Yaratma ve kesb teorisi
Islâm nazarında insan, yaratılanların en şereflisi
ise de, her yaratık gibi noksan ve sınırlıdır.
Çünkü mutlak kemal Allah'a mahsustur. O halde iman, mutlak kudret,
mutlak irade ve ihtiyar sahibi, dolayısıyla
yaptığı işlerin bizzat yaratıcısı
olamaz. Çünkü hâlikiyet (yaratıcılık), Allah (c.c)'a
mahsus olan çok yüce bir sıfat, çok yüksek bir derecedir. Fakat
insan hayvanlarda olduğu gibi- irade ve ihtiyardan, seçme gücü ve
isteme yeteneğinden tamamen mahrum bir varlık da değildir.
Çünkü bilinen bir gerçektir ki insan, bazı işleri dilerse
yapıyor, dilerse yapmıyor. O halde insanın kendine mahsus cüz-i
bir kudreti, cüz-i bir irade ve seçme gücü vardır. Bu sebepledir
ki; mükelleftir, yaptığı iyi ve faydalı, kötü ve
zararlı bütün işlerden sorumludur. Öyle ise, kendi iradesiyle
yaptığı işlerden bu sorumluluğu gerçekleştiren
bir payı almalıdır. Aksi halde mükellef ve sorumlu olamaz.
Fakat insana böyle bir pay ayırır ve üstünlük tanırken,
onun yaratılan bir kul olduğunu unutarak, yegane
yaratıcı Hâlık olan Hak Teâlâ'ya her hangi bir yönden
onu benzetmemeli ve yaratıcı Rab derecesine çıkarmamalıdır.
Bu iki ana esas birbirine karıştırılmaz, aradaki
sınır iyi bilinirse, çok muğlak olan kader meselesi az
çok kavranmış olur. Gücü ve imkânı
sınırlı olan insan aklı böyle ilâhî bir sırrı
tam olarak çözemez. Ancak bu büyük sırrı anlamaya ve
esasını kavramaya çalışır.
Eş'arilere Göre Yaratma ve Kesb Teorisi
Yukarıda belirtilen iki ana esası benimseyen Eş'arilere
göre; kul kendi iradesiyle yaptığı işlerde mecbur
değil, muhtardır. Yani kendine mahsus irade ve kudreti
vardır; yaptığı ihtiyarî fiillerin sahibi ve mahallıdır.
Fakat kulun kudreti, yaptığı işler üzerinde müessir
(etkili) değildir. Çünkü Allahu Teâlâ ortağı olmayan
tek ve yegane Hâlık'tır. Kudreti tamdır ve her şeyi
yaratma gücüne sahiptir. O halde; her şeyin ve insanların,
mide, ciğer ve kalb çalışmaları ve uyumak, hazmelmek
gibi ızdırarî (irade dışı, zorunlu) fiillerinin
yaratıcısı Hak Teâlâ olduğu gibi, kulun
yaptığı iradî ve ihtiyarî fiillerinin de Hâlıkı
Allah(c.c.)'dir. Zira imam Eş'ariye göre: "Bir eser üzerinde
iki tam müessir kuvvet ictima edemez" bu kural gereğince, kulun
iradı fiilleri üzerinde tek mücasir kuvvet Hâk Teâlâ'dır. O
halde kulun kudretinin yaratmada, ikinci bir kuvvet olarak bir tesiri
yoktur. Ancak Hâk Teâlâ, ilahî kanunu icabı olarak, o fiili,
kulun azım ve tasmimi (ısrarlı isteği) bulunduğu
anda yaratır. Bu azım ve kesin istek, kulun iradesini o
şeye yöneltmeşiyle o işi kesb etmesi feklinde ortaya çıkar.
O halde kul yaratıcı hâlık değil, o işi kazanan
kâsibdir. Yaratmada bir payı yoktur. Tek Hâlık, tek
yaratıcı iail Allah (c.c)dir. Insanın
kazandığı fiile tesir eden kudret ona Allah (c.c)
tarafından verilmektedir. Kulun kudretinde olan şey
Allah'ın da kudreti altındadır. Bu açıdan
bakılınca mülkiyette olduğu gibi bir ortaklık durumu
yoktur (el-Eş'ari, Kitabu'l-Luma', s.72). Kulun kesb ettiği bu
gibi fiillerle olan alakası, o fiilin mahalli ve sahibi olmaktan
ibarettir. Çünkü her fiil, o fiilin mahalline isnad edilir. Mesela
güzellik onu yaratana değil, onunla vasıf lanan şahsa
isnad edilir. O halde, Allah Hâlık, kul kâsibdir, yani yaratma
Allah'a mahsustur, kesb ise kula aiddir. Eş'arilerin "Halk ve
kesbt' teorısının özeti budur. Işte Eş'arîler
"teklif ve sorumluluk" esası ile "Allah'ın yegane
yaratıcı" olduğu esasını böylece bağdaştırarak
Cebriyye, Kaderiyye ve Mu'tezilenin düştüğü hataya düşmemişlerdir.
Ancak kulun kudreti olup ta, fiillerin üzerinde belirli bir tesiri
olmaması ve kesb teorisi üzerinde çok tartışıları
anlaşılması güç bir konudur. Öyle ki, "Akla min
kesbi'l-Eş'ari" Eş'ari'nin kesbi kadar dakik ve muğlak
tabiri arapçada darbı mesel olarak görmüştür. Bazı
âlimlerce, cebir fikrine yakın görünen Eş'ariye Mezhebi,
"Cebr-i Mutavassıt" diye de anılır. Nitekim
bazı Eş'arîlerin "insan muhtar (Irade sahibi suretinde)
muzdar (mücber, mecbur) dur" sözü, insandaki irade serbestisi
sadece surette kalmaktadır. Gerçekte ise hakim ve müessir olan,
sadece Allah'ın küllî ve mutlak iradesidir.
Maturîdilere Göre insan Iradesi, Kesb ve Halk
Islâm düşünce tarihi ve Kelâm ilmiyle meşgul olanlarca
bilindiği gibi insanın irade ve kudreti, ihtiyarı fiilleri
üzerindeki tesirleri, yaratma ve kesb teorisi, kulun yaptığı
iyi veya kötü işlerinden sorumlu olduğu, başka bir
deyimle "teklif ve sorumluluk" ile "Allah'ın tek
yaratıcı" olduğu gibi konularda, ayrıca
kaza-kadere iman, hayrın ve şerrin Allahu Teâlâ'nın Ilmi,
iradesi ve kudreti ile yaratıldığı hususunda, Maturîdiler,
Eş'arîlerle genellikle aynı görüşleri
paylaşmaktadırlar.
Maturidilere göre "Kesb" azm-i musammem "yani"
kesin ve değişmez bir karar ve irade yönelmesi"dir. imam
Mâturidî "Halk" ve "kesbi" kelimelerini beraber
mütalâa ederek, hu terime şöyle açıklık getirir:
"Allah (c.c) fiilleri oldukları gibi (hakikatleri ile)
yaratmakta, onları ?yokluk'tan ?varlık' sahasına çıkarmaktadır.
Insanlar da o fiilleri kendi iradeleri ile Kesbettikleri (işleyerek
elde ettikleri) ölçüde o fiillere sahip olurlar (Kitabu't Tevhid, Nşr.
Fethullah Huleyf, Beyrut 1970, s. 226), Mâtûridî "Kesb" hakkında
genel bir değerlendirme yaptıktan sonra fiil ile kesbin
âidiyeti hususunda şöyle diyor: "fiil aslında
"kesb" yönünden insana, "Halk" yönünden de Allah'a
aittir': Kulun ihtiyarı fiiline "halk" değil
"kesb') Allahu Teâlâ'nın fiiline ise "kesb"
değil "halk" denilmekte, "fiil" kelimesi, bu iki
terim için de kullanılmaktadır. Halbuki Eş'arîlere göre
fiil, yalnız "halk ve icat" manasına
kullanılmakta kesb ise mecâzî olarak fiil denilmektedir. Böylece
Imam Mâturîdî'nin tek bir olaydaki fiile farklı açılardan
baktığı anlaşılmakta ve bir fiilde var
olduğunu kabul ettiği yönden manası daha iyi
anlaşılmaktadır. Bu esasa göre fiil; icat (yaratma) yönü
ile Allah'a mutlak kudret sahibine ait bir eser. Kesb yönüyle de kula
aid bir (cüz'î) kudret eseri olmaktadır. Yani fiil, yaratma yönünden
Allah'ın külli kudreti altındadır. Allah Teâlâ'nın
yarattığı bu fiile insan kesb yönüyle esir ederek onu
elde etmekte ve mahalli olmaktadır. Halk ile Kesb arasındaki
farka gelince; aletsiz meydana gelen şey halk, aletle meydana gelen
şey Kesbdir. Bazıları da şöyle dediler: "Kudret
sahibinin (Kâdir-i Mutlak) tek başına meydana getirmesi mümkün
olan şey halk (yaratma) mümkün olmayan şey de kesbdir. Böylece
Kesb kula, halk da Allah (c.c)'a aid olmuş olur. Fiil Allah'a izafe
edildiği zaman "halk" insana nispet edildiği zaman
"kesb" adını alır. Bu anlayışa göre
insanın sorumluluğu daha çok anlaşılmakta olduğu
ortaya çıkmaktadır. Sorumluluk konusunda Imam Maturidi şöyle
bir delil zikreder:
Madem ki, Hak Teâlâ dünyada itaat edenlere sevap, âsî olanlara da
ikab (ceza) vadetmiştir. O halde bu itaat ve isyan fiilleri ancak
kulun iradesiyle seçtiği kendi fiili olduğu takdirde,
va'dedilen karşılıkları alabilir. Sevap ve ikab, Hak
Teâlâ'nın bildiği gerçekler olduğuna göre kulun bu
fiillerinin de gerçek olması gerekir. Diğer bir husus da
şudur: Herkes kendi nefsinden ve tecrübelerinden bilir ki; yaptığı
işlerde ihtiyar sahibidir, fâilıdır, kâsibtir. Bunun
aksini iddia edenler kendilerinin herhangi bir fiili bulunmadığı
söyleyen Cebriyye'dir. Onların bu sözlerinin kendileriyle tartışmalarının
bir hükmü ve manası yoktur. Çünkü mezheplerine göre bu sözleri
de-birer fiil olarak-onların değil demektir. Bu açıklama
ile Maturidiyye'nin insandan her türlü fiili iradeyi ve seçme gücünü
kaldıran ve onu bir alet gibi telakki eden Cebriyye ile insanın
fiillerinden Allah'ın kudret ve iradesinin ve ezelî takdirının
(yani kaderin) rolünü ve etkisini inkâr eden Kaderiyye ve Mu'tezile
arasında ortak bir yol takip etmeye çalışmaktadır.