Oruç, farziyeti, hikmeti ve faydalari
a. Farz Oluşu
Insanların ve cinlerin niçin yaratıldıklarını
bizzat yaratıcı bildirir: "O'na ibadet etsinler, yani O'nu
tanısınlar diye." (51/56) Ancak sınırlı bir
akılla sınırsız bir varlığın
tanınması zor, hattâ hakkıyla tanınması imkânsız
olduğundan nasıl tanıyacağımızı ve
nasıl kulluk edeceğimizi de biz yine O öğretmiş ve
kullukla ilgili bazı fiilleri zorunlu (farz)
kılmıştir.
Yani Allah'ı (c.c.) tanımanın ve O'na kulluğun
asgari şartı bu zorunlu ibadetlerdir. Oruç da bu
ibadetlerden.biridir. Allah Resulü (s.a.v.), bir mübarek sözlerinde, bu
temel ibadetleri bir arada anar ve buyurur ki: "Islam beş
şey üzere kuruludur: Allah'ı birlemek (tevhid), namazı
dosdoğru kılmak, zekâtı vermek, Ramazan orucunu tutmak ve
hac yapmak." (Müslim Iman 5) Tek başına bu hadis bile,
orucun farz olduğunu bildirmeye yeter. Ancak bundan önce Kur'an-ı
Kerim de orucun inananlar için bir farz olduğunu vurgulu bir ifade
ile bildirmiştir: "Ey mü'minler! Oruç, sizden öncekilere farz
kılındığı gibi, size de farz
kılınmıştır ki,
sakınasınız."(2/183) Daha önceki semavî dinlerde de
oruç bulunduğu için, Allah Resulü Efendimiz orucu biliyordu ve
Medine-i Münevvere'ye hicret etmezden önce, Aşûre orucuna da devam
ediyordu. Hicretten sonra, ikinci yıl Muharrem'in onunda, çocuklara
varıncaya kadar bütün müslümanlara oruç tutturmuş ve
aynı yıl Ramazan orucu farz kılınınca:
"Aşûre günü dileyen oruç tutsun, dileyen terketsin."
buyurmuşlardır. Yani Ramazan orucu ilk defa Hicretin ikinci
yılı içerisinde farz kılınmıştır. Farz
kılınışı büyük Bedir Harbinden bir ay ve
birkaç gün önceye rastlar. Bedir Harbi ise, aynı yıl
Ramazan'ın onyedinci Cuma günü vuku bulmuştur. Buna göre
Ramazan orucunun farz kılınışı, Şaban
ayı içerisinde olmuş olur. (Tâhir'ül-Mevlevî, Müslümanlıkta
Ibadet Tarihi, l05-106; T'aberî, N/132; Suy'ûti, ed-Dürrü'l-Mensûr,
I/176; Sabûnî, Ravâyi'/193) Allah Resûlü dokuz sene Ramazan ayı
orucunu tuttuktan sonra vefat etmiştir. (Ibn Kayyim, Zâdü'l-mâed,152
(en-Nedvî, Dört Rükün, 205)) Bu, farz olan Ramazan orucudur. Bunun dışında
vâcip, sünnet, müstehap, nâfile, mekruh ve haram olan oruçlar da vardır.
(Bk. Tâhirü'l-Mevlevî, a.ge.112 )Farz olduğu, Kitap ve sünnetin
kesin delilleriyle sâbit olduğu için, orucu inkâr küfürdür,
insanı dinden çıkarır. Hafife ve alaya almanın da
aynı olduğunu söylemişlerdir. Hatta, inanmakla beraber;
ibadetleri yapmamak insanı dinden çıkarmasa bile, herkesin göreceği
yerlerde açıkça oruç yemenin, orucu hafife alma anlamına
geleceğinden, küfür olduğunu söyleyenler de vardır.Özürsüz
olarak bozulan bir günlük Ramazan orucunun kaçırılan
sevabı, bütün zaman sürecini oruçla geçirmekle dahi karşılanamaz.
(Zehebî, Kitâbu'l-kebâir, 40-4l: el-Heytemî, ez-Zevâcir,I/195) Diğer
yönden, tutulması halinde, "Orucun sevabı; Allah'tan
başka kimsenin takdir edemeyeceği kadar büyüktür."
"Her iyiligin karşılığı on ilâ yediyüz katıyla
verileceği halde, orucun karşılığını
ancak Allah bilir." "Oruçlunun acıkmaktan doğan
ağız kokusu, Allah için miskten daha güzeldir.",
"Oruç, ateşten koruyan bir kalkandır. tutana Kıyamet
günü şefaatçidir.", "Oruçlu, duası geri
çevrilmeyen üç gruptan biridir.", "Ramazan orucunu dünya ile
ilgili faydalardan ötürü değil de, sadece Allah için tutanın
geçmiş günahları bağışlanır.",
"Ramazanda yapılan nâfile bir ibadet, sevap bakımından
diğer günlerdeki farzlara denktir. Farz ise, diğer günlerdeki
yetmiş farza denktir." (Bu ve benzeri hadisler için bk.
el-Heytemî, age. I/196-l98)
Hikmeti ve Faydaları
Orucun hikmetleri, aynı zamanda faydası
sayılacağından, bu ikisini birlikte ele alıp, bazan
fayda, bazan da hikmet diye açıklayacağız. Ancak
anlaşılmasını kolaştırmak için, konuyu bir
başka açıdan ikiye ayırarak isleyecegiz: a) Orucun
keyfiyeti ile ilgili hikmetler, b) Dünya ve Ahirete yönelik faydaları.
Ancak burada çok önemli bir noktaya deginmek zorundayız: Orucun
esas hikmeti -diğer ibadetlerde olduğu gibi- herşeyden
önce "HAKİM" bir zat tarafından emredilmiş
olmasıdır. Ya da onu emreden "Hakîm"dir, yani her
yaptığı yerli yerindedir; bir hikmete dayalıdır,
işlerin en yerinde olanıdır. Öyle ise oruç da böyledir.
Bu yüzden oruç aklımızın kavrayacağı falan ya
da filan faydalardan ötürü farz kılınmıştır
demek çok hatalı olur. "Onlar ki, görmeden inanırlar."
(2/3), "Görmedikleri halde RAHMAN'dan ve Rablerinden
korkarlar." (36/1l, 67/12). Kaldı ki, ibadetler hikmetlere
değil, illetlerine binaen farz olunurlar. Hikmetler çoğu zaman
akılla kavranılsa bile, illetler, farz kılan (Şâri)
açıklamadıkça kesin olarak kavranılamaz. Bu yüzden
orucun illeti, ya da en büyük hikmeti, farz olduğunu bildiren
ayette gösterilen hedef olmalıdır." "Allah'tan
sakınasınız, yani takvâ sahibi olasınız
diye:.." (2/183). Aynı ayetin "Ey iman edenler..."
hitabı ile başlaması da, orucun maddî fayda ve
hikmetlerinden ötürü değil, ancak imandan ötürü tutulabileceğini
gösterir. Nitekim modern tıp, orucun bazı faydalarını
tesbit etmiş olmakla beraber, inanmayanların hiçbirisi
müslümanlar gibi oruç tutuyor değillerdir. A1lah Resûlü de
makbul olan orucu, iman ve ihtisab (sadece Allah için yapma)
şartına bağlamıştır. (Buhârî, Müslim.)
Ancak aslolan bu olmakla beraber, orucun akılla kavranan birçok
hikmetleri de yok değildir.