telhîsu Usûli'l-Fıkh, Izmir 1313, s.12)


"Kur'ân'da iki kız kardeşi bir nikâh altında
toplamak yasaklanmıştır."


(en-Nisâ, 4/23). Hadiste de şöyle buyurulmuştur:
"Kadın, halası ve teyzesiyle bir nikâh altında
toplanamaz" (Buhârî, Nikâh, 27). Bunlara kıyas
yapılarak; biri erkek farz edildiğinde diğeriyle evlenmesi
caiz olmayacak derecede mahrem hısım olan iki kadının
bir nikâh altında toplanamayacağı esası
benimsenmiştir. Çünkü bütün bunlar, akrabalığın
hiçe sayılmasına ve sılâ-i rahmin kesilmesine yol
açmaktadır (Hallaf, a.g.e., s. 24).


Islam hukukunda Kitap, Sünnet ve Icmâ'dan sonra dördüncü aslî
delil kıyas'tır. Ancak kıyas, ilk üç aslî delil gibi
kesin bilgi ifade etmez. O, vücub değil, cevaz ifade eder. Buna göre
kıyas, zan bildirir ve yeni bir hüküm isbat etmeyip, üç delilden
biriyle sabit olan ve delili gizli bulunan hükmü ortaya çıkarır.
Yani kıyas, bir çeşit ictihad olduğu için kendi başına
bir hüküm bildirmez, nass (âyet-hadis) veya icmâ' ile bildirilen
hükmü yeni mese-leye nakleder. Kısaca zannî olmakla birlikte kıyasın
hükmü nakletme(tadıye) dir (AbdülKadir Şener, Kıyas
Istihsan Istislah, Ankara 1974, s.70; es-Serahsî, Usûl, vrk. 98/a,
178/a'dan naklen; M. Es'ad, a.g.e., s.11).


Kur'ân-ı Kerîm'de benzer olayların, benzer hükümlere tabi
tutulduğunu bildiren âyetler vardır. Ezcümle:
"Yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden öncekilerin uğradıkları
âkıbetlerin nasıl olduğuna bakmazlar mı? Allah
onları helâk etmiştir. Kâfirler için de aynı âkıbet
vardır" (Muhammed, 47/10). Şu iki âyette de birbirine
benzemeyen olayların, hükmünün de farklı olduğu
bildirilir. "Yoksa kötülük işleyenler, hayatlarında ve
ölümlerinde, tam eşit olarak, iman edip salih ameller
işleyenlerle kendilerini bir tutacağımızı mı
sanırlar? Ne kötü hüküm veriyorlar" (el-Câsiye, 45/21).
"Yoksa Biz, iman edip salih ameller işleyenleri, yeryüzünde
bozgunculuk, çıkaranlar gibi mi tutacağız? Yoksa Allah'tan
hakkıyla korkanları, günahkârlar gibi mi tutacağız"
(Sâd, 38/28).


Hz. Peygamber de, benzer olaylarda akıl metodunun
kullanılmasını şu uygulamasıyla göstermiştir.
Rivayet edildiğine göre Hz. Ömer (ö. 23/643), Rasûlüllah
(s.a.s)'e gelerek; "Ya Rasûlüllah, bugün büyük bir iş
yaptım, oruçlu olduğum halde karımı öptüm"
demiş; Hz. Peygamber; "Oruçlu iken su ile mazmaza (ağıza
su alıp çalkalamak ve sonra suyu dışarı atmak) yapsan
ne lâzım gelirdi?" buyurmuş, Hz. Ömer de; "Bir
şey gerekmezdi" diye cevap vermiş; bunun üzerine Hz.
Peygamber, "O halde orucuna devam et" (Ebû Dâvud, Savm, 33;
Dârimî, Savm, 21) buyurmuştur. Bu duruma göre, mazmazanın
orucu bozmadığı bilinince, aynı nitelikte olan
öpmenin de orucu bozmaması, kıyas metoduyla aklın
ulaştığı bir sonuçtur. Böylece, Hz. Peygamber
ümmetine, mantık yoluyla, benzer problemleri çözme yolunu
göstermiştir. O'nun bu metodu kullandığına dair birçok
haber nakledilmiştir. İslam'ın ilk yıllarında
"rey" terimiyle ifade edilen ictihad, Hz. Peygamber, sahabe ve
tabiînler devrinde gelişerek ve daha sonra sistematik bir şekil
alarak kıyas, istihsan, istislah vb. adlar altında, âyet ve
Hadislerden hüküm çıkarma vasıtası hâline gelmiştir.


Imam Şâfiî'nin (ö.204/819) yakın arkadaşlarından
el-Müzenî (ö.264/877) kıyas hakkında şöyle demiştir:
"Hz. Peygamber (s.a.s)'in asrından günümüze kadar fakihler,
din işlerindeki bütün hükümlerde kıyasları
kullanmışlar, hakkın benzerinin hak, bâtılın
benzerinin de bâtıl olduğunda ittifak (icmâ') etmişlerdir.
Buna göre, kimsenin kıyası inkâr etmesi caiz olmaz; çünkü kıyas,
olayları birbirine benzetme ve sonuç olarak aynı hükme bağlama
metodudur" (Muhammed Ebû Zehra, Usûlü'l-Fıkh, s.220).


Konular