Yas tutmak
Bir yakınının ölmesiyle duygulanmak, gözü dünyayı
görmez olmak ve çoğu insanlar için ağlamak, fitri olan, yani
yaratılıştan gelen ve insanın ilk hamurunda bulunan
tabii bir olaydır. Tabii bir din olan ve tabiiliğini korumak için
gelen İslam'ın bunu yasaklaması düşünülemez: zaten
mümkün de olmaz. Ancak bunu doğal sınırları içerisinde
bırakmak, insanlık onurunu kirici ve onu
bayağılastirici taşkınlık ve dövünmelere vardırmamak
da tabiidir.
Islâm'da yasaklanan şey, bu tür taşkınlıklar ve dövünmelerdir.
Peygamberimiz bunları yasaklamıştır. Bu yasaklamadan
sonra oğlu Ibrahim'in ölümünde, kendisi de gözyaşı dökünce,
ashabı, "nasıl olur, sen bunu bize yasaklamamış
mi idin? diye sormaları üzerine, yasaklanan şeyin şefkat
ve kalp inceliginden ağlamak değil, sesini yükseltmek ve
dövünmek olduğunu bildirmiştir. (Buhârî, cenâiz 43; Ibn
Mâce, cenâiz 53; Müslim, fedâil 62; es-Subkî, el-Menhel VNI/278.)
Çünkü ölmek, yok olmak demek değil, asıl yurduna geçmek,
ya da imtihan kâğıdını masaya teslim edip, imtihan
salonundan çıkmak demektir. Kalanlar ondan ebediyyen aynlmis
değillerdir. Kısa bir süre sonra, onlar da aynı yolu
izleyecekler ve imtihan sonuçlarının ilân edileceği
meydanda bulusacaklardır. Arkada kalanları asıl düşündürmesi
gereken şeyler, bu tür çetin geçitler olmalı ve;
"Allah'tan geldik, yine ona dönecegiz" diyerek düşünmeleridir.
Yoksa: "gitti bütün varlığım Battım! Bittim! Ah
benim kaderim! Vah olmaz olaydi!..." gibi cahilce ve A1lah'ın
takdirine isyan anlamı taşıyan taşkınlıklar,
cahiliyyet dönemi davranışlandır ve yasaktır.
Dinden haberi olmayıp sırf aklını kullananlar bile
bunların hiçbir yarar sağlayamayacağını, öleni
diriltmeyeceğini; aksine insanı basitleştirip onurunu
kıracağını, bedenen de güçsüz ve rahatsız
yapacağını, işini aksatıp zarara
sokacağını pekâlâ anlayabilir.
Cahiliyyet devrinde bir yakını ölenler, günlerce bağırır
çaginr, üstbaşlarını yolar ve gidenin faziletlerini (?)
sayar dururlardı. Bunu yapmak değil, yapmamak kinanırdi. Bu
yüzden, ağlamayı becerme konusunda kendine güvenemeyenler,
parayla profesyonel ağlayıcılar ve çığlıkçılar
tutarlardı. Islâm tabii olan dışında, bunların
hepsini kaldırdı. Peygamberimiz: "Yüzünü döven, üst başını
yırtan ve cahiliyyetin propagandasını yapan bizden
değildir." diye ilân etti. (Buhârî, cenâiz 36, 39, 40; Ibn
Mâce, cenâiz 52; Beyhâkî, Sünen IV/63, 64.) "Ölünün arkasından
yüksek sesle feryat eden, tevbe etmeden ölürse, Kıyamet Günü;
üzerinde katrandan bir çuha ve uyuzdan bir gömlek varken
gelecektir" diye buyurdu(Müslim, cenâiz, 29; Müsned V/343, 344.).
Bu yüzden Nevevi, Peygamberimizin: "Ölü, üzerine yakınlarının
ağlamasıyla azab görür" (Bûhârî, cenâiz 34; Müslim,
cenâiz 2,16,17; Ibn Mâce, cenâiz 54.) hadisini sahih saymış
ve: Evet, ölen kişi, üzerine feryat edilmesini vasiyet etmişse,
ya da feryad edilmesin diye tenbih etmemişse, bundan azab görür,
diye açıklamıştır. (Geniş bilgi için bk. Davudoğlu
age, V/135-36.) Yani bu; ölen kendi âmeli ile başbaşa
kalır. Artık kimsenin ne sevabı ona yazılır, ne
de günahı ona ulaşır, esasıyla çatısmaz.
Çünkü bu kötü davranışa, engel olmamakla, yine onun kendisi
sebep olmuştur.
Bu işi özellikle kadınlar yaptığı için,
Peygamberimiz müslüman olan kadınlardan, ölünün arkasından
çiglik atmamak (nevh) üzere "biat" (bağlılık ve
itaat andlasması) aldığıolurdu. (Buhârî, cenâiz 46;
Müslim, cenâiz3l, 32; Nesâî, cenâiz l5, bey'a 18; Müsned NI/197,
V/84, 85, V/408.)
Diğer yönden peygamberimiz: "Allah'a ve Âhiret Günü'ne
inanan bir kadının, bir ölünün arkasından üç günden
fazla-süslenmeyi terketme anlamında-matem tutması (hidâd)
helâl değildir. Ancak kocası müstesna, onun ölümü için
dört ay on gün "hidâd" yapması gerekir" buyurur.
(Buhârî, cenâiz 31.) Buradaki yaş tutma, bağırıp
çağırma değil, yeniler giyip, süslenmeyi terketme anlamındadır.
Bu hadisten, kadınların sair zamanlarda süslenebilecekleri,
kocasının ölümü üzerine bunu dört ay on gün terketmesinin
gerekli olduğu anlaşılır. (Bunların açıklaması
için "iddet" ve süslenme bölümlerine bakıniz).
Ölünün yakınlarını ta'ziye etme süresinin de üç
gün olması, bundan olsa gerektir. Çünkü ta'ziyet, sabır
tavsiye etme demektir. Üç günde matem sona erdiğine göre,
ta'ziyenin anlamı kalmamıştır. Diğer yönden kadının
üç gün süslenme yasağı da, ta'ziyeye gelenlerin, süsünü
görmemeleri için olsa gerektir.