Rab - ilah - ibadet:
"Rab" terbiye etmek kökünden gelir. Kur'ân-ı Kerîm'de
"Rab": Terbiye eden-geliştiren, kefil-koruyucu, boyun
eğilmeye lâyık varlık, sahip ve efendi anlamlarında
kullanılır. Allah'ın isimlerinden biri de Rab'dir.
Dolayısı ile kendisinde bu anlamlar var kabul edilerek boyun
egilen her sahis, bilim, ya da otorite, rab yapılmış
demektir. Bu yüzden Allah (c.c.) Yahudi ve Hiristiyanlar için:
"Allah'ı bırakıp, hahamlarm, rahiplerini ve Meryem'in
oğlu Isa'yi rabler edindiler..." (K. Tevbe (9) 31) buyurur.
Allah'tan başka rabler edinenler müşriklerdir.
Ilâh: Isınma ve alışma anlamındaki kökten gelir.
Ihtiyaçları gideren, amelin
karşılığını veren, sakinlik sunan, yüce,
hükmü altına alıp koruyan anlamlarını ifade eder. Böyle
olan birisine itaat edilir ve dediği kayıtsız
şartsız yapılır. Bu yüzden Allah (c.c.), nefsinin
arzularına boyun eğenden, "nefsini ilâh yapan" (
Furkân (25) 43; Câsiye (45) 23) diye söz eder. A1lah'tan başka rab
ve ilâh edinen, mü'min ve müslüman adını alamaz.
Ibadet (kulluk): Kalbiyle ve bedeniyle boyun eğerek itaat etmek. Yüksek
ve iktidar sahibi birine karşı başegmek, kendi hürriyet ve
bağımsızlığından feragat edip, ona
karşı her türlü karşı koyma ve isyanı terketmek
ve tam bir bağışıklıkla ona boyun eğmek
demektir. Bu yüzden Kur'ân-ı Kerîm, âmirlerinin yasaklarını
yasak, emirlerini emir sayan, yani haram ettiğini haram, helâl kıldığını
helâl görenleri, onlara kulluk edenler diye nitelemiştir. ( bk.
Tevbe (9) 31 Tefsiri için br. Suyûtî, ed-Dürrü'l-mensûr IV/174. )
Ibadet sadece Allah'a yapılır(Hûd (11) 2, 26; Yûsuf' (12) 40;
Isrâ (17) 23; Fussilet (41) 14) ve insanlarla cinler sadece ibadet etmek
için yaratılmışlardır. (Zûriyat (51) 56.) Yemeye,
içmeye, bunlar için çalışmaya, evlenmeye ve uyumaya muhtaç
olan birisi; nasıl olur da sadece ibadet etmek için yaratılmış
olur? Bunun cevabı: Allah rızası için yapılan, yani
temelinde sağlam niyyet olan her meşru davranış ibadet
olur. Bir örnek verelim: Insanın kendisini haramdan korumak ve
başkasının ırzına göz dikmemek için hanımıyla
cinsel ilişkide bulunması ibadettir. Zevki de yanında
cabasıdır. Bu yüzden âlimin uykusu ibadettir denilir.
Din: Otorite sahibinin üstünlüğü, ona gösterilen tapınma
ve itaat, uyulan âdet, kanun ve yol, muhasebe etme, yargılama,
cezalandırma ya da mükafatlandırma. Aynı anlamlarla
Allah'ın dini yerine konan uygulamalar da din haline getirilmiş
demektir.
Tevhid/Şirk: Tevhid'in kelime anlamı birlemektir.
Allah'ı, zati, sıfatları ve fiilleriyle bir bilmek, tek ilâha,
tek Rab'ba ve tek dine inanmak, yani Allah'ın koyduğu hükümler,
çizdiği yol ve gösterdiği doğrularla çatışan
her fikri, her ideolojiyi ve her dini reddetmek demektir. Yapana, birleyen
anlamında "muvahhid", "tevhidçi","tevhid
ehli" denir. Zıddı ise müşriktir. Birden çok ilâh ,
rab, ya da din tanıyan demektir. Müslümandan ilk istenen şey,
şirkten kaçınmak ve tam anlamıyla tevhid ehli
olmaktır.
Fisk/Fasık: Fiskin kelime anlamı, çerçevesinden dışarı
çıkmaktır. Sürüden ayrılan koyuna ve deliğinden çıkan
fareye, kendilerini tehlikeye attıkları için "fâsık"
denir. Dinde fisk:
1. Günahı çirkin saymakla beraber açıkça işlemek,
2. Günaha düşkünlük göstermek,
3. Günahı, çirkin olduğunu inkâr ederek yapmak
anlamlarında kullanılır. Çünkü böyle olan insan,
dinin çerçevesinden çıkıp kendini tehlikeye
atmıştır. Bu üçüncü anlam küfürle eşteştir.
Fisk eylemini yapana ise "fâsık" denir.
Küfür/Kâfir: Küfrün kelime anlamı "örtmek"
demektir. Arapçada gecenin bir adı da kâfir'dir, çünkü karanlığı,
gündüzü örter. Aynı kelimeden olmak üzere bazı ibadetlere
ve tevbeye de "keffâret" denir, çünkü günahlan örter ve
kaybederler. Allah'ın nimetlerini görmezlikten gelip şükretmeyenlere
"küfrân-ı ni'met etti", yani nankörlük etti denilir.
Allah'ın insanlığa en büyük nimeti olan peygamberleri ve
onların getirdiklerini kabul etmeyenler ise, gerçek anlamda
nankörlük eden; yani tam kâfir olan kişilerdir. Islam âlimleri bu
anlâmdaki küfrü dörde ayırmışlardır:
1. Inkârdan ötürü küfür: Allah'ı, Peygamberi ve onun
getirdiklerini, kalpten de, dilden de inkâr edenin küfrü böyledir.
2. Cuhûddan ötürü küfür (küfr-i cuhûdî): Allah'ı
kalpten kabullendigi halde, dilden inkâr ettiğini söyleyenin
küfrü.
3. Inattan ötürü küfür: Hakka kalben inandıgi ve zaman
zaman da bunu dilden söyledigi halde haset, kin, şöhret gibi
engeller yüzünden Islâm'i kabul etmeyenin küfrü.
4. Nifaktan ötürü küfür: Hakka kalbten inanmadığı
halde dilden inandığını söyleyenin küfrü.
Bütün bu küfür çeşitlerine bulaşan insana da "kâfir"
denir. Çünkü gerçekleri örtmüş ve gizlemiştir.
Allah'ın emirlerinin tümü bir bütündür. Sadece birisini
kabul etmeyen, hepsini kabul etmeyen gibidir, ikisi de kâfirdir.
9- Nifak/Münafik: "Nifak"in kelime anlamı,
yeraltından gitmek, gizlenmek... demektir. Bu anlamdan ötürü
Arapçada tünele "nefâk" denilir. Kâfirlerin bir önceki
maddede verdiğimiz dördüncü türü de, müslümanlara karşı
hep sinsi davrandığı, saman altından su yürüttügü
ve kalpten inanmadığı halde, dilden
inandığını söyledigi için, münafik adını
almıştır. Çünkü yaptığı iş sinsi düşmanlık,
yani "nifâk"tır. Bu tür kâfir, müslümanlar için, diğerlerinden
daha zararlıdır.