Fıkıh | Konular

Tasavvuf- evliyanin halleri:

Zaman Gazetesi'nde Sabri Yılmaz imzasıyla yazılan bir
dizinin bazı kısımlarını işaretleyerek size
gönderiyorum. Bunları, şeriatle
bağdaştırmamız mümkün müdür? Meselâ a.) Beyazıd-i
Bistamî, birgün ayağını uzatarak oturmuştu. Müritlerinden
biri de müsaade almadan öyle yaptı ve bir daha
ayağını doğrultamadı. b.) Ayağının
uzatmış otururken birisi onun ayağının üzerinden
geçti, ayağında bir hastalık çıktı ve
nesillerine dahi sirayet etti. c.) Kendisini arayan bir garibe
tanıyanlar onun faydasız, yaramaz ve
aşağılık birisi olduğunu söylediler. d.) Evini
öğrenen bu yabancı gittiğinde gözleri kan çanağına
dönmüş bir pir ile, yanında huriler kadar güzel bir genç kız,
elinde de dolu bir kadeh buldular. Hayrette kalan yabancıya durumu
izah etti. Küpteki sıvının ,şarap olduğunu,
ancak onu Cenab-ı Hakk'tan aldığı bir nurla bir
bakışta sarhoşluk etme özelliğini alarak içtiklerini,
kızın ise kendi kızı olduğunu vs. söyledi.


l. Tasavvuf recaları anlatan ilk kaynaklara
baktığımızda Bâyezîd (Ebu Yezîd) el-Bistamî'yi
gönderdiğiniz yazıda verilenden daha değişik bir
imajda görüyoruz. Ilk büyük sofilerden, ehl-i hal, Kitabı ve Sünneti
ölçü alan bir örnek zat, meselâ Risale-i Kuşeyri'de hayatı
anlatılırken sizin yazdıklarınızdan hiç birine
yer verilmiyor, hatta onun şu sözü aktarılıyor:
"Kişinin havada uçacak kadar kerametlerle donatıldığını
görseniz dahi buna kanmayın. Siz onun Allah (cc)'in emirleri ve
yasakları karşısındaki tavrına, hududu koruyup
korumadığına, şeriatı uygulayıp
uygulamadığına bakın".(Risale el-Kuşeyriyye,
I/103)


2. Islâm'a has, "Isnad ilmi" diye bir ilim vardır. Islâm
şeriatı adına değer verilip hesaba katılabilecek
haberlerin hangi mevsukiyet düzeyinde ve hangi şartlarla
bulunması ve zaptedilmiş olması gerektiğini inceler
ki, cidden akılları hayrete düşürecek bir titizliğin
ürünü ve kısaca İslam'ın bozulmadan sürüp gitmesini
murad eden Allah (cc)'in müslümanlara ilham ettiği bir lütfûdur.
Müslümanlar bu ölçülere uymayan peygamber sözlerine dahi itibar
etmemişlerdir. Bu açıdan baktığımızda,
Bistamî'den kaç yıl, belki kaç yüzyıl sonra ona isnad edilen
sözlerle onu lehte ya da aleyhte yargılamamızın hiç bir
anlamı olmaz. O, yukarıya aldığımız sözleriyle
ölçüyü kendisi vermiştir, ruhu şadolsun.


3. İç duyularını (letaifini) geliştiren Allah (cc)
dostlarında hatta bazan sıradan insanlarda bizim fizik dünyamızı
aşan bir takım algılama ve hissedişlerin
olabileceğini bugün artık pozitif bilimler dahi kabul
ediyorlar. Bu satırları karaladıgım saatlerde 18 Mart
1989 Cumartesi günü BBC'nin 19-19.30 yayınında (tevafuken)
parapskoloji konu edinildi ve onbeş dakikalık bir özel
programda zamanı ve mesafeyi aşan, fizikötesi güce sahip
insanların bu gücünden, ya da böyle güçlerden yararlanmak ve
bunları özellikle askerî istihbaratta kullanmak için Amerika'da,
Ingiltere'de, Rusya'da ve diğer bazı teknikte gelişmiş
ülkelerde yapılan çalışmalardan, bu iş için ayrılan
üniversite kürsülerinden ve kendini bu işe vermiş profesörlerden
sözedildi. Öyle ise bu seçkin taifenin bizim hissedemediğimiz bir
takım özellikler edinmiş olmaları gayet normaldır.
Ancak içine girdikleri ya da yükseldikleri bu manevi atmosfer tabakasının
etkisiyle bazı sarsıntılar geçirip, o halin verdiği
sarhoşlukla şeriatın zahirine uymayan hatlar
mırıldandıkları da çokça görülmüştür. Amâ
bunların, Imam Rabbani'nin Ibni Arabî için dediği gibi,
affolunacağı ümidi beslenmiş, onlar bu yüzden defterden
silinmemiş, fakat şeriatın zahirine uymayan hiçbir
şey de başkalarına ölçü gösterilmemiştir.
Tıpkı Bistami'nin dediği gibi... O haller onların
kendilerini ilgilendirir. Meselâ Hallâc, nasıl olduğunu
bilmediğimiz bir halde "Enel-Hakk=ben Hakkım"
demiş ise o Allah katında mazur görülebilir ama hangi hâlde
olursa olsun sırf Hallâc gibi bir zatın böyle söyledigi için
bunu söyleyen (Allah'u a'lem) bağışlanmaz. Mevlânâ'nin
ney'i ve seması (eğer varsa), bir başkasının
def'i, raksı ve nârası içinde aynı şeyi söyleriz.
Buna göre, vaki değil ama; evliyaullah'tan olarak bilinen birisini
dahi, cezayı gerektirecek şartlarda şarap içmesi halinde
Islâm muhakeme eder ve kırbaçlatır. Hakem, Kitap ve Sünnetten
süzülen Islâm fıkıhıdır. Ona sorduğunuzda
şarabın sirkeleştirilerek içilmesinin caiz olduğunu söyler
ama, bakışlardaki manevî nüfuzla sekrinin alınıp içilebileceğini
kabul etmez. Gerçi bu Allah (cc)'in lutfuyla mümkün olmayan birşey
değildir, ama uygulanabilecek objektifliği yoktur.


4. Böyle konularda ise yarayacak güzel bir ölçüyü Imam
Birgivî'nin bir hatırası olarak kaydedelim. Peygamberlerden
başka hiç kimse günahtan masum değildir (Masum imam akidesi
bizde yoktur). Ama Allah (cc)'in keramet ehli veli kulları bile bile
haram işlemez ve haramda israr etmezler. Kendilerini gizlemek için
haramla kamuflaj yapmazlar. Mamafih bazı büyük zatlar, cahillerin
onları insanüstü görmeleri karşısında kendilerini
basit göstermek için bazı çarelere başvurdukları
vakıadır. Fakat bunlar aslında mubah olan, fakat halk
arasında küçük düşürücü davranışlar olmayı
öteye geçemezler. Imam Birgivi buna kendi zamanından bir ömek
verir. Kendisini çok uzaklardan ziyarete gelen birisinin gözünde
tehlikeli boyutlarda yüceltilen bir Allah (cc) dostunun, onun yanında
çabuk çabuk ve üzerine döke döke yemek yemesini anlatır. Bu
haram değildir, ancak küçültücüdür. Ayakta su içmeyi, hatta
mekruh olmakla beraber sol elle yemek yemeyi de buna misâl
gösterebiliriz. Binaenaleyh o, bilerek bir haramı işleyenin
keramet ehli ve mürşit olamayacağını anlatır.
Buna göre; kadınlarla tokalaşmaktan, halvette bulunmaktan
sakınmayan, altın yüzük kullanan, haram olduğu nasla
sabit benzeri günahları mazeretsiz yapan birisinden keramet
değil olsa olsa istidrac sadır olur. Hiç bir veli, içki
içerek, kadınla halvette bulunarak, ya da başka açık bir
haramı işleyerek kendisini gizlediğini iddia edemez. Ederse
de buna cahillerden başkası inanmaz. Bu ölçü ehli şeriat
için çok işe yarar, hatırda tutulmalıdır.


Konular