Zaman asiminin davalara etkisi
Bir takım hak ve alacakların mahkeme yoluyla istenebilmesi süresiz
olarak mümkün kılınırsa; hâkimin görev yapma süresi,
delillerin yok olması, şahitlerin unutkanlıkları, mülkün
aslı üzerinde şüphe doğmasına engel olma gibi
nedenlerle çeşitli zorluklar doğar. Ancak ne kadar süre
geçerse geçsin bir hak kendiliğinden düşmez. Sahibinin itiraf
edilerek bunun yerine verilmesi "diyâneten" vacipolur. Bir
kimse başkasının mülk edindiği bir mala el koysa, hiç
bir durumda şer'an bu mala mâlik olamaz (ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l-Islâmî
ve Edilletüh, Dımaşk 1405/1985, IV, 69).
Bir hakkı mahkeme yoluyla (kazâen) isteyebilmek için Islâm
Devleti bir takım düzenlemeler yapabilir ve zaman aşımı
süreleri koyabilir.
Mecelle'de hukuk davaları için zaman aşımı süreleri
beş tane olup şunlardır:
Otuz altı yıllık süre aşımı:
Vakfın aslı ve arazının sahibi ile ilgili davalar
36 yıllık zaman aşımına tabidir. Mecelle'nin
1661. maddesi şöyledir: "Vakfın aslı hakkında mütevelli
veya oradan maaş alanların (mürtezika) davaları 36
yıla kadar dinlenir. Fakat 36 yıl geçtikten sonra artık
dinlenmez." Meselâ bir kimse otuz altı yıl süreyle bir
akara, mülkiyet üzere tasarrufta bulunduktan sonra bir vakfın mütevellisi,
bu akarın kendi vakfının gelir getiren ünitelerinden
(musteğallât) olduğunu dava etse, bu dava dinlenmez.
Vakfın salih oluşu kendisine bağlı bulunan her
şey vakfın aslındadır. Bu nitelikte olmayan
şeyler ise "vakfın şartları"ndan
sayılır. Mütevelli ya vakıfnâme gereğince veya hâkim
tarafından belirlenir. Mürtezika ise, vakfın gelirinden
maaş ve tayın alan kimselerdir. Bunlara "ehl-i
vezaif"de denir. Bir caminin imamı, müezzini veya kayyımı
gibi. Bazı fakihlere göre, vakıflarda dava
hakkıyalnız mütevelliye aittir. Önceleri fetvaya esas olan
görüş bu idi. Ancak Mecelle buna "Mürtezika"yı da
ilave etmiştir.
Meselâ; bir kimse, başkasının elinde bulunan bir akar için
bu akarın gelirının veya oturma hakkının
kendisine şart koşulmuş vakıf olduğunu ve
zilyedliğin kendisine ait bulunduğunu dava etse, bu kimse mütevelli
ise veya Mecelle'nin tercihi ile bu vakıftan maaş alan bir kimse
ise ve diğer zilyedin tasarrufunun üzerinden de 36 yıl geçmemişse
dava dinlenir. Aksi halde dava dinlenmez (Ali Haydar, Düraru'l-Hukkâm
Şerhu Mecelleti'l-Ahkâm, Istanbul 1330, IV, 342).
Vakıf paraların aslı ile ilgili davalar da otuz
altı yıla kadar dinlenir. Meselâ; bir kimse mütevellisi olduğu
vakıf paralardan bir miktar kendi işi için harcarsa, kendinden
sonraki mütevelli bunu dava etse, otuz altı yıl geçmemişse
dava dinlenir. Aksi halde dava süre yönünden reddedilir (Ali Efendi,
Fetâvâ, Istanbul 1311, II, 89). Ancak vakıf paranın kârı
(rıbh) ile ilgili davalar on beş yıllık zaman
aşımına tabi kabul edilmiştir.
Vakfın aslı ile ilgili davalar iki türlü olabilir:
a- Akarı vakfa geri almak için dava açmak. Meselâ; bir kaç
dükkânı mülkiyet üzere 36 yıldan daha az bir süreyle
tasarruf etmekte olan bir kimse aleyhine mütevelli vakıf davası
açsa, ispat ettiği takdirde bu dükkânlar vakfa geri döner. 36 yıl
geçmişse kazâen geri verilmez, fakat tasarrufta bulunan diyâneten
yani vicdanı ile başbaşa bırakılır. Böyle
bir durumda sorumluluktan korkan mü'minden bu yeri vakfa döndürmesi
beklenir.
b- Iki vakıf arasında dava açılması: Bir
vakfın kullanmakta olduğu bir akarı, başka bir
vakıf mütevellisi kendi vakıflarına ait kira ile verilen
bir yer olduğunu dava etse, otuz altı yıldan fazla süre
ile susmuşsa bu dava dinlenmez (Ali Haydar, a.g.e., IV, 343).
Diğer yandan gayrı menkule bağlı "geçiş
(murûr)" ve "su akıtma (mesîl)" hakları
vakıf arazıde bulunuyorsa bunlarla ilgili davalar da 36
yıllık zaman aşımına tabi bulunur. Hatta bu
haklar iki vakıf arasında da cereyan eder.
On beş yıllılık zaman aşımının
üstünde bir süre içinde dava konusu yapılabilen üç çeşit
mal daha vardır. Bunlar: Yetim malı, kayıp olan
kişinin malı ve miras malı. Ancak Ebûssuud Efendi bir
fetvasında miras meselesini ayrı tutmuştur. Fetva şöyledir:
"Bir kimse şer'î bir özrü olmaksızın mirasla ilgili
davasını 15 yıl süreyle takip etmese bundan sonra dinlenir
mi? el-Cevap: Dinlenmez." Ali Efendi ile Rumeli müftüsüi Abdullah
Efendi fetvalarında da durum böyledir. Ancak mirasla ilgili bu fetva
Islâm Devletinin miras davası için 15 yıllık zaman
aşımı esasını benimsediği durumla
sınırlı sayılmıştır (bk. Ali Efendi,
Fetâvâ, II, 87; Ibn Abidîn, Reddü'lMuhtar ale'd-Muhtâr, Terc. M. Savaş,
Istanbul 1985, XII, 312).
Onbeş yıllık zaman aşımı:
36 yıllık zaman aşımına tabi bulunan
vakıf akar, yetim veya kayıp olan kişinin malı
dışında bir takım mallar 15 yıllık zaman
aşımı süresine bağlıdır. Para
alacağı, vedîa *, miras *, mülk akar *, vakıf akarın
* geliri ile ilgili davalar 15 yıl içinde açılmadığı
takdirde, artık bu konuda mahkemeye başvurma hakkı düşer.
Bunlar kısaca şöyledir:
Alacak davası (deyn): Bir kimse 15 yıl geçtikten sonra
borçlusuna: "Sana 15 yıldan fazla bir süre önce verdiğim
şu kadar parayı, karz-ı haseni veya sattığım
malın satış bedelini istiyorum" diye dava açsa, davası
dinlenmez. Ancak diyaneten bu borç düşmez, Allah'la kendisi
arasında sorumluluk doğurmak üzere devam eder. Nitekim çeşitli
âyetlerde karz'ın yüce Allah'a güzel bir borç olarak verildiğine
işaret edilir (bk. el-Bakara, 2/245; el-Mâide, 5/12; el-Hadîd,
57/11, 18; et-Teğabun, 64/17; el-Müuemmil, 73/20). Fertle devlet
arasındaki alacak ve vereceklerde de bu zaman aşımı süresi
uygulanır. Nitekim Osmanlı Imparatorluğu uygulamasında
20 Muharrem 1300 H. tarihli padışah fermanı ile beytülmal'e
ait alacakların 15 yıl geçtikten sonra artık dava konusu
yapılamayacağı bildirilmiştir.
Emanet verilen şey (vedîa): Bir kimse " 15 yıl önce
sana verdiğim şöyle bir emanetimi istiyorum" diye dava
etse, davalı bunu inkâr etse, dava dinlenmez.
Âriyet (kullanmak üzere verilen şey): Meselâ bir kadın,
vefat eden kızına 15 yıl önce filân şeyleri âriyet
olarak vermiştim, şimdi geri istiyorum, diye dava etse,
davası dinlenmez.
Miras: Mirasçılardan birisi, diğerinden "15 yıl
önce vefat eden miras bırakanımızın malından
sende şunlar kalmıştı. Payımı isterim"
diye dava etse, diğeri bunu inkâr etse dava dinlenmez.
Mülk akar: Bir kimse diğerinin 15 yıldan beri mülkiyet
üzere tasarruf ettiği mülk bağ veya evin tamamı veya
şu kadar bölümü benimdir diye o kimseden dava etse dinlenmez.
Mukâtaalı vakıf akar: Mukâtaa; arsası vakfa,
üzerindeki bina, ağaç, bağ, kavak, tesis vb.
başkasına ait mülk olan bir akarda tasarrufta bulunan tarafından
vakfın cihetine verilmek üzere arsa için belirlenmiş bulunan
yıllık kira demektir. Buna "yer kirası (icâre-i
zemin)" de denir. Ayrıca böyle bir vakıf arsa üzerindeki
bu ağaç veya tesişlerin de vakfedilmesi mümkün ve caizdir.
Vakfıye gereği mütevelli iddiası: Bir kimse vakıfnâme
gereği vakfa on beş yıl mütevellilik yaptıktan sonra,
başka bir kimse çıkıp da o vakfın, vakıfnâme
gereği mütevellisinin kendisi olduğunu dava etse dinlenmez.
Vakfın geliri davaları: Vakfın geliri (galle), ona ait
faide ve semeresi demektir. Vakıf paranın kârı, vakıf
akarın kirası, vakıf çiftliğin ürünü gibi (bk. Ali
Efendi, Fetâvâ, II, 89 vd.; Ali Haydar, a.g.e., IV, 339 vd).
On yıllık zaman aşımı: Kuru mülkiyeti
devletin, yararlanma hakkı tasarruf sahibinin olan "mîrî arazı
* "ler üzerinde tasarruf davası ile, geçiş, su
akıtma ve su alma haklarına ait davalar on yıllık
zaman aşımına tabiidir. Meselâ; bir kimse mîrî arazıden
olan bir tarlayı başkasının gözü önünde on yıl
ekip biçtiği halde bu kimse özürsüz olarak susmuş iken bu
kimse on yıl önce bu tarla üzerindeki tasarruf hakkının
tapu ile kendisine ait bulunduğunu dava etse davalı inkâr
edince dava dinlenmez. Ancak böyle bir dava on yıl geçmeden açılırsa
mahkeme buna bakar.
Diğer yandan mîrî arazının mülkiyetine ait arazı
memurlarının iddiaları ise 36 yıla kadar dinlenir.
Nitekim bu konuda 22 Muharrem 1300 H. tarihli fermanla Osmanlı
Devleti bu son zaman aşımı süresini esas almıştır.
Mîrî arazılerde geçiş, artık sulan akıtma veya su
alma hakları da on yılık süre aşımına
tabiidir.