Psiko-sosyal açidan avrupa toplulugu
Örf ve adet bir toplumun kültür birikimi ve ruh yapısından
kaynaklanan yazılı olmayan hukuk
anlayışıdır. Bir bakıma ruh yapısında,
şahsiyette, onurda tek kelimeyle manevî varlıkta
bağımsızlığı ve
sağlamlığı ifade eder. Müslümanın en ufak
detaylarda dahi başkalarını taklid etmemesi,
başkalarına benzememesi istenmiş ve "Kim kime henzerse
ondandır"(Ebu Davud, libâs; Müsned, N/50), "Kalıplar
benzeşince kalpler de benzeşir"(E1-Hafâcî,
Nesîmu'r-Riyâz, I/590) buyurulmuştur. Bu gerçek Avrupa
Toplulugunun esasını teskil eden ve az önce işaret edilen
Roma Antlasmasının daha başında Fransizca ?Commünaute'
(Almancasi gemeinschaft) teriminin ihtiva ettiği "Gerçekten
sevenler arasındaki ortaklık" manasında da görülüyor
olmalıdır: Al-i Imran Suresi 118. Ayet-i Kerimesi Müslümanlar
için hukukî olduğu kadar psikolojik bir kurali da bildirir:
"Ey iman edenler, kendinizden başkasını sirdas
edinmeyin. Onlar size kötülük ve fesat yapmada hiç fırsat kaçırmazlar.
Size sıkıntı verecek şeyleri isterler. Kin ve
nefretleri ağızlarından tasmaktadır. Içlerinde
gizledikleri ise daha büyüktür. Size ayetlerimizi açıkladık,
eğer anlarsanız." Bu ayetin açıklaması sadedinde
tefsirciler iki ilginç hadis de naklederler:
"Müşriklerin ateşiyle aydınlanmayın"(Nesâî,
zinet 51; Müsned, N/99). "Müşriklerle beraber (aynı iskân
bölgesinde) oturmayın ve onlarla bir arada bulunmayın. Kim
onlarla bir arada bulunursa bizden değildir"(Tirniizi, siyar 42;
Hakim, el-Miüstedrek, N/141-142; Beyhakî, sünen,(K.)IX/142). Birinci
hadisin anlamı için: Yani işlerinizde müşriklere
danışmayın, onlarla aynı bölgede oturmayın,
onların olduğu yerden hicret edin (bk. Ibn Kesir, age) gibi
şeyler söylenmiştir. Ama ihtiva ettiği kelimelerin
karakterine bakılırsa bundan, başka manalar anlamak da mümkündür.
Enerji ve silah konusunda müşriklere bağımlı
olmayın, onların inayetine muhtaç bulunmayın gibi. Bunu
destekleyen başka hadis-i seritler de vardır: "Biz müşriklerden
hiçbir şey kabul etmeyiz." "Biz bir müşrikten
yardım talep etmeyiz"(Suyuti, el-Câmi'us-sağîr
(Feyzu'1-Kadîr ile) N/550).
"Her kim (bir rivayette, hangi müslüman) (Ibnü'l-esîr,
en-Nihaye, V/125) müşriklerin arasında oturursa ben ondan
beriyim. Dediler ki, o da niçin, ya Rasûlüllah? Buyurdular ki,
müslümanla müşriğin ateşleri birbirini görmez"(Ebu
Davud, cihad 9; Tirniizi, siyer 42; Taberanî, kebir, N/343 H. 2264;
Nesâi, kasâme 45). Üstü kapalı bu son ifade, hadis
sarıhlerini, bununla ilgili şu yorumları yapmaya
sevketmiştir: l.) "Nâr" (yani ateş)
aydınlıktan ve ışıktan, o da görüş ve
fikirden kinayedir. Buna göre mana şöyle olur: Müslüman ile müşrik,
birbirlerinin görüşü doğrultusunda hareket etmezler, müslüman
böyle davranmamalıdır(bk. Ibnü'1-Esir, en-Nihâye, V/125). 2.)
Müslümanla müşrik, biri diğerinin ateşini görecek
şekilde yan yana bulunmazlar (agk.). Allah (cc) İslam'ın ve
küfrün diyarlarını ayırmıştır. Artık
bir müslümanın küffar diyannda, onlarla beraber oturması caiz
olmaz (el-Muharrar, N/441). 3.) Müslüman müsrigin belirtileririi
üzerinde taşımaz, hal ve gidişte ona benzemez (agk.).
Beraberlikten doğacak şahsiyet, inanç ve görüş
transferi, benzeşme ve aynilesme esprisine binaendir ki, Rasulüllah
Efendimiz (sav), değil müşriklerle, Kaderci müslümanlarla
dahi beraber olmayı yasaklamıştır: "Kader Ehli
ile (yani kaderi inkar edenlerle, Kaderiyye fikrini benimseyenlerle)
beraber oturmayın, onlara açılmayın" (yani
onların hükmünü kabul etmeyin), selâma siz önce başlamayın
(Münavî VI/384).
"Yahudi ve Hiristiyanlara selâma siz önce başlamayın,
onlarla yolda karşılaştıgınızda, onlara
yolun en dar yerini ayırın" (Münavî VI/386). Bu ve
benzeri naslardan hareket etmiş olacak ki, Ebu Yufus, devrinin
halifesine bir nevi bilirkişi raporu olarak
hazırladığı "Kitabu'1-Harac"ında
şu tenbihlerde bulunur:
"Zimmîlerden hiç birinin, elbise, binek hayvanı ve
kiyafetinde müslümanlara benzemesine müsade edilmeyeceği
kendilerine anlatılmalıdır. Onlar Müslümanların
bellerine bağladıkları kuşak yerine, kalın
iplikten yapılmış kemerleri bellerine bağlamaya mecbur
edilmelidirler. Keza başlarına çizgili kalensüveler
giydirilmelidir. Atlarının eğerlerindeki tümsegin tahtadan
yapılması, papuç bağlarının ikili olması,
elbise ve kiyafetlerinde müslümanları taklit etmemeleri tavsiye
olunur... Ey Halife! Vali ve amillerine tamimler gönder. Zimmîlere bu
kiyafetleri emretsinler. Hz. Ömer vali ve amillerine, zimmîlerin bu
kiyafetlerle dolaşmasını emrederdi. Bundan maksat müslüman
ile zimmînin birbirinden tefrik edilmesidir, yoksa maksat sadece
zimmîlere muayyen kiyafetleri mecbur etmek değildir"(Ebu Yusuf,
Kitabu'1-Haraç (Terc.), 207-8).
Yukarıdaki hadis-i şeriflere benzer bir hadis de şudur:
"Mü'minden başkası ile arkadaş olma, senin
yemeğini de ancak takvalı olanlar yesin"(Münavî, VI/404).
Allah (cc)'da: "Sadıklarla (yani ilahi ölçülere göre doğru
olanlarla) beraber olun"(K. Tevbe 9/119) buyurmuştur. Bütün bu
ayet ve hadislerin yanında Tarih Felsefecisi Ibn Haldun'un şu
tespitlerini de göz önünde bulundurursak, Türkiyeli müslümanlar
olarak AT karşısındaki konumumuzu daha iyi belirleyebiliriz
ve sosyo-psikolojik açıdan hangi derekeye itildiğimizi görebiliriz:
yenilmiş kavimlerin giyim ve kuşam, mezhep, diyanet ve
başkaca hal ve itiyadlarında kendilerini yenen kavim ve hükümdarları
örnek edinmelerine dair.
Bunun sebebi şudur: Nefis ve kalp daima kendi kavimlerine galebe
çalmış ve kendi kavmine boyun eğdirmis olanların
olgunluk ve üstünlüklerine inanır. Bu da kendisine galabe çalanı
ululamak, kalbinde yerleşmiş veyahut kendisinin ona boyun
egmesinin tabî sebeplerden olmayarak kendisini yenen kimsenin kemâl ve
fazilet sahibi olmasından ileri gelmiş olduğu
inancında olmasından ve bu hususta yanılmasından ileri
gelir. Yenilen kimse bu hususta yanlış fikre kapılarak,
buna inandıktan sonra, bütün iş ve hareketlerinde kendisini
yeneni örnek edinir ve ona benzemeye çalışır. Yahut
kendisine üstün gelen kimsenin galebesinin asabiyyetten, şeceat ve
kuvvetten ileri gelmeden onun alıştığı âdet,
mezhep ve mesleğinden ileri geldiği vehmine kapılır,
bunu da galebesinin sebepleri ile karıştırır.
Yenilgiye uğrayanın bu karıştırması bundan
önceki karıştırması kabilindendir. Işte bu gibi
sebeplerden dolayı yenilgiye ugrayan kimse giyim ve kuşam,
hayvana binmek, silahlanmak ve bütün diğer hal ve işlerinde
kendisini yeneni örnek edinir. Oğulların babalarına
benzemeleri hususundaki hallerine dikkat eder isen, oğulların
daima babalarını kendilerine örnek edinmekte olduğunu görürsün.
Buda ogulların babalarının olgunluk ve üstünlüklerine
inanmalarından ileri gelmektedir. Bütün etraf ve ülkelere baktığında,
ahalisinin giyim ve kuşamlarında çoğunlukla, kendilerini
koruyanların ve hükümet askerinin giyim ve kuşamını
kendilerine örnek edinmiş olduklarını görürsün.
Çünkü onlar kendilerini yenmişlerdir (Ibn Haldun, Mukaddime
(Terc.), I/374-75).