Hlas'i kazanmanin yolu
"Ihlâs" kelime olarak "has kılma, hâlis ve
katıksız yapma" demektir. Terim olarak manası:
"Ibâdetleri sırf Allah emrettiği için yapma, ibâdeti
sadece O'na ait kılma, yaptığı ibâdetlere başkası
için hiçbir katkıda bulunmama" demektir. Ebedi
kurtuluşa erecek olanlar sadece "Ihlâs" ile amel
edebilenlerdir. Riya, gösteriş, süm'a, ihlâsın
zıddı olan davranışlardır. Meselâ aslında
beş vakit namazını kılan birisi, rükua, secdeye
vb. gidiş gelişlerinde kendisini gören birilerinin olduğu
yerde daha değişik davranıyorsa, işte
namazının yalnız kıldığı
zamanlardan farklı olan o kısımları, kendisini gören
insanlar için yapılmış yani Allah'a (c:c.) has
kılınmamış demektir. Bu da aslında Allah için
kıldığı namaz ibadetine yaptığı
farklılık oranında başkalarını da ortak
etmiş, yani Allah'a şirk (ortaklık) yapmış
anlamına gelir. Bu da insanı dinden çıkaran
"Itikatta şirk" demek değilse de, sevabı götüren
"amelde şirk" kabilindendir. Oysa Allah: "... Kim
Rabbine kavuşmayı umuyorsâ sâlih bir amel yapsın ve
hiç kimseyi Rabbine yaptığı ibâdete ortak
etmesin" buyurur.( K. Kehf (18) 110) Bir başka yerde temiz
ve içimi rahat sütü,"Ihlâs" tan türemiş bir kelime
ile anlatır: "Sizin için elbette davarlarda da ibretler
vardır. Size onların karınlarındaki
fıskı ile kan arasından, içenlerin kolaylıkla
yudumlayacağı hâlis (dupduru) bir süt içiriyoruz."
(K. Nahl (16) 66 ) Tefsircilerin izahına göre bu ayette
"Ihlâs" la aynı kökten olan "hâlis"
kelimesi şu anlama işaret eder: Nasıl ki, önce fıskıdan,
sonra da kandan süzülen süte bu iki pis maddeden birisi karışacak
olsa içilemez ve "kolaylıkla yudumlanamaz" yani kulun
kabul etmeyeceği bir hale gelmiş olursa, amellere de,
fıskı ve kana benzetebileceğimiz
"şeytan" ve "nefis" hesabına bir
şey karışırsa, onlar da Allah'ın kabul
etmeyeceği hale gelmiş olurlar. Kul "hâlis"
olmayan gıdayı kabul etmez de Allah, "hâlis" yani
"ihlâslı" olmayan ibâdeti kabul eder mi?( Bursevi,)Bu
açıklamalar ışığında "Ihlâs"ın
nasıl elde edileceği de bir nebze
anlaşılmış olmalıdır:
1- Allah (c.c.), O'nun sıfatları, dünya ve geçiciliği,
âhiret ve kalıcılığı hakkında
sağlam ve yeterli bilgi olmadan ibâdetin 0'na ait kılınması,
yani "ihlâs" mümkün değildir.
2- Insanın kendi yaradılış gayesini öğrenmeden
"Ihlâslı" olması da mümkün değildir.
Yaradılış gayesini öğrenmeyen insanlar ya
zevkleri (hevâ ve hevesleri), ya mide ve diğer uzuvları
(şehvetleri), ya mal ve mülk, ya da şöhret için koşuştururlar.
Kişinin en büyük derdi ve meşguliyeti bunlardan biri
olunca, onun ilâhı da o olmuş, yani ona ibadet etmiş
olur. Böylece de ibâdeti "sadece Allah'a has kılmamış",
yani ihlâslı olmamış olur.
3- Kişinin sözü edilen ilâhlardan kurtulup bir olan Allah'a
ibâdet edebilmesi bir yönüyle de Allah'ın tevfikine
bağlıdır. Allah'ın tevfiki de insanın
haramlardan sakınmasına, Allah'ın çizdiği
sınırlara riâyet etmesine (takvâya), farzlardan başka
nafilelerle Allah'a yakınlık aramasına
bağlıdır. Çünkü Allah (c.c.)
"Ey inananlar! Eğer takvâlı olursanız O size
Furkân (Hakla batılı ayırma gücü) verir."( K.
Enfâl.(8) 29) buyurur.Hadîs-i kutsisinde ise: "... Kulum bana
nâfilelerle yaklaşır, yaklaşır... Tâ, onun
gören gözü, tutan eli, konuşan dili ?ve yürüyen ayağı
olurum..." der.Demek ki, ihlâs ve samimiyet kazanma yollarından
biri de farzları düzgün yaptıktan sonra bazı önemli
nâfileleri de alışkanlık haline getirmektir. Bu nâfilelerin
başında gece namazı (teheccüd) gelir. Iki rekât
"işrak" ya da "duhâ" namazı, pazartesi
ve perşembe oruçları, evvâbîn namazı... da
bunların önemlilerindendir. Ancak bunların "az da olsa
sürekli" olması çok çok önemlidir. Önce çok azı
ile başlayıp, süreklilik kazandıktan sonra çogaltmalıdır.
Ayrıca hergün tekrar edilen yine sürekli bir takım zikir
ve tesbihler edinilmelidir.
4- Böylece kişinin en büyük derdi, Islâmı öğrenip
yaşama, başkalarına da anlatma olmalıdır.
5- Sürekli duâ ve yakarışların da "Ihlâslı"
olmakta büyük etkisi vardır.