Fıkıh | Konular

Kin

Kalbte yerleşen, öç almaya yönelik şiddetli düşmanlık.
Arapça'da hıkd, gıll ve bağdâ gibi kelimelerle karşılanır.
Kin tutmak, kin beslemek, kin gütmek, kin bağlamak gibi deyimler düşmanlık
duygusunun kalbte yerleştiğini ve süreklilik gösterdığını
dile getirir.


Kin, kötü ahlâka ait niteliklerdendir. Bu nedenle İslam'ın
onaylamadığı, ortadan kaldırmayı amaçladığı
huylardandır. Karşıtı olan bağışlama
(af) ise güzel ahlâkın niteliklerindendir; Islâm tarafından
teşvik edilen davranışlar arasında yer alır. Kin
kötü bir duygu ve huy olduğu kadar birçok kötü tutum ve davranışın
da başlıca nedenidir.


Kur'an'a göre kinin başlıca kaynağı
sapkınlık ve azgınlıktır. Bu nedenle öncelikle
kâfirlere özgü bir niteliktir. Hristiyanlara ilişkin bir âyette
bu ilişki şöyle açıklanır: "Biz
Hristiyanız diyenlerin de sözünü almıştık, ama
uyarıldıkları şeyden pay almayı unuttular. Bu yüzden
Kıyamet gününe kadar aralarına düşmanlık ve kin
(bağda') saldık. Yakında Allah onlara bu
yaptıklarını haber verecektir." (el-Mâide, 5/14).
Yahudiler de sapkınlık ve azgınlıkları yüzünden
düşmanlık ve kine salınmışlardır:
"Andolsun, Rabbinden sana indirilen onların (Yahudilerin) çoğunun
azgınlığını ve küfrunü artıracaktır.
Biz onların aralarına ta Kıyamet'e kadar düşmanlık
ve kin atmışızdır. Ne zaman savaş için bir ateş
yakmışlarsa Allah onu söndürmüştür. (Onlar)
yeryüzünde bozgunculuğa koşarlar. Allah da bozguncuları
sevmez" (el-Mâide, 5/64). Içlerindeki düşmanlık ve kin
yalnız kendileri arasında etkili olmakla kalmamakta, müslümanlara
da yönelmekte ve zarar vermektedir. Bu nedenle Müslümanlar ilişkilerinde
dikkatli olmalıdırlar: "Ey iman edenler, kendinizden
başkasını kendinize dost edinmeyin; onlar sizi ifsat
etmekten geri durmazlar. Size sıkıntı verecek şeyleri
isterler. Onların ağızlarından öfke taşmaktadır.
Göğüslerinde sakladıkları (kin) ise daha büyüktür
" (Alu Imrân, 3/118).


Kin, küfür ve azgınlıkla olduğu kadar isyan ve
itaattan çıkmakla da bağlantılıdır. Allah'a
itaat eden, hayatlarını O'nun emir ve yasakları
doğrultusunda düzenleyen mü'minler doğal olarak kin ve benzeri
duygulardan korunacaklar, uzak olacaklardır. Kur'an, mü'minleri bu
konuda uyararak şeytanın oyununa gelmemeleri konusunda
uyarır: "Şeytan, şarap ve kumar ile aranıza düşmanlık
ve kin sokmak, sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak
istiyor. Artık (bunlardan) vaz geçtiniz değil mi?" (el-Mâide,
5/98). Allah'ın koyduğu kurallara uygun hareket eden mü'minler,
itaatlarının ödülü olarak Cennet'e konulacaklardır.
Cennetteki mü'minler tanımlanırken onların kin ve
nefretten arındırılmış oldukları belirtilir:
"Onların göğüslerindeki kini çıkarıp
atmışızdır; (hepsi) kardeşler olarak köşkler
üzerinde karşı karşıya oturur" (el-Hicr, 15/47).
Aynı olgu diğer bir yerde de şöyle dile getirilir:
"Göğüslerinden kinden ne varsa hepsini çıkarıp
atmışızdır. Altlarından ırmaklar
akmaktadır" (el-A'raf, 7/43). Mü'minlerin bu durumu, onların
bu dünyadaki durumlarının doğal sonucudur. Başka bir
deyişle mü'minler dünyada düşmanlık ve kin
duyguları ile bunların nedenlerinden ve yol açtığı
kötülüklerden, uzak oldukları gibi Cennet'te de uzaktırlar.


Kin duygusunun psikolojik nedenlerini inceleyen Islâm ahlâkçılarına
göre yapılan bir kötülüğe karşı koyamamanın,
intikam alamamanın yol açtığı öfke kalbe yerleşerek
gizli bir düşmanlık duygusuna, kine dönüşür. Bu nedenle
kinin başlıca ruhsal kaynağı öfke ve intikam hırsıdır.
Kin birçok ruhsal ve ahlâki hastalıkların da
kaynağıdır. Bunların başlıcaları hased,
ilişkileri kesmek, aşağılamaya çalışmak,
gıybet, sırları açıklamak, çeşitli biçimlerde
eziyetler yapmak, borç ve benzeri hakları yerine getirmemek,
felaketlere sevinmektir. Bunların tümü haram olan ve insanı yüksek
ahlâkî niteliklerden uzaklaştıran davranış ve
huylardır.


Hz. Peygamber (s.a.s), birçok hadisinde mü'minlerin kinden uzak
olmaları gerektiğini belirtir. "Mü'min kin tutmaz"
buyuran Hz. peygamber (s.a.s) bir başka hadisinde kin tutmamayı
hayırlı insanların nitelikleri arasında sayar. Bu
hadise göre, insanların hayırlısının kim
olduğu yolundaki soruya "Kalbleri mahmum olan herkes" diye
cevap veren Hz. Peygamber (s.a.s), kalbi mahmum olanları
"muttaki olanlar, kin ve hasetten temiz olanlar" biçiminde tanımlamıştır
(Ibn Mace). Hz. Peygamber (s.a.s), Hz. Aişe (r. anha)'ya verdiği
bir öğütte de Allah'a "kalbinin kinini gidermesi ve fitne sapıklıklarından
koruması" şeklinde dua etmesini buyurur.


Kur'an mü'minleri kin ve benzeri kötü huylara karşı
uyarır, onları kinin zıddı olan
bağışlayıcılığa yönlendirir. Hz. Ebû
Bekir'in, Hz. Aişe'ye atılan iftiraya katılan
akrabalarından Mıstah'a bir daha yardım etmeyeceğine
yemin etmesi üzerine gelen âyette bağışlamanın önem
ve üstünlüğüne dikkat çekilerek şöyle buyrulur:
"Sizden fazilet ve servet sahibi kimseler, yakınlığı
bulunanlara, yoksullara, Allah yolunda hicret edenlere birşey
vermemeye yemin etmesinler, affetsinler, geçsinler. Allah'ın sizi
bağışlamasını sevmez misiniz?" (en-Nur,
24/22). Diğer bir âyette de cahillere uyulmaması, af yolunun
tutulması emredilir (el-A'raf, 7/199). Bağışlama
takvaya daha yakın olan bir davranıştır: "Sizin
affetmeniz takvaya daha yakındır" (el-Bakara, 2/237). Hz.
Peygamber (s.a.s) de bağışlamayı üstün ahlâkın
üç niteliği arasında sayar: "Ey Ukbe, dikkat et, sana dünya
ve âhiret ehlının en üstün ahlâkından haber vereyim.
Gelmeyene gitmen, vermeyene vermen ve sana kötülük edeni bağışlamandır"
(Ibn Ebi'd-Dünya).


Konular